Mehmet Göncü
17 Eylül 2012
Ahiliğin ruhunu yaşama fırsatını yakalamış son nesilim, yedi göbekten bir ahi torunuyum. Atalarım Urfa’ya yıllar öncesinden gelmişler. Kırşehir’deki Şeyhul Meşaiğe bağlı olarak Ahilik teşkilatının işlevlerini Urfa’da sürdürmüşlerdir.
En son rahmetli babam uğraştı deri işiyle. Bundan dolayı bize Göncü lakabını takmışlar. Lakabımız sonradan soy isme dönüşmüş. Lakabımız sadece Göncü kelimesinden ibaret değil, zira ailemizin Kadiri tarikatına bağlı olması nedeniyle “Kadiri Göncüler” diyorlar bize. Demek ki o dönemde başka Göncü lakaplı kimseler de varmış.
Bu yazımda dedemden ve babamdan Ahilik ahlakı üzerine dinlediklerimi sizlere aktarmak istiyorum.
Dedem Ahi şeyhi, Göncülerin başındaki insan.
Evvela bunlar sabah namazında kendilerine mahsus camide sabah namazında buluşurlar. Namazı dedem kıldırır. Sabah namaza gelmeyen kim varsa cemaatten bir genç gönderilir. Niçin gelmediği öğrenilir. Gelmeyen esnafın hasta olduğu öğrenilince esnaftan yaşça büyük olanla Şeyh birlikte onun evini ziyarete giderler. Hastalığını anlarlar, eğer işe gelemeyecekse yastığının altına yeteri kadar para bırakırlarmış. Namazın akabinde ise, ustalar çıraklara dükkanda derinin nasıl kesileceği, katlanacağı konularında pratikler yaptırırlar. Akşam olunca da yatsı namazından sonra Göncülere ait odada toplanılır, burada ilim tahsili yapılırmış.
Babam kısmen bunlara yetişmiş, amcam ise iyice hatırlardı.
Sonra dini ders de yapılır.
Zira şimdi son zamanlarda yaşanan sıkıntıda bu değil mi insanların gözünü para hırsı bürümüş.
Bunun tek çıkar noktası insanın manevi rahatlaması ve tatmin olmasıdır.
Yoksa maddi şeyler insanı hiçbir zaman tatmin edemez.
En az haftada bir gece de yaren gecesi dediğimiz eğlenceler düzenlenir, yardıma muhtaçlara para toplanır, işyeri açacaklara yardım edilir bunun benzeri sosyal sorumluluk yönü ağır basan işler de yapılırdi. Hepsi şunun farkındadır ki, çevresindekiler mutsuz olunca, bu mutsuzluk herkesi etkileyecektir bunun için kendisine düşeni yapmak zorundadır.
Bu hem toplumsal hem de dini görevidir. Çünkü her ahi kendi mesleği için yeni birisini bir oğul gibi yetiştirmektedir, herkes bir diğerinin mutluluğu için çalışmaktadır, sır da burada yatar.
Şimdiki gibi batının bilimsel yani iktisadi tablolara dayanılarak verdiği mutluluk analizleri yoktur o toplumda, kadim olmanın getirdiği bir kardeşlik vardır orada. Hal böyle olunca mutlu olmamak için bir sebep yoktur.
Rahmetli babam dedesinin dedesinden gelen bir duayı her zaman bana söylerdi:
“Biz ahi torunuyuz; bize sonunda zarar verse bile hep doğruyu söyleriz, sabah namazını hep cami de kılarız ve belimizden hep emin olmakla yükümlüyüz. Unutma oğlum bir ahinin Gönül kapısı, eli ve sofrası daima açık olmalı, tersine gözü, dili ve beli kapalı olmalıdır”.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla..