Ebru Okutan Akalın
14 Temmuz 2010
Şanlıurfa’nın en eski “Bakkal amcası” Kadir Bülbül, bizi geçmişe götürdü, baba mesleğinin inceliklerini anlattı
“Eskiden herkes birbirini sever, yardım eder, ayıplarını saklardı. Şimdi öyle değil, oturduğumuz binada 10 daire var, birini bile tanımıyorum”
“Tatlıses isotumuzu dünyaya tanıttı”
BÜLBÜL KADİR
Büyüklerime röportaj yapmak için Urfa’yı yansıtacak bir isim aradığımı söylediğimde ilk önerdikleri isim İstanbul Gıda Pazarı’nın sahibi Abdulkadir Bülbül’dü.
Söyleşimiz başlar başlamaz oldukça orijinal bir kişiliğe sahip olduğunu fark ettim.
Ve onu önerenlerin hiç yanılmadığını gördüm.
Kafamda çizdiğim Urfalı tipine birebir uyan tam bir Urfalı o.
Hep söylerim, tipik bir Urfalı’nın kendine özgü bir tarzı vardır.
Esprileri çok yerli yerindedir ve gülmeden çok inceden yaparlar.
Bülbül Kadir lakabıyla tanınan Kadir Amca’da bu özelliklerin hepsi var.
Nurani ve güler yüzüyle karşındakini çok rahatlatan,
Doğruluğu ve dürüstlüğü hayatının en önemli parçası haline getirmiş saygıdeğer bir insan.
Açıkçası Onunla tanışmak ve sohbet etmek bana çok keyif verdi. Eminim ki size de hayat hikayesini dinlemek aynı ölçüde keyif verecektir. Bu anlamda kendisine çok teşekkür ediyor ve daha nice uzun ömürler diliyorum.
Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?
Benim Adım Abdulkadir Bülbül 1928 senesinde Urfa’nın Yusufpaşa Mahallesi’nde doğdum. 5 kız, 1 erkek kardeşim var. Erkek kardeşim Elektrik mühendisi İzmit’te oturuyor hanımı ise kimyager. 7 oğlum 2 kızım var çoğu üniversite mezunu.
Urfa’nın yaşayan en eski esnaflarındansınız? Bülbül Kadir bu mesleğe ne zaman ve nasıl başladı?
Bu meslek benim baba mesleğim. Babam bu işe 1907 yılında bakkal açarak başlamış. O zamanın bakkalı şimdinin marketi gibi tabii. İnsanlar herşeye oradan ulaşıyordu.Saray önünde sadece 2 tane bakkal vardı. Biri bizim ki diğeri de Halil Saygan’ın dükkanıydı.Bizimki tüm yabancılar tarafından tercih edilirdi. Çünkü babam malzemeleri İstanbul’dan getirirdi.Yabancılar dediğim, savcısı, hakimi yani dışarıdan tayini çıkan herkes. Babam bu mesleği 35 sene yaptı. Ben de 1942 yılından bu yana devam ettiriyorum. Neredeyse 70 yıl oldu. 30 ay askerlik yaptım. Onun dışında Karaköprü’ye bile istirahate gitmedim. Hayatım boyunca hiç tatile çıkmadım hep çalıştım.
Neden, işinizi çok mu seviyorsunuz?
Ben bu işi hayatta hiçbir şeyi sevmediğim kadar çok seviyorum. Ve memleketimi de… Uzun yıllar hiç durmadan çalıştım. Şimdi biraz yoruldum. Artık oğlum Mustafa çalışıyor benim yerime. Ben de günde birkaç saat gidiyorum.
Urfa’nın eski haliyle bugünkü halini kıyaslarsanız neler değişti?
Urfa’nın eski hali çok iyiydi. Urfalı kalmadı ki herkes terk etti gitti. Tabii haliyle şehrin yapısı değişti.
