İbrahim Halil Okuyan
31 Ocak 2012
Eski zamanlarda bir adam varmış.
Ünlü biri olmadığı için kimse tanımazmış onu, ama bu adam tanınmak istiyormuş.
En büyük tutkusu ün kazanmak,
Herkes tarafından tanınmak,
Her yerde parmakla gösterilmekmiş.
Fakat olumlu yollardan üne kavuşamıyormuş, YETENEKSİZMİŞ ADAM.
O da, her ne yolla olursa olsun mutlaka ün kazanmak için sürekli yöntemler tasarlıyormuş.
Bir yol bulmakta gecikmemiş.
Hac mevsiminde Kâbe’ye gitmiş.
Zemzem kuyusunun yanına varmış.
Orası mahşer gibi kalabalıkmış.
Kuyuya yaklaşmış,
Herkesin gözü önünde işemeye başlamış.
Bunu gören kişiler ona lanetler yağdırıyor,
Engellemek için de ellerinden geleni yapıyorlarmış.
Sonunda bir yolunu bulup adamı oradan uzaklaştırmışlar.
Bu arbede sırasında herkes onu görmüş,
Daha sonra da görenler görmeyenlere göstermiş.
Parmaklarını ona çevirip,
“İşte, Zemzem kuyusuna işeyen alçak şu adam!” diyorlarmış.
Bu haber caddelere, sokaklara, evlere kadar yayılmış.
Zamanla başka kentlere, köylere ve her yere ulaşmış.
Adam, her nereye gitse, onu tanıyan biri çıkıyor,
Yanındakine tanıtmak istiyor,
Parmağını uzatıp,
“İşte, Zemzem kuyusuna işeyen namussuz şu adamdır!” diyorlarmış.
Adam da,
Her parmakla gösterilişinde,
Her adının anılışında,
Her lanetlenişinde gururlanıyor,
Tanınmanın,
Ünlü olmanın aaafini (keyfini) yaşıyormuş.
“Sonunda ünlü oldum işte!” diyormuş.
“Sıradan biri değilim artık.
Herkes beni parmakla gösteriyor.
Yakında ünüm bütün ülaaae,
Hatta belki de bütün dünyaya yayılacak.”
Adamın gerçek adı unutulmuş,
Ona ” Bevval-i Çeh-i Zemzem ” diyorlarmış,
Yani “Zemzem kuyusuna işeyen adam.”
Bu hikâyeyi niçin anlattım?
Çünkü bu tür adamlar günümüzde de var.
Her yerde görmek mümkün onları.
Televizyonlar,
Radyolar,
Gazeteler,
Meydanlar onlarla dolup taşıyor.
Tek tutkuları var,
O da ünlü olmak.
Ünün hangi yollardan geldiğine aldırış etmiyorlar.
Halkın kendilerini lanetlemesine de bakmıyorlar.
Bunların işeyecek bir Zemzem kuyuları yok elbette,
Ama kutsal olan,
Ya da saygı duyulan sadece zemzem mi?
Başka şeyler buluyorlar.
Dine saldırıyorlar,
Din dersine hücum ediyorlar,
İmanları yaralamanın yollarını arıyorlar,
Hürmete layık kişileri hedef seçiyorlar.
Kelimelerini sidik gibi kullanıyor,
Kirlenmedik değer bırakmıyorlar.
İrinli bir yara gibi çevreye mikrop saçan ağızlarını her açışlarında masum bir insan daha lekelenmiş oluyor.
Yaydıkları pis koku,
Başka insanlara hayatı zindan ederken,
Kendi menhus nefislerine hoş geliyor.
Yılan gibi zehirlemekten lezzet alıyorlar.
Temiz olana yer yok dünyalarında.
Karanlıkta yaşadıkları için, ışık gözlerini acıtıyor.
Karanlık aydınlıktır onlar için ve aydınlık da karanlık.
Kavramları tersine çeviriyorlar.
Yukarı, aşağı oluyor ve ileri, geri diye adlandırılıyor.
Gerçi bunların sayıları binde biri bile bulmuyor,
Ama aykırı işler yaptıkları,
Yıkıcı oldukları için sesleri yüksek çıkıyor.
Hemen işitiliyor,
Biliniyor,
Ünleniyorlar.
Lanetleniyorlar, ama buna aldırdıkları yok.
Bu gibileri isteklendirenler de var,
Böyle biri çıksa da ondan söz etsek diye bekleyenler.
Kendileri de çoğu kez aynı yollardan geçtikleri için benzerlerini arıyorlar.
“Bevval-i Çeh-i Zemzem” bir tiptir ve her yerde o tipin örnekleri vardır.
Bakın çevrenize, görürsünüz.
Ogün bugündür, olumlu yollarla bir yerlere gelemeyen yolsuzların yolu olmuştur zemzeme işemek.
Bu yol nereye gidiyor acaba?
*Alıntıdır.
Saygılarımla…
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
31.Ocak.2012 Şanlıurfa