Köşe Yazısı

BABAN GELİRSE!

İbrahim Halil Okuyan

İbrahim Halil Okuyan

Tüm Yazıları Gör

 

 İnsanların eşine, dostuna, sevdiklerine hediye
olarak gül götürdüğü çağlardı.

Tebessüm’ün
tedavülde olduğu ve tek geçer akçe kabul edildiği yıllardı. İnsanoğlunun gül
bahçelerine yurdum, vatanım dediği zamanlardı. Gözler güzel görürdü, kalpler
hassastı ve güzel düşünürdü. İyilik ağaçtaki elmaların en kızılıydı ve herkes
elmanın en Kızılına ulaşmak ve onu yemek için birbiriyle yarışırdı.

 İşte
böyle zamanlardaki, öykümüze geçelim.

 Düşman
çizmesinden korumak için bir neslin canlarını siper ettiği kutlu şehir;
Çanakkale! Anadolu’nun her köşesinden bütün sevdiklerini ardında bırakarak vatan
savunmasına koşanların geri dönemediği yurt köşesi Çanakkale! Çanakkale; adını
duyduğunda her annenin bağrı kanar, her çocuğun yüreği sızlar. Mutlaka o
cepheden geri dönmeyen bir sevdiği vardır! Bu kutlu yurt köşesini düşmana
vermemek için milletimizin her ferdi Mehmetçik olmuş, verdiği emsalsiz mücadele
ile bayraklaşmıştır.

Çanakkale’de
yaşananlar, dilden dile gönülden gönüle dolaşırken şairlerin, ozanların
gönüllerine de uğrayınca şiirleşir, destanlaşır.

 Balıkesir’de
Ali Şuuri İlkokulu karşısındaki boşluktaEski ayakkabı tamircisi, kır, pala
bıyıklı bir ihtiyar olan Cevdet (Alkalp) dede vardı. 

Bir
akşamüstü konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı. Ve devam etti…

Rahmetli
babam, hafız Ali Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım. O’nu
hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu

O
günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, kuva-yi milliye zamanı,
işgal yılları, kurtuluş, yokluk, sıkıntı.

Çocukluğumuz
hep ekmek peşinde sıkıntıyla geçti.

 Ama
anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta, her nereye giderse
yanıma gelir ve:

“Oğlum
ben pazara gidiyorum. baban gelirse beni hemen çağır ha..!” “Ben teyzenlere
gidiyorum.baban gelirse beni hemen çağır ha..!“

“Ben
komşulara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..! “ Derdi.

 Anam
babamı bekledi durdu.

Büyüdüm,
dükkân açtım.

Annem
yine her bir yere gidişte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler ve:  “Baban gelirse beni çağır ha..!” diye
eklerdi.

 Aradan
yıllar geçti. Anacığım ihtiyarladı.

Gene
hep değneğini kaparak bana gelir ve : “Baban gelirse beni çağır ha..!”diye
tembihlerdi.

 Günü
geldi ağırlaştı.

 Ölüm
döşeğinde bizimle helalleşti. “Bana iyi baktınız, hakkınızı helal edin.”
  dedi. Bana döndü yavaşça: “Baban gelirse,
o’na annem hep seni bekledi
  de.”  dedi.

Birden
irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek, “HOŞ GELDİN BEY, HOŞ
GELDİN…” diyerek ruhunu teslim etti.

İşte
bu yaşadığımız bu topraklar buna benzer yüz binlerce örneklerle doludur.

 Yenilmişti
ordularımız, yıkılmıştı Anadolu, Yıllarca süren savaşlarda gözyaşı dökmüştü
analar, Cephelerden dönmeyen kınalı kuzularının ardından.

 Ve
çocuklar…

Babalarını
sormaktan analarına, Kaçırır olmuştu gözlerini analar çocuklarından.

 Gelmiyordu
cephelerden babalar,

Işımıyordu
çocuk yüzlerdeki gözler

 Anadolu
kadını budur.

 Kurtuluş
savaşında sırtında yüzlerce kilometre yolu mermi taşıyarak kat eden Anadolu
kadını budur.

 Bu
analar kınalı kuzularını vatan için cephelere yollamışlardır.

 Çok
sevdiğim bir şiir vardır:

 “Bastığın
yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı;

Düşün
altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen
şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı:

Verme,
dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”

 Unutulmamalıdır
ki:

 “Dünyayı
güzellik ve iyilik kurtaracaktır.”

 Biz
bugün nelerle uğraşıyoruz.

 Saygılarımla.

 

İbrahim
Okuyan

İnşaat
Yüksek Mühendisi

 5.1.2010
Şanlıurfa

1.133 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazısı

BABAN GELİRSE.!!!

