İbrahim Halil Okuyan
25 Kasım 2009
Yaşam yani Hayat, kırık bir testinin içindeki sudur.
O suyun biteceğini herkes bilirde, ne vakit biteceği belli değildir..
Her şey iç içe yaşam içinde.
Kötü varsa ancak iyinin olduğunun farkına varıyoruz.
Güzellik çirkinin varlığına borçlu makamını, nasıl ki zengin fakire borçluysa servetini.
Mutluluk ise hüzne borçlu mahiyetini.
Tezatsız dengelenemiyoruz dünyada!
Siyah yoksa beyaz yok.
Kötü yoksa iyi yok.
Hüzün yoksa mutluluk da öyle..
Ölüm olmasa yaşamın farkına varamazdık beklide.
Yaşayabilmek gerek her şeye rağmen, yaşata bilmek için.
Hüznü de yaşamak gerek, mutluluğun kıymetini daha iyi bilebilmek için.
Var olmak gerek her şeye rağmen, var kılmak için.
Barışık olmak gerek, en başta küskünlüğe mani olmak için.
Farkında olmalı insan…
Bir damlacık sudan yaratıldığını fark etmeli…
Anne karnına sığarken, dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metrekarelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Henüz bebekken dünya benim dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu…
Ölürken de aynı avuçların her şeyi bırakıp gidiyorum işte dercesine apaçık olduğunu fark etmeli…
ona göre yaşamalı hayatı..
Unutmamalı ki hüner;
Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendinin(1851 1926)mısralarıyla:
“Başta devlet, dilde himmet, elde fırsat var iken,
Tut elinden düşmüşlerin, sana saadet yâr iken!
Kimseye bâkî değildir milk ü devlet, sîm ü zer,
Bir harab olmuş gönlü tamir etmektir hüner!” .Dir.
Türkiye’yi mutlu insanların ülkesi yapmak elimizde; insanların insanca yaşayacakları barış içinde bir toplum kurmak bir düş değil.
Bunun bütün olanakları var ülkede.
Aklın, bilimin, özgürlüğün, demokrasinin nimetleriyle donatılıp yolu açılacak bir Türkiye, dünya ulusları arasında kendine özgü kimliği ve bağımsızlığı ile -vaktiyle tuttuğu yeri- yeniden elde edebilir.
Bu yolu ona açacak olanlar da gerçekten ilerici, demokrat ve aydınlık güçlerdir.
O güçlerin de hiçbir zaman soyu tükenmemiştir yurdumuzda tükenmeyecektir.