Mahmut Çepoğlu
10 Ocak 2007
Bir zamanlar kabadayılar vardı. Hak hukuk adalet dağıtırlardı. Bir çoğunun korkulu rüyası olduğu gibi, çoğu kimsenin dostuydular. Sonraları kimi kimseler “efe” ismiyle anılmaya başlanıldılar. Bu efelerin Eğe’dekilerle yakından uzaktan bir ilişkileri yok. Bunların kimisi çapulcu, kimisi sokak serserilerin ta kendileriydi. Ama Eğe’deki efelere özenip yüreğini halkla bütünleştirenlerde vardı. Derken bir gün baktık “yiğit” ismiyle anılanlar oldu. Onlar da etik değerlere saygılı insanlardı. Gel zaman, git zaman “dayı”lar çıkmaya başladı. Halk arasında ki yaygın deyimde de işini başarana “mahkemede dayısı var” derken sahipli olduğu anlaşılırdı. Sonraları “köprüden geçene kadar ayıya dayı diyeceksin” söylenildiğinde insanların işinin hatırı için, köleleştirme, zulme, zorbalığa bizleri boyun büker duruma getirdiler. ıltimas, rüşvet, idare yolları hep buralardan geçerdi. Bu konularla ilgili duyulmamış fıkra yok, ama ben yinede yaşanmış bir olayı sizlerle bölüşeyim. Adam askere gitmiş, Türkçe bilmiyor. Kendisine bir iş söyleyen askere anlamadığı için “yok” demiş. Zaten “yok” demeyi birde “evet” anlamına gelen başını sallayıp “he” demekten başka bir şey bilmiyor. “Usta er” bu aceminin ona “yok” demesine içerlenir. Arkadaşlarını toplayıp onun üste itaat etmesi için uyarıda bulunur. Biri ona “ ula sen dayımısın” deyince bizim ki bu kez “he “demesiyle dayak yemesi bir olur. Usta erler bakıyorlar ki bunda hareket yok. Temiz bir dayaktan sonra araya bir adam giriyor ve onun diliyle soruyor; “ya ho ben ne bileyim çocuklar bana evde “dayı” diyorlar da bunu da onun gibi bir şey sandım”… Dayılar derken, kabadayılar, efeler, yiğitler sivri burun yumurta topuk ayakkabılarını, zulasında saklı aletiyle, çinlerindeki (omuzlarındaki) lerini toplayıp birer birer terki diyar ettiler. Tam biraz rahat edeceğimiz sırada birde baktık; babalar, meydana çıktı. Hem de yer altı dünyasından. Biz yer altında sadece ahretin olduğuna inanırdık. Yer altı dünyası açık açık konuşulmakta, elemanları da hepsi tanınırken kimse onların üzerine gitmez. Yer altı dünyasından çıkanların bizim gibi insanlar olduğunu gördük ama onların kazançları ve yaşamları çok farklı idi. Artık yer altındaki o manevi hayatın korkusu, güzelliğini unuttuk yer altı dünyasını izlemeye koyulduk. Biz birisine baba derken birden babalar çoğaldı. “şam babaları” öteden beri var ve hep var olacaklardır. Ağa babaları da biliriz. Kıtlık kıranlarda sofralarını daima açık tutarlardı. Fakire yolcuya sahiplik ederlerdi. Sonra baktık ki; devlet “baba” olmaya başladı. “Baba, baba” derken “cum” babayı tanıdık. Tüm babalar bizi kucaklarken, gücü yettiğince sıkmaya devam ediyorlardı. Sevdiğinden mi kızdığından mı belli değil! Kimi babalardan kendimizi korumaya çalışabiliyorduk. Ancak şu devlet babanın yaptığına ne itiraz edebiliyorduk ne şikayet’e gücümüz vardı. Ekmeğe, benzine, suya, elektriğe zam, zam ettikleri yetmiyor, insan olarak haklarımızın üzerine oturuyor, hukukun üstünlüğü deyip duruyordu. “Çalışın” dediler, “ekmeğinizi taştan çıkarın” dediler. Gelen sıktı, giden sıktı, o yetmedi bu kez kemer sıkma politikaları seslendirildi. Kemeri sıka, sıka kaburgalarımız birbirine geçti. Sanki bu “devlet baba” yalnız bizim babamızdı da göbeklileri sıkmaya kolları yetmiyordu. Onlarla muhabbet etmeyi bizleri de sıkarak kucaklamayı uygun gördü. Oysa ona sahip çıkan bizlerdik. Diğerleri sadece göbek büyütmek için devlet babaya yakın duruyorlardı. Derken bir de baktık “mafya babaları” bir yerlerden peydahlandı. Bunlar da yer altı dünyasıyla ilişkiliydiler. Biz bu mafya’yı filmlerden tanırdık, bilirdik. Mazlumu korur, mağdurları sahiplenirler, zalimin hakkından gelirlerdi. Haksızdan alır haklıya verirlerdi. O sadece filmlerden birer kare …. şimdi her şey çok farklı. Babalık, mafyalık öyle bir yayıldı ki, çek-senet, arsa, otopark mafyası, hatta tuvalet mafyasına kadar türedi. Birde baktık Müslüm Baba diye biri çıktı. Her şeyin babası olurda türkülerin babası olmaz mı? Tarihten de tanıdığımız bir çok baba vardı. Ama bunlar saygınlık ve hizmetleriyle insanların gönlünü fethetmişler ve yüzyıllardır mezarları ziyaretgah olarak kullanılır. Kimse onlara saygıda kusur etmez. Hani Baba, Cem Baba, Arış Baba… Bir de bizim “babo” diye hala unutamadığımız bir valimiz de oldu. şehitlikteki çamlık onun eseri olduğu gibi yol açma uğruna yıktıkları tarihi binalarda onun eseri. Son dönemler de bir de baktık bir baba daha çıktı. Bu da Fakıbaba. Belediye Başkanlığına talip oldu. Halk üzerine düşeni yaptı. şimdi o da halka hizmet için hummalı bir uğraşta. Hani oda az baba sayılmaz. Belediyenin rutin hizmetlerini rayına koydu. Çalana, çırpana göz açtırmıyor. Düzen tıkır tıkır işliyor… Daha nice başarılı projeleri Urfa’ya kazandıracağına eminim.