Eskiden dükkânı sabah 6’da açardık. Babam hal pazarından sebze alır gelirdi. Bütün Urfa’nın ileri gelen adamları en zenginleri, sabah gelirler dükkanın önünde hem günlük meseleleri konuşurlar hem alışveriş yaparlardı. Herkes eşyasını alır hamala verir evine gönderirdi. Şimdi hamal da yok. Şimdi herkes hanımını pazara yolluyor. Pazardan alıyor dava bitiyor. Eskiden herkes günlük alışveriş yapardı. Eti bir günlük alırlardı. Çünkü buzdolabı yoktu. Bazen İstanbul’dan kaşar peyniri ve pastırma gibi az bulunan şeyler getirirdik. Dükkanın önünde kuyruk olurdu. Hakimler savcılar gelip kendi elleriyle bizden alışveriş yaparlardı.
O zamanlar farklı kültürler iç içe yaşarmış Urfa’da değil mi? Örneğin Yahudiler…
Evet, hatta bir Yahudi mahallesi bile vardı. Mesela benim sınıfımda 4-5 tane Yahudi arkadaşım vardı.
İlişkiler nasıldı?
Çok güzeldi hiçbir problem yoktu. Taa ki aralarından birisi Müslüman oluncaya kadar. Oğullarından birisi Mehmet adını alarak Müslüman olan Yahudi bir aileden 7 kişi Kudüs’ten gelen Yahudiler tarafından bir gece vakti evlerinde katledilince hepsi burayı terk etti.
Mehmet yaşadı değil mi?
Yaşadı yaşadı ama daha sonra onu kaybettik.
İnsan ilişkileri daha mı iyiydi?
Evet, herkes birbirini severdi. Herkes birbirine yardım eder ve ayıplarını saklardı. Şimdi öyle değil, oturduğumuz apartmanda 10 daire var bir tanesini bile tanımıyorum.
Kadir Amca İşinizi çok iyi yaptığınız söyleniyor. Hatta bir turist geldiği zaman isotu nereden alalım diye sorduğumuzda büyüklerimiz Bülbül Kadir diyorlar. Şöhretiniz Urfa’da çok büyük…
Evet Bülbül Kadir’i tanımayan Urfalı değildir. Şimdi git İstanbul’da birine sor nerelisin diye Urfalıyım cevabını alırsan, Bülbül Kadir’i tanıyor musun, diye sor, yok derse bil ki o Urfalı değildir. Urfa’nın yerlisi beni muhakkak tanır. (Gülüşmeler)
Peki sizce bu kadar tercih edilmenin sırrı nedir?
Temiz iş yaparım ben. Bilmediğim yerden ürün almam.İsotun inceliklerini bilirim.
Nedir onlar?
Mesela isotun çok koyu renklisi iyi değildir, yanmıştır. İçine konan yağ önemlidir. Saf zeytin yağı olmalı, bazıları ucuza gelsin diye ayçiçek yağı koyar. Biber yapılmadan önce iyice yıkanıp damarlarının temizlenmesi gerekir. Benim için müşteriyi o malı yerken lezzet alması çok önemlidir. Yurt dışından bile talep geliyor bize. Aslında bir tek bize değil Urfa’daki tüm esnafa maddi olarak çok katkısı var isotun.
Ne zamandır İsot bu kadar değer görüyor?
Haa işin o kısmı çok önemli! Hep söylüyorum biberi İbrahim Tatlıses meşhur etti. Eskiden 2 kilo satmakta zorlanırdık şimdi günde en az 2 çuval satıyoruz. Tüm esnaf kalkındı. Hele Sırrın’da isot yapanlar yaşadılar. Hepsi zengin oldu. Biber o dönemde meşhur değildi. Allah Tatlıses’ten yüzbin sefer razı olsun Tatlıses Urfa biberini dünyaya tanıttı. Urfa’da yılda yaklaşık 40-50 bin ton Urfa biberi satılır hale geldi. Urfa’da herkes biber satıyor, Tatlıses sayesinde. Eskiden saklardık bir Diyarbakırlı gelsin de bir kilo biberi ona satalım . Şimdi ne Diyarbakırlı’sı İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den yurt dışından sipariş veriyorlar.
