İbrahim Halil Okuyan
24 Kasım 2006
ıstanbul, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından feth’edildikten sonra Osmanlı Devletinin başkenti oldu ve 4-5 yüzyıl dünyanın rakipsiz büyük şehri olarak tarihte yer aldı. Bu büyük şehirde her dinden, her mezhepten, ırktan, dilden insanlar huzur içinde yaşıyorlardı. Kimsenin kimseden korkmasına, çekinmesine gerek duyulmuyordu. 19.yüzyılın sonlarına kadar bu muhteşem sosyal güvenlik ve güzellik devam etti.
Türk ve ıslâm şairleri, yazarları ıstanbul’un her türlü güzelliklerini yaza yaza bitiremezler. Biz yalnız Osmanlı Divan şairi Nedim’in ve 1960’lı yıllara kadar yaşayan Yahya Kemal Beyatlı’nın yazdıklarını derlemeğe kalksak ciltleri doldurur.
ıstanbul’u gören ve tahayyül eden yabancılar da ıstanbul’u bol bol yazmış ve anlatmışlardır. Bunlar tamamen objektif ve hakikatin ifadeleridir. Kendi şair ve yazarlarımızın söylediklerinden pek ayrı görüşler de değildirler. Birkaçını yazayım:
“ıstanbul’a sahip olan dünyaya hükm’eder. Dünya tek devlet olsaydı, başkenti ıstanbul olurdu.” (Napolyon Bonapart, 18. asır sonları)
“ıstanbul, dünyanın gerçek başkentidir. Konumu bakımından yeryüzünde rakibi yoktur.” (Joseph Heller, 19. asır başı)
“ınsanın muhayyelesi ancak ıstanbul kadar güzel bir şehri hayal edebilir.”
(ıngiliz Büyükelçisi, Henri Loyard, 1839)
“ıstanbul; insana hayat, yaşama sevinci neş’e ve güzellik duygusu veren emsalsiz bir şehir.” (Mrs. Max Müller, 1893)
“ıstanbul’un manzarasının güzelliğini hiçbir fırça ve kalem lâyıkıyla tarif edemez..”
(Alphonse de Lamartine, 19.yüzyıl)
Evet, ıstanbul asırlar boyunca hep bu güzel söz ve duygularla anıldı. ıstanbul’a toz konduran olmuyordu. Hep güzel anılarda yer ediyordu.
20.yüzyılda, bilhassa sonlarına doğru şartlar değişmeğe başladı. ıstanbul artık büyüklükte rakipsiz bir şehirde değildi.. Newyork, Tokyo, Paris, Londra, Roma gibi metropoller çoğalmağa başlıyor ıstanbul’u aşıyorlardı.
Nihayet, ıstanbul’da 10 milyonluk nüfusuyla bunların arasına girdi. Ama artık o güzel, huzur veren şehir gitmiş, yerine karmakarışık, her cinsten, her ahlâktan, her marazdan insanlar yığılmıştı. Burada yaşamak artık zordu. Mrs. Max Möller’in 1893 yılında görüp söylediği; “ınsana hayat, yaşama sevinci, neşe ve güzellik duygusu veren emsalsiz bir şehir” değildi artık ıstanbul. 20. ve 21.yüzyılda o artık başedilmez derecede ağır problemlerin şehri olmuştu.
Yeditepenin dere yatakları bile gecekondularla dolmuş, buralardan kapkaççılar, hapçılar, esrarkeşler, tecavüzcüler, katiller, frengililer, ruh hastaları toplumun içine karışıyor bulabildikleri her köşede hükümranlıklarını ilân ediyorlardı. Yeditepenin yediyüz, yedibin belâlısı hergün halkın huzurunu bozmakta yarışıyorlar. Üstelik kadın, çocuk, ihtiyar demeden “ısrailvari” vicdansızlıklarla sanki bir başka “Filistin” ortaya çıkarmağa çalışıyorlar.
Milletin huzuruna, canına, malına kast’eden bu gürûh maalesef ıstanbul’u yaşanmaz hale getirmiş gibidirler. Güvenlik güçlerinin işi ağırdır. Allah güçlerini arttırsın. Cenâb-ı Hak Devletimize, Milletimize zeval vermesin. O güzelim ıstanbul bu hale mi gelecekti, böyle mi olacaktı?…