Mehmet Göncü
3 Aralık 2008
Vaktiyle bir belde de dillere destan asil bir at yaşarmış. Bu at marifetleriyle o kadar meşhur olmuş ki, değeri paha biçilmez bir hale gelmiş.
Bir gün bu atın sahibi süvari olarak köyünden kasabaya giderken, yolda yerde yatan üç şahsa rastlamış, hemen atından yere inip, yaralı sandığı kişilere yardım amacıyla yaklaşmış, Yakın bir mesafeye gelince de, şahıslar yerden fırlayıp, hançerlerini çekip, atın sahibini yakalayıp yere yatırmışlar ve ‘atı bize vereceksin’ demişler. At ise, sahibinin bu durumunu görünce, başlamış hırsızlarla mücadele etmeye, çifte ve ağız atıp şahıslara bir türlü teslim olmaya yanaşmamış.
Bu durum karşısında yol kesici haremiler, adama; “Atını teskin et ve bize ver, yoksa seni öldüreceğiz” derler.
Atın sahibi ise, yattığı yerden şu anlamlı sözleri söyler; “Vallahi ben ne canımdan korkarım, ne de atımın benden zorla alınmasına üzülürüm. Benim üzüntüm ve korkum şudur ki; Bu mesele halk tarafından duyulursa o zaman kimse kimseye artık yardım yapmaz, korkum ve üzüntüm bundandır” der
Bu hikâyenin sonunu ben de bilmiyorum. Ama bu öyküyü kaleme almamın esas sebebi, bazı hayır kurumlarının faydalı çalışmalarını kıskançlık sebebi ile çarpıtarak kamuoyunu yanıltma uğraşı içinde olanları eleştirmek ve insafa davet etmek içindir.
Örneğin; Şanlıurfa ile birlikte bütün ülke sathında il ve ilçelerde 20 yıldan beri faaliyet gösteren Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları mevcut yasa hükümlerine göre; üretemeyen, aciz ve yoksul durumda olanlarla, dul-yetim ve engelli yurttaşlara çok boyutlu olarak yardım yapmakla hükümlü kuruluşlardır. Bu kurumlar halk arasında (Fak-Fuk-Fon) olarak bilinir.
Şartlı Nakit Transferi, yani okul çağındaki çocukları olan yoksul ailelerin annelerine yapılan yardım, ayrıca Sosyal Riski Azaltma bağlamında iş kurmak isteyenlerle hayvancılık yapma talebinde bulunanlara faizsiz kredi ve canlı hayvan verme, sera kurma gibi tarımsal faaliyetlere yardımcı olma ve daha bir çok faydalı icraatlar içinde olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Mahallin Mülki amirinin başkanlığında; Defterdar, Müftü, Tarım Müdürü, Milli Eğitim Müdürü, Sağlık Müdürü, Sosyal Hizmetler Müdürü, İl Encümeninin seçtiği halktan 2 kişi, köy ve merkez Mahalle muhtarlarını temsilen seçilen iki muhtar, kuruluş amacı yardımlaşma ve dayanışma olan sivil toplum kuruluşları arasından seçilmiş iki kişi, Belediye Başkanı ve yardımcılarından bir kişi tarafından oluşan Mütevelli heyeti üyelerince yönetilir.
Hiç kuşku yok ki, toplumun en üst seviyede güvenini kazanmış olan bu değerli insanlar, herhangi bir ücret almaksızın bu ulvi görevi insani ve ahlaki değerlerin yücelmesi için, aziz milletimizin ve büyük devletimizin sağladığı imkânları yine aziz halkımıza din, dil, mezhep, siyasi düşünce ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın eşit şekilde yasal kural ve kaide dahilinde müstahak olanlara dağıtılırlar.
En az yirmi yıldır bu devlet görevi aksaksız ve eksiksiz olarak devam ediyor. Ediyor etmesine ama gel gör ki, her seçim döneminde olduğu gibi bu günlerde de bazı iktidar muhalifleri bu yardımları sanki ilk defa seçim için yapılıyormuş gibi halka çarpıtarak anlatıyorlar ve kafa karıştırmaya çalışıyorlar. Tam yirmi yıldır biliyorum ki, iktidar hangi parti olursa olsun, devlet bu yardımları yapar. Her zaman da ne acı ki bu görev nedeniyle yapılan devlet yardımlarını muhalifler çarpıtarak kamuoyuna anlatırlar. Bu duruma ben şahsen çok üzülüyorum ve bu şekilde konuşanların da sözlerine asla inanmıyorum. Benim de bunlara söyleyecek bir çift sözüm var. Kardeşim; Lütfen yoksulluğu ortadan kaldıracak somut projeler üretin. Dedikodu üretmek kimseye fayda getirmiyor. Çok şükür büyük devletimiz güçlüdür. Hak edenlere kömür ve diğer yardımları iyi ki yapıyor. Bu nedenle kimse aç ve açıkta değil. Ya Allah korusun devletimiz yardım yapamayacak bir durumda olsaydı acaba o zaman sizler ne diyecektiniz. Doğrusu çok merak ediyorum.
Bugün bildiğiniz gibi 3 Aralık Dünya Engelliler Günü…. Şanlıurfamızda da engellilerle ilgili çeşitli faaliyetler yürüten kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve değerli hayırseverlerimiz var. Bu duyarlı insanları yukarıdaki “At” öyküsünde olduğu gibi şevklerini kırmayalım, teşvik edelim.