Mahmut Çepoğlu
23 Temmuz 2007
Kendimi araştırma inceleme yazılarına verdiğimden beri roman okumanın tadına varmamıştım. Hani “hayat tesadüflerle doludur” derler ya!… ışte bende böyle bir tesadüf sonucu “Ağıtsız Kadınlar” romanını ve gıyaben de olsa romancı Rıfat Mertoğlu’nu tanıdım.
Bana göre edebiyat ve çeşitli sanat dallarında şairin, romancının ve hikâyecinin yaşamı değil; sanat hayatı önemlidir. Nerede ve ne zaman doğduğu, evliliği, çocuk sayısı onun edebiyatçı olmasında bir rolü yoktur. Kimliğini belirleyici olması anlamında yeterlilik taşır. Bu vesileyle Rıfat Mertoğlu’nu tanımanızda fayda umarak yazıyorum.
1970 Siverek doğumlu. Yaşam serüvenine Tarsus’ta devam ederken ilk orta öğrenimini de burada tamamlar. Derken ıstanbul Üni. S. Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun olur. Kısa bir süre gazetecilik, ardından özel firmalarda kör boğaz nafaka uğruna uğraş verir. Sevdiği meslek olsa gerek, öğretmenlik ve eğitim yöneticiliğin de karar kılar.
Sanat hayatında çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinde ürünlerini sergileme fırsatını buluyor. Okuyamadığım “Köy-Kurum-Teftiş Üçgeninde Öğretmen” adılı bir araştırmadan sonra “Taşın ve Aşkın Ezgisi” adıyla ilk romanı yayınlanır. “Sabahın Eşiğidir Gözlerin” adılı şiirler ve bu gün elimde bulunan “Ağıtsız Kadınlar” adılı romanı okuyucularla buluşturur.
Bu romanı okuyup okuyucularla bölüşmeseydim kendimi bir eksikliğin içinde hissederdim. Daha dün “faili meçhuller, suikastlar ve intiharlar kenti” olarak anılan, ardından “töre” adı altında namus cinayetlerinin işlendiği coğrafya…
Güneydoğu Anadolu kentlerine özgü, Kürtlere mahsus bir olgu izlenimi yaratılmakta idi. Hepimizin kuşkuyla baktığı ve “daha neler olacak” korkusuyla bekleyiş içinde olduğumuz bir zaman diliminden anlatılar. Aşiret yaşamı ve örf adetlerin yanlış kavratılmasından, feodalitenin çıkar ilişkilerin insan kanı, insan bedeni üzerinde rant sağladığı günlerden bir parça.
Romanda “töre cinayeti” adı altında “namus cinayetlerini” konu etmiş. Töre cinayetleri üzerine kurgusu örülen roman, yakın geçmişimizi gözler önüne serdiği için çok anlamlı. Bir insanlık suçunun toplum tarafından “töre” olarak algılanması, iki bacak arasına sıkıştırılan namusun beyne yerleşmedikten sonra daha çok intihara ve namus cinayetine kurban gidecekleri gerçeği inkâr edilemez.
Bir yaşam biçimi, bir yaşam felsefesi olan törenin sadece namus cinayetleri ve kara leke olarak anılması, örf ve adetlerle yeterince işselleşmemenin yanlışlığı dahası düşünsel namusun ve namussuzluğun kavrayamayışımızın eseri olsa gerek.
Yanı başımızda yaşanan ve her gün karşılaştığımız olayları, tüm incelik ve detayları ile gözler önüne sermesi onun bu iş için büyük bir uğraş verdiğinin gösteriyor. Okuyucuyu zaman ve mekânla buluşturan, içerikli bir anlatımla bizi hikâye ile bütünleştirmekte. ıbret tablolarını kelimelerin diliyle çok iyi resmetmekte olması, okuyucuyu kitapla bütünleştirmektedir. Roman okundukça insan kendinden bir şeyler bulunca farklı bir duyguyla ısındığını kabul etmemek mümkün değil.
Edebiyatın kurulu bulunan çadırının bir ucundan tutuyor Rıfat Mertoğlu. Tutuşu farklı söylemi ayrıcalıklı, sesi kendine has, onun için bu romanı okumak bir ayrıcalık olsa diyorum. Post modern adına zorlanarak büyük çaba harcayarak basılmış ünlenmiş yazarların isimlerine aldanarak okunan romanların yanında; sayfalar arasına sıkıştırılmış, yürek dağlayan, sessiz çığlıkların sesi insanın yüreğini dağlıyor.
Ağıtlar kadınların susmuş hıçkırıklarında düğümlendikçe yine ritüellerde tanrılara onların kurban edildiği duyulacak. “Direnmenin yaşam” olduğunu algılamadıkça bu böyle sürecek. Dahak kadar zalim, Nemrut gibi insafsız, insan kanına doymayanların yarattığı namus cinayetlerinden zevk alarak, bunu “töre” adı altında insanlara sunması dayanılmaz bir azaptır. Bunları işleyenleri de mertlik adına delikanlılık adı yakıştırıyorlar. Son pişmanlık fayda vermiyor ama onlar hala “namus lekesi” olarak taşımanın ezilmişliği içinde yaşadıklarını da hep biliyoruz.
Kendine has anlatımı, duygusal içerik, dilin güzelliği beni kendine bağladı. ılk etapta sıradan bir olaymış gibi görünse de okudukça verilen emeğe değdiğini göreceksiniz. Yalın, durgun ancak derinlemesine seni çeken bir anlatımı olduğunu göreceksiniz.
Ağıtsız Kadınlar’ı okumadan onun tadına varmak, acıları yüreğinizde hissetmek mümkün değil. Acılarla yoğrulurken mutlulukları bölüşmenin tadına varacaksınız. Bu kitabı kitapçılarda arayın, bulamadınızsa ılya yayınları . R.tulga cad. no. 11. Çamdibi / ıZMıR tlf: 0232 462 32 19 istetebilirsiniz. Sevgilerimle…