Mahmut Çepoğlu
6 Eylül 2006
Yazıya atacağım başlığı çok düşündüm, ancak bundan daha uygun düşecek, onu en iyi şekilde bu kelimeler ifade eder, diyerek yazmaya başladım. Ahde vefa diye bir olguyu yaşatmalıyız ki yaşamın erdemi güzelliklerle buluşsun. O bir çınardı, yıllarca direndi… Onun beyninde direnmek yaşamaktı ve inadına yaşadı…. Uzun zamandır sararıp solmuş olması, hazan mevsiminin hüznü bile onun umutlarına gem vuramıyordu. Devrilecek günü biliyor ve bekliyordu. Kara haber tez ulaşır demişler. Öyle de oldu. Ölümün affetmeyen kolları Eyyup Sabri Öncel Abiyi sarmıştı, hem de bırakmamak üzere…Ölümünü duyunca biraz duraksadım. Tüm ölümler bende ayrı bir etki yapar. Kendimi dinledim, uzaklara daldım ve ardından “bütün nefisler ölümü tadacaktır” ilahi emri hatırlayarak kendi kendime teselli buldum. ınsan mutlaka sığınacak bir yer arıyor, rahatlamak için.… Her ölüm bana ayrı bir acı verir. Yaşlı birinin gidişi bir kültür kaybıdır. Bir gencin gidişi gelecektir. Olgun bir insanın ölümü günümüzün hafızasının yitimidir. Düşündüm, taşındım Eyup Sabri Öncel Abi farklı özellik ve güzellikleri ile ayrı, apayrı bir konuma sahipti. Kültür birikimi, insanlığa hizmetiyle ayrı vasıflar yüklenmişti. Toplumsal döngünün, hak hukuk boyutunda büyük hizmetler vermiş, insanlık erdemlerini, toplumsal simgeleri özünde taşıyordu. Sosyal demokrasiyi özümsemiş bunu çevresine ve ailesine en iyi yansıtan bir şahsiyetti. Yüreğinde bir gelecek, beyninde fırtınalar esiyordu. Bilgi ve birikimiyle dahiyane düşünceler içeriyordu. Onu bölüşecek çağda dış çevreyle bağlarını kesmek zorunda kaldı. Bu bir mecburiyetti. Tüm bu mecburiyete rağmen, o yine toplumla kişisel de olsa içseldi, dolaysıyla mutluydu. Hukukçu olması hesabıyla mesleği boyutuyla da hatırı sayılır biriydi. Baro başkanlığı yapmış, bilinir, tanınır, saygınlığını korurdu. Bir efsane olan Faik Bucak’ın izindeydi. Hafızasıyla yaşanmış olayların canlı tanığıydı. Ustalarından alıp geleceği şenlendirme adına yön verirdi erdemli sözlerle… Kendisini 1970 li yıllardan beri tanırım. Ben yirmisinde bir genç, o elinde çantası sırtında cüppesiyle adliye de gürleyen saygın bir hukukçuydu. ılişkilerimiz çok içli-dışlı olmasa da sürüyordu. O dönemde CHP içinde çalışıyordu. Arzuları, emelleri vardı. Hani “her yürekte bir aslan yatar” misali… ışte o da gerçeklerin arayışın da hiç umut kaybetmeyen bir insandı. Yürekli bir hak savunucusuydu. Haksızlığın karşısında bir kalkan gibiydi. Onun aralıksız enerjisi, bir gün onu yarı yolda koyacağını hiç düşünmemişti. Kimi zaman, engin düşüncelerinden faydalandığımız, gönülden bir dost olan bilgi ve birikimini Urfa için umursamadan tüketen şeyhmus Karahan’nın ofisinde bir araya gelir geçmişten bahsederken gelecekten ne kadar umutlu olduğu gözlerinin parlaması fark ettirirdi. Yaşına ve esprilerine bakıldığında hem genç, hem de diriydi. Kimi zaman geçmişi konuştuğumuzda; “toplum insanı tetikleyince nerede olduğu ne yaptığının çoğu zaman farkında olmaz” derdi. “ınsanın ismi bir kez insanın kulağına gelmeyi versin, düşer gidersin o sesin peşine.”Sözlerine devamla “Sistem bizleri kullandı, bir paçavra gibi buruşturup attı. Ben çok geç bunun farkında oldum. Kimi zaman düşündüğümde beni yiyip bitiren işte onun huzursuzluğudur. Geçmişi hep kendisi için ders alınacak bir dönem olarak anlatırdı. “Önemli olan insanın yanlışlardan ders çıkarması; doğru, zaten hepimizin kabullendiği gerçek.” derdi. Çok iyi bir kitap okuyucusuydu. Hasta yatağında baş ucunda kitap eksilmezdi. Aynı zamanda çok iyi bir araştırmacıydı. Onları kağıda döküp dökmediğini bilmiyorum. Benim çeşitli konularda araştırma ve incelemelerimi duyunca çok sevindi. Ancak bana yardımcı olamamanın sıkıntısını da dile getirmeden edemedi. Nedeni ortadaydı. Kendisi çok hastaydı. Gelen sancılar, ağrılar dayanılmaz gibiydi. Sakin anını bulmak hayli zordu. Kendisini yıllardır tanımama rağmen ömrünün son deminde fikir teatisinde bulunmuş, sohbetimi sevmişti. Urfa’nın son dönemini farklı bir boyutta inceleme uğraşımız vardı. Yardımcı olmak düşüncesi etkindi. şartlar onu susturmaya, yalnız bırakmaya mecbur etmişti. O günler yad edilecek, o sohbetler anılacak, “gök kubbede hoş bir seda olarak hep anılacak” ruhun şad olsun, mekanın cennet, ümitlerin bize ışık olsun…