Remzi Mızrah
6 Eylül 2014
Bilen bilmeyen herkes bir bilim aşkıdır tutturmuş. Yok seninki bilimsel değil benimki bilimsel.
Ötekinin eksiğini bulma hezeyanları üstü kapalı göndermelerle sürmekte.
Bu toz duman içinde, iddiası olmayan ama bilgi verici birkaç kelime de ben etmek istedim.
Aslında bu çabalar gerçekte “Yapıcı eleştiri” sınırlarını zorlamadığı sürece gelişmek ve daha iyiye ulaşmak için elzem bir dinamik güçtür. Ama eğer arka planında bir küçük düşürme bir karalama mantığı varsa işte bu tehlikeli bir Halet-i ruhiyedir.
Bilimsel kaygı taşımayan, yazıların da, kitapların da bilimsel metodun tozunun bile bulunmadığı birilerinin bilimsel olma kaygısı gütmesi ve mevcut çalışmaların bilimsel açıdan eksik olduğunu iddia etmesi elbette ki komik ötesi bir durumdur.
İşte biraz önce bahsettiğim Halet-i Ruhiye tamda budur.
Halk arasında anlatılan ve olmuş gibi gösterilen birçok olayın, doğru olarak kabul edilen birçok bilginin, bilimsel olmadığı, folklorik değerler olarak halkın içinde yaşatıldığı biliniyor. Örneğin kale üzerindeki çift sütunla ilgili yıllarca anlatılan hikâyenin aslında pekte öyle olmadığı, sütunun üzerindeki yazıların okunması ve bilimsel olarak doğrulanmasıyla anlaşılmıştır.
Bütün peygamberleri Urfa’yla ilişkilendirmek, Hz Âdem’in Göbeklitepe’ye indiğini söylemek, Medyen Ülkesini Şuayp şehre taşımak yâ da Nemrut’un Deyr Yakup’ta gömülü olduğunu söylemek, bir yerlere gökten sofra indirmek veya ayağı yere basmayan basit etimolojik çıkarsamalarla kelimeleri konuşturmak ve konuştururken dayandığı kaynakları açıklamamak ne kadar bilimsel acaba?.
Bilimin ne olduğu, bilimsel araştırmanın nasıl yapılacağı, araştırılan konunun nasıl bilimsel yönteme uygulanacağı hakkında bilgi sahibi olmayan birçok insan var.
Bu konuya biraz açıklık getirmek her duyulan her anlatılan bilginin bilimsel nitelik taşımadığını, taşıması için hangi kıstasların gerektiği hakkında kısa bir bilgi vermek, kendi düşüncelerini bilimsel bilgiymiş gibi sunan, anonim bilgiyle bilimsel bilginin ayırdın da olmayan kişilere de faydalı olacaktır sanırım.
Öncelikle Bilim Nedir?
Bilim, evrenin yâda olayların bir kısmını konu edinip deney yolları ile ve gerçekliğe dayanarak yasalar oluşturmayı amaçlayan düzenli bilgilerdir.
Bilim, genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgiler bütünüdür.
Bilim, belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelmiş bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma sürecidir.
Tanımlardan da anlaşıldığı gibi, olguları inceleyip, deneyip genel geçer bir bilgi haline getirmek bilimsel faaliyet olarak değerlendirilmektedir. Bu nasıl olmaktadır, o güne kadar araştırılan konu hakkında üretilmiş bilgilere dayanarak yeni ve doğru bilgiler üretmekle olmaktadır.
Yüzyıllar süren bilgi birikimi sonucu, günümüzde dört temel unsura dayanan çağdaş bir bilim anlayışı oluşmuştur. Bilimin dayandığı dört temel unsur şunlardır
Süreklilik: Bilgi üretimi bir süreçtir ve durağanlığı yoktur. Tarihin çeşitli dönemlerinde siyasi iradeler, imparatorluklar, dinler tarafından yasaklanmış olsa da bilgi üretimi hiç durmamış bilim gelişmesini sürdürmüştür.
Çeşitlilik: Bilimsel faaliyet çeşitlilik arz eder hiçbir zümre kişi veya kurumun tekelinde değildir. Bilim herkese açıktır. Dil din, ırk ülke farkı tanımaz her çeşit konuyla ilgilenir. Konular sınıflandırılamaz, sınırlandırılamaz.
Yenilik: süreklilik arz eden ve kullanıldıkça çoğalan bilgi, gelişme süreci içerisinde yeni bilimsel bilgilerin, farklı bilimsel disiplinlerin ortaya çıkmasını sağlar. Sahip olduğumuz bilgi birikimi ve teknolojik olanaklar daha sağlam bir gözlem gücü, denenebilen olgular veya var olan bilgilerin akıl yoluyla yorumlanması sonucu yeni bilgilere ulaşılır. Bu gelişme çoğu zaman doğru bildiğimiz birçok şeyin aslında pekte doğru olmadığını kanıtlar.
Ayıklanma: Bilimsel çalışma ve bilim, herkes tarafından denetlenebilir, denetleme süreci yanlış ve yetersiz olduğu anlaşılan bilgileri ayıklar. Bu süreç doğal seçim şeklinde gerçekleşir ve eski bilginin yerine yenisi konulur.
İşte mutabık kalınan ve genel geçer kabul gören bu unsurlar, bilimsel anlayışı benimsemeden, bilimsel ahlaka sahip olmadan kesilen ahkâmların, yapılan tartışmaların ve dibine ışık vermeyen Lamba misali sataşmaların ayağının yere basmadığının en önemli kanıtıdır.
Bilimin sürekli yenilenmesi ve ayıklanması doğruluğunu ve evrensel geçerliliğini zayıflatan unsurlar olarak görülüyorsa da bu sorun, bilginin nasıl üretildiğiyle yakından ilgilidir.
Başta da belirttiğim gibi eğer ileri sürdüğünüz bilgi anonim bir bilgiyse bunun zaman içindeki gelişmeler sonucu çürütülme olasılığı son derece yüksektir. Bu nedenle bilimsel bilgiye ulaşmadan bilimsel davranmak, kendini ışık kaynağı zannederek karanlıkları aydınlatma havasına girmek hiçte bilimsel bir davranış değildir.