İbrahim Halil Okuyan
17 Şubat 2015
Harran’ın;
Hasreti, Bereketi, Canı.
Önce
kendimden bahsetmeliyim.
Benim
rahmetli Babam Demiryolcu idi.
O
bakımdan bizim hayatımız Şanlıurfa dışında geçti.
İstanbul
Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden 1973 yılında İnşaat Yüksek Mühendisi
oldum.
Bunu
takiben Şanlıurfa Yol Su Elektrik Bölge Müdürlüğünde çalışmaya başladım.
İdari
binamız şimdiki Haliliye Belediye Başkanlığının olduğu binaydı.
Etraf
boştu yandaki yoldan bazen Diyarbakır otobüsleri geçerdi.
Bir
ara karşıda DSİ sondaj makinaları su aramaya başladı.
Duyduk
ki DSİ, Şanlıurfa’ya Bölge Müdürlüğü açacak.
Ben
ve rahmetli arkadaşım Mehmet Satış, Devlet
Su İşlerine geçmek için dilekçe verdik.
Cevap
kısa sürede geldi.
Cevap
dilekçemizin olumlu karşılandığı ama çalıştığımız kurumun ayrılmamıza izin
vermediği yönündeydi.
Hatta
Ankara Müdürümüzü ikaz etti.
Aslında
bizim sevdamız başka idi.
Kısmet
bir başka zaman imiş.
Yol
Su Elektrik Bölge Müdürlüğünde çalışırken 1976 yılında, Rahmetli İnşaat Yüksek
Mühendisi Celal Kemancı beni aradı ve Devlet
Su İşleri Bölge Müdürü Orhan Ömerbeyoglu beni görüşmeye çağırdığını iletti.
Gittim.
Heyecanlı idim.
Yer
Bahçelievler Subaşı Apartmanı.
Odaya
girdim.
Konu
iş teklifi ve Duvarda renkli Aşağı Fırat Projesi.
Dondum
kaldım.
Bana
beraber çalışmamızı öderdi.
Hemen
orda tamam dedim.
Hayatımın
değiştiği “O an” bu andı.
Böyle
başladı bu sevda ve hala bitmedi
Peki,
bu Fırat’ın suyunun yolculuğu ne zaman başladı.
Bu
sevdalıların (Harran, Fırat) vuslatı için ne zaman düğmeye basıldı?
Yıl
1977 Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğünde çalışıyorum.
Tarih
3 Nisan 1977.
Fırat
Nehri’ni, yüzyıllardır suya hasret Harran Ovası’na akıtmak ve Güneydoğu’da
topyekûn kalkınmayı sağlamak amacıyla planlanan Şanlıurfa tünellerinin temeli
1977’de “Dağları değil, çağları deleceğiz” sloganıyla atıldı.
İlkbaharın
coşkusunun hâkim olduğu kentin yüksek tepelerinde yankılanan davul- zurna sesi,
bölgenin makûs talihini yenecek çok önemli bir projenin başlangıcını duyuruyor.
Sayın
Necmettin Cevheri de orada.
Tören
yeri şimdiki Vali Konağı Caddesinin üstünde yer alan taşlık alan.
DSİ’de
daha yeniyiz, heyecanlıyız.
Kürsüde
konuşan kişi, 10
Ekim 1965’te Urfalılara, Fırat’ı Harran’a akıtmak için namus sözü veren dönemin
Başbakanı Süleyman Demirel’ dir: “Akla
hayale sığmayan şeyleri gerçekleştirmeye gidiyoruz. Fırat
Nehri, Basra Körfezi’ne gidiyor. Gidecek
ama evvela bu topraklara Bereket verecek..”
O
gün, şaşkınlıklarını dile getiren Urfalılar Demirel’i alkışlar. Ama ona
inandıkları da pek söylenemez.
Bu
insanlar Mustafa Beyzo’ya da inanmamışlardı.
Fazla
da haksız değillerdi.
Yerel
Hizmet Gazetesi de bu yüzde o gün ; “1984’te
o tünellerden su akarsa, yalnız AP’nin değil, kâinattaki bütün siyasi günahları
yıkar..” diye yazar.
7
yılda bitirilmesi planlanan proje akıl almaz boyutlardadır.