Bu kadar satış yapılıyor, peki bunun fabrikası yok mu?
Fabrikası var ama fabrika biberi yetiştiremiyor ki. Sırrın’daki adamlar kurutuyor, fabrikaya satıyorlar. Onlarda çekip ambalajlı olarak satıyorlar. Ancak ambalajlı biber satılmıyor biliyor musunuz! Müşteri illa ki biberi eline alacak, tadına bakacak öyle alacak. O nedenle çok nadir olarak ambalajlı satıyoruz.
Kadir amca, çay da satıyorsunuz değil mi?
Evet kızım.
Sizin için çayın iyisini satar ama içmez diyorlar?
Evet ben kolay kolay çay içmem. İnsanlar çayın iyisini benden alır ama ben içmem. Çünkü ben Çernobil’i gördüm.O zaman çaya radyasyon karıştı dediler. İşte o gün bugündür ben çok zorda kalmadıkça çay içmem.
Siz eski Urfa’yı yaşadınız biraz o dönemlerden bahseder misiniz?
Anlatmakla bitmez eski Urfa.Şimdiyle bugünü kıyaslarsam çok şey değişti. Mesela o zamanlar misafire daha özen gösteriliyordu.Şimdiki gibi dışarıda ağırlamak yoktu. Hele misafire evde kebap yedirmek çok ayıptı. Lahmacun ve kebap hamal yemeğiydi. Eğer bir misafir çağırıyorsanız en az beş çeşit yemek yapar öyle ağırlardınız. Şimdi bir yere misafirliğe gidiyorsun, otur otur kıymalı yaptık diyor. Hele bize 2 porsiyon kebap gönder misafir var…
Eskiden fırınlardan ekmek almak da ayıpmış doğru mu?
Çok ayıptı. Birinin fırından ekmek aldığı görülürse, onun evde ekmek yapacak parasının olmadığı şeklinde yorumlanır ve arkadaşları tarafından evine bir çuval buğday gönderilirdi. Adam fırından ekmek almışsa saklayarak eve götürürdü.
O dönemi yaşamış birisini bulmuşken sormadan edemeyeceğim. Eskiden ulaşım da çok zormuş öyle değil mi?
Evet, ben demiştim ya İstanbul’da 30 ay askerlik yaptım. Askerlik neyse de oraya 10 günde ulaşmıştım.
Kaç senesinde?
1948 senesinde. Önce buradan Akçakale’ye gittik trene bindik.750 kişi Mardin’e gittik. Mardin’de dağa yaya çıktık. Oradan kamyonla Diyarbakır’a gittik. Diyarbakır’da konakladık, daha sonra kara vagon geldi. Vagona bindik, İstanbul’a 7 günde ulaştık. O vagonun duvarında kömür karası yerinde de gübreler vardı. Çünkü aynı yerde hem hayvan hem insan hem de kömür taşınıyordu. Sabah kalkıldığında herkes birbirinin haline gülüyordu. Yüzlerimiz kararmış perişan halde oluyorduk.
Esnaflık kültürü farklı mıydı?
Esnaflık kültürü yoktu. Babam derdi bu sanat ‘gavur sanatıdır’. Çok yalan söylenir bu meslekte. Hatta Ermeniler gitmeden önce onlar yaparmış bu sanatı. Müslümanlar yapmazmış
Neden yalan söyleniyor? Mesela müşteri geliyor, bu pirinç nasıl diyor kötü der misin?
Hayır…
Çünkü dersen satamazsın. Ben de yalan söylememek için ürünün en iyisini getirmeye çalışırım.İşte benim başarımın esas sırrı da budur.
Yasal Uyarı: Yayınlanan haberin tüm hakları URFAHIZMET.COM’a aittir. Kaynak gösterilse dahi haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın