Mehmet Göncü
21 Nisan 2015
Sevgili
Hizmet okuyucuları bilirler, yazılarımın son paragrafını sürekli olarak “Lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın
çok olması” dileğiyle bitiririm.
Bazı
arkadaşlarım beni gördüklerinde, “Yahu!
Mehmet kardeş bu lütufta geride, kahırda önde olma sözünü biraz açıklar mısın?”
diye soruyorlar.
Ben
de dilimin döndüğünce, ne anlatmak istediğimi izaha çalışırım.
İnsan
toplu yaşayan bir canlıdır. ‘Bireyin
gerek teke tek ilişkilerde ve gerekse toplum ve doğa ilişkilerinde, öz çıkarlarını
ikinci derecede değerlendirip, toplum birey ve doğanın menfaatlerine öncelik
vermesi’ hali, şuurlu bir canlı olan insanı çok çok yüceltir ve ona şeref
ve itibar kazandırır.
Bu
şekildeki özveri ve fedakâr bireylerin oluşturduğu toplumlarda insani ve ahlaki
değerler gelişir ve cemiyetler mutlu, huzurlu ve zenginlik içinde yaşarlar.
Aksi
halde; bencil, egoist, çıkarcı kişilerin çok olduğu, toplum ve doğa haklarının
gözetilmediği cemiyetlerde yolsuzluk ve yoksulluk hiç eksik olmaz. Dolayısı ile
huzur ve refah da olmaz.
Bu
nedenle genel öğretideki temel kural, bireyleri özverili olmaya yönlendirmek
olmalıdır.
Cenap
Şahabattin’in dediği gibi, “Menfaat
sandalye gibidir, ayağının altına alırsan yükselirsin, başının üstüne alırsan
ezilirsin”
Gerçekten doğru
bir söz değil mi?
Bugün
dünyamızdaki çok boyutlu güncel fotoğrafa hele bir bakın; Kötü ihtiraslı,
bencil menfaatperestlerin içine düşürdükleri bireylerin ve toplumların utanç
verici, acıklı durumlarını ibretle izleyin.
Yazık değil mi?
Ayıp değil mi?
Ben şahsen bu
duruma çok üzülüyorum ve onun içinde yazılarımın son paragrafını anılan cümle
ile bitiriyorum,
Rahmetli babam
bana daima, “Oğlum dostlarına karşı daima özverili ol, eğer bir gün bir elmayı
dahi paylaşırsan, çok tarafını arkadaşına ve ve en az tarafını sen al. Arkadaş
seçerken de bu kriterleri göz önüne al” derdi ve şu hikayeyi anlatırdı:
“Hoşgörülü ve özverili adamın biri bir gün eşinden bir tepsi kadayıf
yapmasını ister. Ve o gün akşam eve geldiğinde de hanımı yemekten sonra yaptığı
bir tepsi kadayıfı sofraya indirir. Adam başlar kadayıfı yemeye ve tamamını yer
bitirir. Kadın yaptığı tatlının hepsinin yenmesine, beğenilmesine hem sevinir,
hem de biraz üzülür. Zira eşi kendisine hiç tatlı bırakmamıştır. Neyse eşi
arkadaşlarımla buluşacağım diyerek evden ayrılmasından sonra hanım kapları
yıkarken kadayıf tepsisinin içinde kalan çok küçük bir kırıntıyı ağzına alır ve
hayretler içinde şaşırıp kalır. Zira kadayıfa şeker yerine tuz koymuştur. Eşi,
o üzülmesin, mahcup olmasın diye kadayıfın hepsini yemiştir.”
Özveri ve
hoşgörüye örnek olacak güzel bir öykü.
Kim sütten çıkmış
kaşıktır.
Hepimizin
kusurları, günahları vardır.
Ufak tefek
kusurları karşılıklı özveri ile düzeltmek hayde, hayde mümkündür.
Dürüst ve şeffaf
bir toplumda lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması
dileğiyle kalın sağlıcakla…