Mahmut Çepoğlu
20 Eylül 2006
Bir dostum var, zaman zaman sosyal, bilimsel ve hukuksal konularda sohbet ederiz. Bilgi birikimi takdire şayan biridir. Düşüncelerini yazıya dökecek fırsatı olmadığı gibi, “bu başlı başına bir yetenek, beceri isteyen bir iş” deyip kaleme saygılı olmayı ölçü alır.
Sohbet esnasında anlattığı bir olay, ibret verici olduğu gibi neticesi aklın üstünlüğünü can alıcı bir noktaya bağlandığı için yazdım. Yaşanmış öykülerden alınacak dersler, yaşamda insanların duruşlarını sergilediği gibi hayatın içinden ibret tabloları olduğunu, dinlemede ve okumada fayda umuyorum.
Bir hoca vardı. Hocadan kasıtım, evde veya caminin bir hücresinde çocuklara kuran dersi veren kişidir. Bir zamanlar mahallelerde böyle hocalar çoğunluktaydı. Geçimini muska yazarak, halkın verdiği fitre, zekatla sürdürdüğü gibi ders verdiği çocuklardan aldığı yardımlarla yaşamını idame ettirirlerdi.
Hani ıslam’da dört kadınla evlenmek sünnettir ya! oda bu sünnetti yerine getirmiş. Kendisi bile çocukların sayısını unutmuş, isimlerini bilmezdi. Biri hocanın çocuklarını tanıtırken “yaho bakın sokakta kim simit satıyor, boyacılık yapıyor, su satıyorsa bilin ki o hocanın çocuğudur.” Diyerek çocukların çokluğunu ve başı boşluğunu belirlenmiş olurdu. Asıl konuya geliyorum. Anlatılan olay yarım asır öncesidir. Hocanın büyük çocuklarından bir tanesi “Asfalt Caddesi” dediğimiz yolda, sinemaların önünde para kazanmak için bütün fırıldakları çevirirdi. Üç kağıt yetmez, yenilik olsun diye; üç yüksükle oynanan bir oyun icat etmişti. Bütün kirli işler onun işiydi. Birkaç kez hırsızlık suçundan içeri girdi. Hüküm giydi, ceza evi yattı, çıktı. Tutunamadı, gerçekleştirmek istediği hiçbir amacını gerçekleştiremeyince, Urfa’ da ki geçim zorluğundan, yaşam hoşnutsuzluğundan, toplumun tepkisinden terk diyar etmek zorunda kaldı.
Çeşitli işlerle uğraştı. Yaşı da hayli ilerlemişti. Tutunacak bir dalı olmadığı gibi, halkımızın tabiriyle “bir kazana kulp olamadı.” Yıllar su gibi akıp geçerken ahlaki ölçülerde edinemediği yaşam, onu mengenede bir ufak çavdara dönüştürmüştü.
Ardından eşini de kaybedince, gurbet çekilmez bir hal almış. Urfa’ya geri dönmek zorunluluktu. Urfa’ya dönünce araştıra soruştura kıraç bir dağ köyünde dul bir kadın bulup onunla evlendi. Yaşama kader deyip katlanırdı hep.
Bu arada babasından kalma kitapları buldu buluşturdu. Kitapları okuyarak islami bilgiler edindi. Kıratı da olununca gerisi kolaydı. Kuran okuyarak kendine bir farklılık kazandırdı. Dini konularda konuşabilecek kadar kendini geliştirdi. Ezberlediği hadislerle, güzel sözlerle, vecizelerle insanlara nasihatlerde bulunmayı ihmal etmezdi.
Mevlit okur, bolca dualarda bulunurdu. Yeri ve zamanı geldiğinde Siyeri Nebiden(peygamberin hayatından) pasajlar, ilmihalden insanların yaşamı ile ilgi bilgiler aktararak, dini ve toplumsal yaşamda insanların hata yapmamasını önerirdi. Bir zamanların kabına sığmayan adamı kendisine bir farklılık kazandırmıştı. Muska yazmak, onun işiydi. Öşür, fitre, zekat alır, temel ihtiyaçlarını elde ederek yaşamını rayına koymuştu. ıçselleştiği bu yaşam ona yıllar öncesinden koparıp yeni bir kişiliğe büründürmüştü.
Köylüler, onun bir zamanın dolandırıcısı, hırsızı, üçkağıtçısı olduğunu bilmiyordu. Meraklısı araştıra soruştura, “kimin nesi, kimin fesi” diye bir şeyler öğrenmişlerse de, artık onun ağarmış sakalından utanarak, kimse kendisine bir şey söylemiyordu. “ıslah-ı nefis olmuş” deyip karışmadıkları gibi, böyle bir değişimi Allah’ın takdiri deyip büyük saygı duyuyorlardı.
Kurulan yeni yuvasından çocukları büyümeye başlıyordu. Köylülerin yardımıyla yapılan camide imamlık yapıyor çocuklara kuran dersi veriyordu.
Günlerden bir gün seçim çalışmaları sırasında onun tanıyan ve bana olayı anlatan dostum, o köye uğrar. Hoca vaaz verirken onlarda oraya misafir olurlar. Derken dostum hocayı tanır, hal hatır ve muhabbetten sonra, bir ara özel bir konuşmada hocaya şunu söyler. Senin dem vurduğun yasalar uygulansaydı. şimdi senin elin ve çaprazında bir ayağın kesik olurdu. Hayatın sonuna kadar bu ayıbı taşıyacağın gibi buralarda da olmazdın. Daha zor şartlarda daha kötü bir durumda olurdun. Ama aklın hukuku, kötülük yapan insanların bir gün düzeleceğine inandığından senin ıslah olman için o tür ceza uygulamalarını hep ertelemiştir. ışte sen onun için bu gün buradasın. Aklın hukuku sayesinde…