İbrahim Halil Okuyan

İbrahim Halil Okuyan

Tüm Yazıları Gör

 


İnsanların eşine, dostuna,


Sevdiklerine hediye olarak “GÜL” götürdüğü çağlardı.


 


Tebessüm’ün tedavülde olduğu ve tek geçer akçe kabul edildiği yıllardı.


 


İnsanoğlunun gül bahçelerine,


YURDUM ve VATANIM dediği zamanlardı.


 


Gözler güzel görürdü, kalpler hassastı ve güzel düşünürdü.


 


İyilik ağaçtaki elmaların en kızılıydı ve herkes elmanın en


Kızılına ulaşmak ve onu yemek için birbiriyle yarışırdı.


 


İşte böyle zamanlarda ki, öykümüze gecelim.


 


“Düşman çizmesinden korumak için bir neslin canlarını siper ettiği kutlu şehir; ÇANAKKALE!


 


Anadolu’nun her köşesinden bütün sevdiklerini ardında bırakarak vatan savunmasına koşanların geri dönemediği yurt köşesi ÇANAKKALE!


 


ÇANAKKALE; adını duyduğunda her annenin bağrı kanar,


Her çocuğun yüreği sızlar.


 


Mutlaka o cepheden geri dönmeyen bir sevdiği vardır!


Bu kutlu yurt köşesini düşmana vermemek için milletimizin her ferdi Mehmetçik olmuş,


Verdiği emsalsiz mücadele ile bayraklaşmıştır.


 


ÇANAKKALE’de yaşananlar,


Dilden dile gönülden gönüle dolaşırken şairlerin,


Ozanların gönüllerine de uğrayınca şiirleşir, destanlaşır.


 


Balıkesir’de Ali Şuuri İlkokulu karşısındaki boşlukta


Eski ayakkabı tamircisi, kır, pala bıyıklı bir ihtiyar olan


Cevdet (Alkalp) dede vardı. 


Bir akşamüstü konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı.


Ve devam etti


Rahmetli babam, hafız Ali Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım.


O’nu hiç tanımadım.


Bir fotoğrafı bile yoktu


O günler çok zor günlerdi.


Seferberliğin sıkıntıları, kuva-yi milliye zamanı, işgal yılları, kurtuluş, yokluk, sıkıntı.


Çocukluğumuz hep ekmek peşinde sıkıntıyla geçti.


Ama anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta, her nereye giderse yanıma gelir ve:


Oğlum ben pazara gidiyorum,baban gelirse beni hemen çağır ha..!”


“Ben teyzenlere gidiyorum,baban gelirse beni hemen çağır ha..!


“Ben komşulara gidiyorum,Baban gelirse beni hemen çağır ha..!Derdi.


Anam babamı bekledi durdu.


Büyüdüm, dükkân açtım.


Annem yine her bir yere gidte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler ve:  


Baban gelirse beni çağır ha..! diye eklerdi.


Aradan yıllar geçti.


Anacığım ihtiyarladı.


Gene hep değneğini kaparak bana gelir ve: 


Baban gelirse beni çağır ha..!diye tembihlerdi.


Günü geldi ağırlaştı.


Ölüm döşeğinde bizimle helalleşti. 


Bana iyi baktınız, hakkınızı helal edin.  dedi. 


Bana döndü yavaşça: 


Baban gelirse, ona annem hep seni bekledi  de.  dedi.


 


Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek, 


HOŞ GELDİN BEY, HOŞ GELDİN diyerek ruhunu teslim etti. 


 


İşte bu yaşadığımız bu topraklar buna benzer yüz binlerce örneklerle doludur.


 


Yenilmişti ordularımız,


Yıkılmıştı Anadolu,


Yıllarca süren savaşlarda gözyaşı dökmüştü analar,


Cephelerden dönmeyen “KINALI KUZULARININ” ardından.
Ve çocuklar…


Babalarını sormaktan analarına,


Kaçırır olmuştu gözlerini analar çocuklarından.
Gelmiyordu cephelerden babalar,
Işımıyordu çocuk yüzlerdeki gözler


Anadolu kadını budur.


Kurtuluş savaşında sırtında yüzlerce kilometre yolu mermi taşıyarak kat eden Anadolu kadını budur.


Bu analar kınalı kuzularını vatan için cephelere yollamışlardır.


 


Çok sevdiğim bir şiir vardır:


“Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı;
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı:
Verme, dünyaları alsan da, BU CENNET VATANI.”


 


Unutulmamalıdır ki:


Dünyayı Güzellik ve İyilik Kurtaracaktır.”


