Mehmet Göncü
30 Ekim 2013
Kıymetli okuyucularım, bildiğiniz gibi geçen hafta
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının desteğiyle Türkiye Tüm Gaziler Derneği
Genel Başkan ve üyeleri ilimizi ziyaret ettiler.
Kendisi de bir gazi şehir olan Şanlıurfa gerçekten
çok güzel bir şekilde gelen konuklarını ağırladı. Bu hüsnü kabullerinden dolayı
gerek atanmış ve gerekse seçilmiş yöneticilerimize teşekkür eden Türkiye Tüm
Muharip Gaziler Derneği Genel Başkanı Emekli Albay Sayın Şükrü Tandoğan’ı ve Yönetim
Kurulu üyelerini gazi bir ailenin mensubu olarak ben de yürekten kutluyor ve
ilimize hoş geldiniz, sefa getirdiniz diyorum.
Ayrıca ev sahibi konumunda olan Şanlıurfa Muharip
Gaziler Derneği Başkanı Sayın Hasan Aslan ve Yönetim Kurulu üyelerine de
teşekkür ediyorum.
Sevgili okuyucularım, gazilik şerefi ve ulviliği
ile ilgili yazımın konu başlığında geçen hadise yaşanmış gerçek bir olaydan
alınmıştır.
Şöyle ki;
Malumlarınız olduğu gibi; Osmanlı devleti 20.
asrın ilk çeyreğinde, Yemen isyanı, Balkan savaşları ve 1. Dünya Harbi Umumisi
ile çok zor ve çok karışık günler geçirmiştir.
İşte o yıllarda Urfa merkezde yaşayan ailemin birçok
ferdi de her vatan evladı gibi çeşitli cephelerdeki savaşlara katılmış,
şehitlik ve gazilik şerefine nail olmuşlardır.
Bu savaşlarda amcam Bakır Balkanlarda ve
Çanakkale’de, amcam Yahya, Kanal hareketinde,
amcam Mehmet Nuri, Kut-ül Amare muharebelerine katılmıştır. Amcam Kadir
de Urfa’nın kurtuluş savaşında ağabeyleri ile birlikte görev almış ve
Fransızlarla savaşmıştır.
Gerçekten o yıllar kadın-erkek yaşlı-genç bir
milletin topyekün çok boyutlu olarak savaştığı ve mücadele verdiği yıllardır.
İşte o acı günlerde, bir çatışma esnasında bacağından
yaralanıp İstanbul’da tedavi görüp, hava değişimi için Urfa’ya gelen amcam Bakır’ı,
Göncü Kadirizadelerden dedem Ramazan efendi Suruç ilçemizin eski adı Arap Pınar
(Mürşitpınar) olan tren istasyonunda karşılar. Eğilip amcamın yaralı olan
ayağını ayağı öper. Amcam telaşlanır; ‘Baba
sen ne yaptın. Bir baba hiç oğlunun ayağını öper mi?’ diye sorar. Dedem de;
‘Ben senin ayağını öpmedim ki, senin
yaralı olan ayağın, Dini Mübin-i İslam için, bir zorbalığı önlemek için düşman
güçlerini ülkemizden kovmak için, namus ve şeref için ve en önemlisi de barış
için savaşmış ve gazi olmuştur. Bu nedenle
de benim babalık haklarımın önüne geçmiştir. Merak etme. Ben senin ayağını
öpmedim. Gazi olmuş bir ayağa hürmet ettim’ demiş.
Rahmetli amcam bu erdemli ve inançlı olayı bana
anlatırken, hep heyecanlanır ve hüngür hüngür ağlardı.
Ben de bu yazı vesilesiyle, her zaman şefaat
makamında olan şehitlerimize ve gurur kaynağımız gazilerimizden ebedi hayata
göçmüş olanların da yerleri cennet olsun derim.
Halen hayatta olan baştacımız gazilerimize de her
zaman minnet ve şükran borcumuzun olduğunu belirtmekten de şeref duyarım.