Mehmet Göncü
5 Ağustos 2009
İnsan denilen canlının yaşam serüveni, göreceli olarak acı ve tatlı olaylarla doludur.
Aslında yalnız var olmak bile, idrak sahibi biri için ebedi bir şükrü gerektirir.
Çünkü; 125 milyon hücreden biri olmak ve bu şansı yakalamak ve özgür ruhumuzu ilahi yasalar gereği, fani bir bedene sığdırmak bir mucize değil de nedir?
Neyse biz varoluşun felsefi boyutunu fazla karıştırmadan bu paragrafı Şair Nabi’nin iki anlamlı mısrası ile bitirelim;
Nabi; “Kitab-ı kainat esrar-ı hikmetle lebalebtir.
Şikayet cehilden, feryad-bi idrakliktendir” diyor.
Yani Nabi beytinde, bizi insan olarak yarattığı ve beynimize algılama yeteneği verdiği için ulu yaratıcıya sonsuz şükürler etmemizi ve bu evreni ve en önemlisi de kendimizi tanımamızı ve hiçbir şekilde de şikâyet etmememizi belirtiyor.
Gerçekten de bu şartlarda biz kimi kime şikayet edebiliriz ki?
Nitekim; her gün yüzlerce örneğini gördüğümüz gibi, “İlahi yasalar hiç aksamadan gözümüzün önünde tıkır tıkır işliyor.
İşte; ölüm de bu yasalardan biridir. Geçenlerde 90 yaşındaki annem de ‘İlahi’ kanunlar gereği vefat ederek rahmeti rahmana kavuştu. Yani Darul faniden, darul bekaya intikal etti.
Akıl sabırdan evla olduğu için ailece acımızı içimize gömerek yaradana hamd ve şükürler ettik. Bizlere sabrı cemil vermesi için de niyazlar da bulunduk.
Gerçekten de aklımız sayesinde hepimiz az da olsa biraz teselli olduk.
Çünkü biliyorduk ki bizler, sevgili annemizi bu fani dünyada bir daha asla göremeyecektik. Ancak şu gerçeği de biliyorduk ki; hepimiz er geç bu fani dünyadan göçüp ebedi hayata intikal edeceğiz. İşte o zaman inancımıza göre, Annemize tekrar kavuşmuş olacağız.
İşte bu düşünce bizleri teselli etti ve böylece bir kere daha aklın sabırdan daha evla olduğunu anlamış olduk ve mağrifeti çok olan cenabı Allahtan merhumeye bol bol rahmetler diledik.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…