Yerin
100 metre
altından tünel kazılacak; Fırat,
Harran’a akıtılacak ve çatlamış
topraklardan Senede üç ürün alınacaktır.
İnanılacak
bir şey değildir; içme suyuna bile hasret Urfalılar için.
Hayaller
ancak 27 yıl sonra gerçekleşecektir.
Harran
Ovası Sulama suyuna, Şanlıurfa
Merkezi; “İçme,
Kullanma ve Endüstri” suyuna kavuşacaktır.
Ne
denir “Allah Bir Daha” ayırmasın.
Binlerce
yıl öncesinde; Göbekli tepeyi terk eden atalarımız, bir daha dönerler diye
tapınaklarını, belki de bu günleri hayal ederek gömmüşlerdi.
Aşağıdaki
yazımın amacı Fırat’la Harran’ın; hasretini ve vuslatını anlatmaktır.
Giriş
yazımızın amacı Fırat’la Harran’ın türkülere konu olan hasretini ve kavuşması
tarihsel bir biçimde anlatmaktadır.
Bu
yazıya okuyucuların yapacakları katkı dikkatle alınarak daha sonra geniş bir
perspektifle kitap haline getirilmesini düşünmekteyim.
Kendimi
bu sürecin önemli bir bölümüne; Devlet
Su İşlerinde çalıştığım süre içinde şahit olma fırsatı buldum.
Bu
bakımdan kendimi şanslı olarak görüyorum.
DSİ
de çalışma sürecime son vermeme sebep olan; İlimizin değerli siyasilerine de
hakkımı helal ediyorum.
Onlar
hala aynı yolda aynı mantıkla yürüyorlar.
Siyaseti;
kendi ve çevrelerine hizmet için yapıyorlar.
Yolları
açık (!) Olsun.
Biz
“Her Şerde bir Hayr vardır” deyip; yolumuzu
değiştirerek devam ettik.
Sonra
da Urfa’dan adam çıkmıyor diye söyleniyorlar.
Urfa’dan
politikacı (!) çıkıyor ama Adam çıkmıyor.
Biz
bilemedik (!) memlekete hizmet etmenin yolunun;
Türkiye’nin en iyi okullarında okumakla olacağını zannettik.
Bu
süreci yazılı hale getirerek bu fırsatı bulamayanların da konu hakkında bilgi
sahibi olması ve ayrıca özellikle Şanlıurfa Tünellerinde emek sarf eden zor
şartlarda çalışan değerli arkadaşlarımın anılarını tazelemek istiyorum. Böyle
bir yazı için söz verdiğim Burhan Akar’a olan borcumu ödemek istiyorum.
Bu
sürece katkı sunan herkese minnet borcumuz vardır.
Şanlıurfa
Tünellerinin temelinin atılması; Harran
Ovalarına suyun akıtılması için fiziki sürecin,
Şanlıurfa için değişimin miladıdır.
Su;
kimyasal olarak hidrojen ve oksijen elementlerinden oluşan ve gaz, katı ve sıvı
halde bulunabilen bir maddedir.
Yaşamın
kaynağı su; Bitkilerde, Hayvanlarda,
İnsanlarda kısaca tüm canlı organizmalardaki temel girdidir.
Günümüzde
su kaynaklarının önemli ölçüde kirlenme ile karşı karşıya kalması buna mukabil
nüfusun hızla artması önemli bir sorun durumundadır.
Her
ülkenin belli miktarlarda tatlı su rezervleri vardır.
Bu
rezervler; yeraltı suları, ırmak ve göllerden oluşur.
Kaynakların
aşırı kullanımı ve buharlaşmanın neden olduğu kayıplar yağışların az olduğu
ülkelerdeki tüketilen su yenilenmemekte ve bu
tip kaynağa sahip ülkeler giderek su rezervlerini tüketmektedir.
Bundan
dolayıdır ki, azalan kaliteli su arzına
karşın, artan dünya nüfusunun daha çok suya ihtiyaç duyması, su kaynakları konusundaki ulusal ve küresel
duyarlılığı artırmıştır.
Dünyamızdaki
su kaynakları ve nüfus birbiriyle orantılı olarak dağılmamış olup, suyun ve
nüfusun orantısız olarak bulunduğu bölgelerden biriside; Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı
“Ortadoğu”dur.
(Devam
edecek)