İbrahim Halil Okuyan
18 Aralık 2007
ınsana kolaylık sağlayan, rahatını arttıran bazı araçlar yapılmışsa da, orada ki bir olumsuzluk kişinin hayatına da mal olabiliyor.
Bugüne kadar Ülkemizde çok insan “asansörün kolaylığından yararlanayım” diye bu araca binmişken hiç hesapta olmayacak şekilde hayatını kaybetmiş veya ağır yaralanmıştır. Onun için bu araçlardan istifade etmeği düşünenler çok dikkatli olma gereğini de duymalıdırlar.
Ama nerde? Herkesin kendine göre bir acelesi var. ışin tuhafı 8-10 yaşında eli hareket düğmesine yetişemeyecek yaşta çocuklar da bu aracı bir eğlence sayıp durmadan inip çıkıyorlar. Elektrikler söndüğünde veya bir arıza vuku bulduğunda da kapıların vurulması, bağrışmalar en üst katlardan bile yankılanıyor. Bu lüzumsuz iniş-çıkışları biraz da çocukluğumuzdaki bayramlarda “Abdurrahman dedeye 25 kuruş” seyahatlerine benzetiyorum. Bir kamyona 25 kuruşa biner, o zaman ki tozlu yollarda Akçakale’ye doğru 10 km gider-gelir, bayramlıklarımızla toz içinde kalır, vazgeçilmez bir zevk alırdık. şimdiki çocukların bir çok risklerine rağmen asansörle inip çıkmalarını biraz da bu bizim bayram keyfine benzetiyorum. Nafile bir yorgunluk…
Keşke bu kadarla kalsaydı. Mahallenin çırak niteliğindeki çocukları da onlara imrenip ustalarının verdiği işi de genellikle asansöre binerek yapmaları kaza ve ölümleri de beraberinde getirmeğe başladı.
Son örnek Ulubatlı Mahallesi’nden Fırıncı çırağı Mehmet. Bir eve istek üzerine ustasının talimatıyla ekmek götürmüş. Ama her nasılsa asansör bir boşluk haline gelmiş ve zavallı çocuk bu boşluğa düşerek hayatını kaybetmiş.
Her işde olduğu gibi bizlerinde sorumluluk açısından ihmallerimiz var. Uygarlığın bu kolaylık aracı nasıl bir tuzak haline geldi ve zavallı Mehmedi çocuk yaşında bu dünyadan aldı götürdü. Bir çok binada “Asansör bozuktur. Üç kişiden fazla binmeyiniz!” Yazıları var, ama dinleyen kim!..
“Çocuk işçi çalıştırmayınız” deniliyor.
Aldıran olmadığı gibi denetleyen de yok…
ışte damlaya damlaya biriken dertler, ihmaller hesapta olmayan acıları beraberinde getiriyor ve fideler, fidanlar ölüp gidiyorlar. “Kader”, “Alın yazısı” deyip geçiyoruz. Oysa hiç düşünmüyoruz;. “Bu kader, alın yazısı” “Neden hiç ilerlemiş ülkelere uğramıyor da, bizim fakir mahallelerimizde cirit atıyor…”