İbrahim Halil Okuyan
17 Temmuz 2012
Karmaşık bir cümle olarak bilinen “Arap Baharı” 2010 Yıllarında Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisini canlı canlı ateşe vermesiyle başlayan isyan hareketidir.
Gerçekten de Muhammed Buazizi isimli genç,
17 Aralık 2010 tarihinde gerçekleştirdiği eylemde sadece kendini yakmakla kalmadı aynı zamanda Arap Bahar’ının da sönmek bilmeyen ateşini yakmış oldu.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yüz binler sokaklara inerek içlerinde birikmiş öfkelerini yıllanmış liderlerine karşı kusmaya başlayarak büyük bir başkaldırıda bulundular..
Neticede bu başkaldırılar yani Arap Baharı,
Etkisi altına aldığı tüm ülkelerde,
Yıllardır antidemokratik bir şekilde iktidarlarını sürdüren liderlerin devrilmesine yol açmıştır..
Bu bir isyan olarakta nitelendirilebilir, bir bakışta sonuçta halkın hakkını araması gibi bir şey,
İlk olarak Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali,
23 yıllık iktidarını bırakarak,
Suudi Arabistan’a kaçmıştır.
Gıyabında yargılanan Bin Ali için Tunuslu savcılar toplam 66 yıl hapis cezası istedi..
Ve çorap söküğü sökülmeye başladı…
Bu olay ardından Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek otuz yıl boyunca demir yumrukla yönettiği iktidarından oldu,
Kafes içinde, üstelik de sağlık sorunları nedeniyle sedyede yargılanmaya devam ediyor.
Mübarek, 18 gün süren ve 850 kişinin hayatına mal olan ayaklanma sırasında protestoculara karşı öldürücü derecede güç kullanılması talimatı vermekle suçlanmaktadır.
Arap Bahar’ının götürdüğü isimler arasında, hâkim karşısına çıkan ilk lider olan Mübarek suçlu bulunursa idam edilebilecek konuma düşecek.
Arap Baharının bir diğer kurbanı ise büyük acılar içinde hayatına son verilen Libya lideri Muammer Kaddafi’ydi.
42 yıldır oturduğu koltuğunu bırakıp kaçmak zorunda kalan Kaddafi, aylarca saklandı.
Muhalifler tarafından memleketi Sirte yakınlarında yakalanarak öldürülen 69 yaşındaki diktatör, hafızalara çaresiz bakışları ve yüzü gözü kan içinde ve çaresiz şekilde hunharca öldürülüşüyle kazınmıştı..
Arap Bahar’ının ateşiyle gerçekten yanan bir lider de var, kim mi? Yemen lideri Ali Abdullah Salih, muhaliflerin devlet başkanlığına düzenlediği roketli saldırıda ağır yaralanan ve vücudunun yaklaşık
% 70’i yandı.
Sonuçta bu olaydan yaklaşık 4.5 ay sonra Salih, Şubat 2012de yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinden sonra görevi bırakmasını öngören anlaşmanın altına imzayı atmak zorunda kaldı..
Sonuç mu?
Aynı dinden aynı türden olan insanlar göz göre göre birbirini katlediyor,
Katlettiriliyor,
İstenmeyen liderler çöktü halen daha da bu çorap söküğü devam ediyor…
Kim mi : Suriye lideri Beşar Esad..
Kendini o koltuktan indirmemek için binlerce insanı katletti ve katletmeye de devam ediyor..
Hani anlaşılmayan halkın istemediği birinden lider olur mu siz düşünün…
Bir diğer hususta; “İslamiyet’te cana kıymak yoktur…”
Ama hepsi Müslümanız der, öte yandan kundaktaki çocuğa kurşun sıkar…
Güncel sorular:
Bu ateşi kim yaktı?
Bu olayların arkasında ne var?
Suriye ile ilişkilerimizi neden bozduk veya bozdurdular?
Bu olayların ülkemizi de kapsayacak bir planın parçası mı?
Konumumuz doğru mu?
Dünyanın geleceği bizim doğumuzdaki ülkelerdeyken hala batı yanlısı olmamız doğru mu?
Bunu bir hikaye ile yorumunuza bırakalım.
Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar.
Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni.
Ama Ermeni olan aynı zamanda Papaz.
Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar.
Etrafta su yok.
Bağların olgun zamanı.
“İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın,”
Diye Bir bağa giriyorlar.
Bağın sahibi bir Türk, ama onu görememişler.
“Kaç paraysa veririz,” diyerek yemeye başlamışlar.
Bu sırada bağın sahibi gelmiş.
Bakmış üç kişi üzümünü yiyorlar.
Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş.
Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve Papaz olduğu belli.
Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış.
Üçüncüsü de Türk.
Dönmüş Ermeni’ye,
“Bak bu adam Türk,
Yesin malımı,
Benim kanımdandır.
Helali hoş olsun.
Bu da Kürt’tür,
Ama din kardeşimdir.
Sen niye yiyorsun benim üzümü mü?”
Demiş.
Bu laf,
Üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk Ve Kürt’ün hoşuna gitmiş.
Adam, Papazı bir güzel dövmüş.
Kürt ve Türk olanı seyretmişler olup biteni.
Bağ sahibi;
Papazda kıpırdayacak hal bırakmamış, Yere uzatmış.
Bağ sahibi, biraz sonra Kürt’e dönmüş.
“Müslümansın da niye sahipsiz bağa giriyorsun.
Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun,
Çünkü o Türk’tür.
Kardeşimdir,”
Diyerek bir güzel onu da dövmüş
Ve yere uzatmış.
Bu durum Türk’ün hoşuna gitmiş.
Biraz sonra Türk’e dönmüş ve:
“Tamam,
Anladık Türk’sün,
Aynı kandanız,
Aynı dindeniz,
Ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?”
Diyerek Türk’e de vurmaya başlamış.
Türk yumrukla yere yuvarlanınca Kürt’e dönmüş
Ve “Biz” demiş,
“papazı dövdürmeyecektik, biz hatayı orda yaptık.”
Hikâye bu ve de çok anlamlı.
Umarım ileride milletçe nerede hata yaptık arayışına düşmeyiz.
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
18.07.2012 Şanlıurfa