 


Biz bugün nelerle uğraşıyoruz.


 


Saygılarımla.


 


 


İbrahim  Halil  Okuyan


İnşaat Yüksek Mühendisi


25.Ocak.2011    Şanlıurfa


[email protected]


 

150 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazısı

BABAN GELİRSE!

İbrahim Halil Okuyan

İbrahim Halil Okuyan

Tüm Yazıları Gör

 İnsanların eşine, dostuna, sevdiklerine hediye olarak gül götürdüğü çağlardı.


Tebessüm’ün tedavülde olduğu ve tek geçer akçe kabul edildiği yıllardı.


İnsanoğlunun gül bahçelerine yurdum, vatanım dediği zamanlardı.


Gözler güzel görürdü, kalpler hassastı ve güzel düşünürdü.


İyilik ağaçtaki elmaların en kızılıydı ve herkes elmanın en


Kızılına ulaşmak ve onu yemek için birbiriyle yarışırdı.


İşte böyle zamanlardaki, öykümüze gecelim.


Düşman çizmesinden korumak için bir neslin canlarını siper ettiği kutlu şehir; Çanakkale!


Anadolu’nun her köşesinden bütün sevdiklerini ardında bırakarak vatan savunmasına koşanların geri dönemediği yurt köşesi Çanakkale!


Çanakkale; adını duyduğunda her annenin bağrı kanar, her çocuğun yüreği sızlar.


Mutlaka o cepheden geri dönmeyen bir sevdiği vardır!


Bu kutlu yurt köşesini düşmana vermemek için milletimizin her ferdi Mehmetçik olmuş, verdiği emsalsiz mücadele ile bayraklaşmıştır.


Çanakkale’de yaşananlar, dilden dile gönülden gönüle dolaşırken şairlerin, ozanların gönüllerine de uğrayınca şiirleşir, destanlaşır.


Balıkesir’de Ali Şuuri İlkokulu karşısındaki boşluktaEski ayakkabı tamircisi, kır, pala bıyıklı bir ihtiyar olan Cevdet (Alkalp) dede vardı. 


Bir akşamüstü konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı.


Ve devam etti


Rahmetli babam, hafız Ali Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım.


O’nu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu


 O günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, kuva-yi milliye zamanı, işgal yılları, kurtuluş, yokluk, sıkıntı.


 


Çocukluğumuz hep ekmek peşinde sıkıntıyla geçti.


 


Ama anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta, her nereye giderse yanıma gelir ve:


Oğlum ben pazara gidiyorum. baban gelirse beni hemen çağır ha..!”


Ben teyzenlere gidiyorum.baban gelirse beni hemen çağır ha..!


Ben komşulara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..!Derdi.


Anam babamı bekledi durdu.


Büyüdüm, dükkân açtım.


Annem yine her bir yere gidte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler ve:  


Baban gelirse beni çağır ha..! diye eklerdi.


Aradan yıllar geçti.


Anacığım ihtiyarladı.


Gene hep değneğini kaparak bana gelir ve : 


Baban gelirse beni çağır ha..!diye tembihlerdi.


Günü geldi ağırlaştı.


Ölüm döşeğinde bizimle helalleşti. 


Bana iyi baktınız, hakkınızı helal edin.  dedi. 


Bana döndü yavaşça: 


Baban gelirse, ona annem hep seni bekledi  de.  dedi.


Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek, 


HOŞ GELDİN BEY, HOŞ GELDİN… diyerek ruhunu teslim etti. 


İşte bu yaşadığımız bu topraklar buna benzer yüz binlerce örneklerle doludur.


 


Yenilmişti ordularımız, yıkılmıştı Anadolu, Yıllarca süren savaşlarda gözyaşı dökmüştü analar, Cephelerden dönmeyen kınalı kuzularının ardından.


Ve çocuklar…


 


Babalarını sormaktan analarına, Kaçırır olmuştu gözlerini analar çocuklarından.


Gelmiyordu cephelerden babalar,
Işımıyordu çocuk yüzlerdeki gözler


 


Anadolu kadını budur.


 


Kurtuluş savaşında sırtında yüzlerce kilometre yolu mermi taşıyarak kat eden Anadolu kadını budur.


 


Bu analar kınalı kuzularını vatan için cephelere yollamışlardır.


 


Çok sevdiğim bir şiir vardır:


 


“Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı;
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”


 


Unutulmamalıdır ki:


 


“Dünyayı güzellik ve iyilik kurtaracaktır.”


 


Biz bugün nelerle uğraşıyoruz.


 


 


Saygılarımla.

326 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir