İbrahim Halil Okuyan
17 Temmuz 2020
Bu uzun yazı dizisine başlamadan önce kendimden bahsetmeliyim.
Bu işin neresinde yer aldığımı ortaya koymalıyım.
Çünkü yazdıklarım çalışırken şahit olduklarımdır.
Bu bilgilerle tarihe not düşmek istiyorum.
Tarihin çok eskilerinden kalan su kaynakları da kuruduğu için artık sulu tarım yapma olanağı kalmayan Harran Ovası ve çevresinin makus talihini yenmek için Türkiye Cumhuriyeti büyük mücadele verdi…
Bu mücadele sırasında pek çok güzel insan geldi geçti şehrimizden.
O güzel insanlara minnet borcumuz vardır.
1960’larda düşünülen Aşağı Fırat Projesi’nin amacı; işte çatlamış toprakların en çarpıcı manzaralarının yansıdığı Harran’ın kaderini değiştirmekti…
Harran Ovasından 50 kilometre uzaklıktaki Fırat Nehri yüzyıllardır boşa akarken, Dicle ile buluşarak Şatt-ül Arap adıyla Basra Körfezi’ne dökülürken çıkardığı ses yalnızca Harran’ın gözyaşları değil, O coğrafyada yüzlerce yıldır suya hasret yüz binlerce insanın hıçkırığıydı aynı zamanda…
Pek çok insan bu süreçte hayatını kaybetti.
Hepsini rahmetle anıyorum.
Örnek vereyim DSİ 16.Bölge Müdürümüz İsfendiyar TUNCER.
Özellikle Atatürk Barajı ve Urfa Tünellerinde pek çok insanımızı iş kazası sonucu kaybettik.
Türküler yakıldı bazılarına.
Örnek vereyim.
Değerli sanatçı Arif Çelik’e ait “Ölmem mi (Beni taşlara Vurun)” türküsü;
”Urfa Ovası 1.kısım Sulama İnşaatı” Ana Sulama Kanalı kazısı sırasında yapılan patlatmalar da sıçrayan taşın çarpmasıyla hayatını kaybeden bir işçi için yakılmıştır.
İnsanın içini titreten sözleri ve yürek dağlayan müziği vardır.
1983 yılında başlayan ve yapımı 1992 yılında tamamlanan Atatürk Barajında; Baraj gölünü ve Fırat Nehri’ni gören hâkim bir tepede,
Atatürk Barajı yapımı esnasında iş kazalarında ölen 28 işçi için dikilmiş bir de anıt mevcuttur.
Benim rahmetli Babam Demiryolcu idi.
O bakımdan bizim hayatımız Şanlıurfa dışında geçti.
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden 1973 yılında mezun olarak İnşaat Yüksek Mühendisi oldum.
Bunu takiben; Şanlıurfa Yol Su Elektrik Bölge Müdürlüğünde çalışmaya başladım. İdari Binamız şimdiki Haliliye Belediye Başkanlığının olduğu binaydı.
Etraf boştu yandaki yoldan bazen Diyarbakır otobüsleri geçerdi.
Bir ara karşıda DSİ sondaj makinaları su aramaya başladı.
Duyduk ki DSİ, Şanlıurfa’ya Bölge Müdürlüğü açacak.
Ben ve rahmetli arkadaşım Mehmet Satış, Devlet Su İşlerine geçmek için dilekçe verdik.
Cevap kısa sürede geldi.
Cevap dilekçemizin olumlu karşılandığı ama çalıştığımız kurumun ayrılmamıza izin vermediği yönündeydi.
Hatta Ankara Müdürümüzü ikaz etti.
Gidemedik.
Aslında bizim sevdamız başka idi.
Kısmet bir başka zaman imiş.
Yol Su Elektrik Bölge Müdürlüğünde çalışırken 1976 yılında rahmetli İnşaat Yüksek Mühendisi Celal Kemancı beni aradı ve Devlet Su İşleri 15.Bölge Müdürü Orhan Ömerbeyoğlu’nun beni görüşmeye çağırdığını iletti.
Gittim.
Heyecanlı idim.
Yer Bahçelievler Subaşı Apartmanı (şimdilerde yıkıldı).
Odaya girdim.
Konu iş teklifi ve Duvarda renkli Aşağı Fırat Projesi.
Dondum kaldım.
Bana beraber çalışmamızı teklif etti.
Hemen orda tamam dedim.
Hayatımın değiştiği “O an” bu andı.
Böyle başladı bu sevda ve hala bitmedi
Peki, bu Fırat’ın suyunun yolculuğu ne zaman başladı,
Bu sevdalıların (Harran, Fırat) vuslatı için ne zaman düğmeye basıldı?
Yıl 1977… Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğünde çalışıyorum.
Tarih 3 Nisan 1977.
Günlerden Pazar.
İlkbaharın coşkusunun hâkim olduğu kentin yüksek tepelerinde yankılanan davul- zurna sesi,
Bölgenin makûs talihini yenecek çok önemli bir projenin başlangıcını duyuruyor.
Başbakan Sayın Süleyman DEMİREL orada
Sayın Necmettin Cevheri de orada.
DSİ Genel Müdürü Timuçin TÜMER orada.
Tören yeri şimdiki Vali Konağı Caddesinin üstünde yer alan taşlık alan.
Fırat Nehri’ni, yüzyıllardır suya hasret Harran Ovası’na akıtmak ve
Güneydoğu’da topyekûn kalkınmayı sağlamak amacıyla planlanan
Şanlıurfa tünellerinin temeli 1977’de “Dağları değil, çağları deleceğiz” Sloganıyla atıldı.
DSİ’de daha yeniyiz heyecanlıyız.
Kürsüde konuşan kişi 10 Ekim 1965’te Urfalılara, Fırat’ı Harran’a akıtmak için namus sözü veren dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’dir.
“Akla hayale sığmayan şeyleri gerçekleştirmeye gidiyoruz.
Fırat Nehri, Basra Körfezi’ne gidiyor.
Gidecek ama evvela bu topraklara Bereket verecek.”
Diye haykırıyordu.
O gün, şaşkınlıklarını dile getiren Urfalılar Demirel’i alkışladı,
Ama ona inandıkları da pek söylenemez.
Urfa’da su hayali insanlara “Deli” dedirtecek kadar ütopik bulunurdu.
1946 sonrasında faaliyet gösteren Milli Kalkınma Partisi’nin, Urfa İl Başkanı olan Mustafa Bozcan (Urfalılar Mustafa Beyzo derlerdi),
Seçim dönemlerinde “vizyon sahibi” bir politikacı olduğunu gösterirdi:
“Birecik’ten Fırat’ı suyunu getirip, Harran’ı sulayacağım!” derdi.
Benim kendisini şahsen izlediğimde olmuştu.
Kartonlara çizdiği projeleri masa üstüne çıkarak anlatırdı.
Bu insanlar Mustafa Beyzo’ya da inanmamışlardı.
Fazla da haksız değillerdi.
Söylediklerini hayal etmek bile mümkün değildi.
Bu güzel insanın bu yazıda yer almaması yanlış olurdu.
Rahmetli “Ömer OKUTAN” ağabeyimin Yerel Hizmet Gazetesi, bu yüzden o gün;
“1984’te o tünellerden su akarsa yalnız Adalet Partisinin değil, kâinattaki bütün siyasi günahları yıkar.” diye yazar.
Bu vesile ile Rahmetli “Bülent OKUTAN” kardeşime de rahmet diliyorum.
7 yılda bitirilmesi planlanan proje akıl almaz boyutlardadır.
Yerin 100 metre altından tünel kazılacak; Fırat, Harran’a akıtılacak ve
Çatlamış topraklardan Senede üç ürün alınacaktır.
İnanılacak bir şey değildir; içme suyuna bile hasret Urfalılar için.
Hayaller ancak 27 yıl sonra gerçekleşecektir.
Atatürk Barajı bitecek.
Arkasında baraj gölünde toplanan 48 milyar m3 sudan, Şanlıurfa Tünelleri ile Tünel çıkış ağzına su iletilecek, Ondan sonra Dev sulama kanalları ile Harran Ovası Sulama suyuna kavuşacak.
Hasret bitecektir.
Şanlıurfa Merkezi; Tünel çıkış ağzında yapılacak Arıtma tesisi, Terfi hatları ve Şehrin hâkim tepelerine yapılacak dev depolarla, Pompaj tesisleriyle 24 saat akan “İçme, Kullanma ve Endüstri” suyuna kavuşacaktır.
Ne denir “Allah Bir Daha” ayırmasın.
Ve o gün ağlayarak sevinç gözyaşları içinde dinlediğimiz;
“Fırat dağı deliyor, Harran’a su geliyor
Aney kalk bir zılgıt çal, Urfa’ma su geliyor…”
Türküsünün hayatımızda ayrı bir yeri vardır.
O yüzden bu yazı dizisine de bu ismi koydum.
Şanlıurfalı sanatçı Seyfettin Sucu’nun 1970’lerde bestelediği, “Suya Hasret” türküsü bölgede yaşayan insanların yüz yıllık özlemini dile getiriyor.
Sucu, türküsünün gerçekleştiğini göremedi, 1984 yılında siroz hastalığından öldü.
O gün davullarla zurnalarla, halaylarla zılgıtlarla akıtıldı Fırat’ın ilk suyu Harran Ovasının bağrına…
Ve yüzlerce yıldır suya hasret topraktan bir buhar yükselmişti Urfalı sanatçıların acıklı gazelleri gibi gökyüzüne…
O gazellerde yoksulluğu, sefaleti anlatan o kadar nağme vardı ki,
Fırat tüm bunların içerisindeki acıyı buz gibi suyuyla söndürmüş ve
İnsanlar artık bölgenin kara talihinin Fırat’la birlikte aşılabileceğine inanmıştı…
Çünkü Fırat, Harran’a kavuşmadan önce sadece işsizler, topraksızlar, yoksullar değil, toprağı olduğu halde susuzluk yüzünden işleyemeyen ve bu yüzden marabalığa mahkûm olan on binlerce Güneydoğulu yurttaş kamyonlar üzerinde Çukurova’ya pamuk, Karadeniz’e fındık toplamaya gidiyordu…
Ve o yoksul marabaların yüzlercesi kamyonların karıştığı kazalarda yaşamlarını yitirirken gurbet ovalarına kurulan çadırlardan çaresizliğin çığlıkları eksilmiyor,
Yoksulluk Urfa, Mardin, Diyarbakır gibi kentlerin umutsuzluğunu, ekmeğe muhtaç hallerini isyan gibi dışa vuruyordu.
Ancak bugün bölgenin makus talihinin aşılabildiğini söylemek mümkün değil.
Ne yazık ki bugün de Şanlıurfalı Tarım İşçileri tam 48 ile çalışmaya gidiyor.
Saygılarımla…
Devam edecek.
İbrahim Halil OKUYAN
Yüksek İnşaat Mühendisi
17.Temmuz.2020 MERSİN