Mahmut Çepoğlu
30 Kasım 2007
Öyle oyunlar oynanıyor ki aklımız basmıyor. Eğer yaşananları oyun ise bu tüm dünyada yaşananların oyun olmasına olanak yok. Kim bu kadar oyunu bu kadar ritmik ve düzenli bir şekilde sıralayabilir. Oyun hayatın gerçeği olduğuna göre, inanmak ve sorgulamak garibime gidiyor.
Biraz hafızamızı tazeleyip hatırlayalım. Bir gün aniden “terör” diye Suriye’ye girmek için kılıçlar çekildi. Ortak savunma paktı NATO çatısı altındayız. Direktif ABD’den. Hani Suriye’nin de bir ders alması gerekiyordu. Derken Abdullah Öcalan Suriye’den çıktı. Avrupa, Rusya derken Kenya’ya kadar yolu uzadı. “Büyük bir komplo” olarak değerlendirilen yakalanma sonucu Türkiye’ye teslim edildi.
Herkes kendine göre ahkâm kesti. Türkiye’nin şüphesi hem stratejik, hem ekonomik, aynı zamanda coğrafik olarak da önemi inkâr edilemez. ABD için bizim eksikliğimiz hissedildiği belli. ışte A. Öcalan’yı bize teslim etme nedenlerinden biride bu. Sloganlar atıldı.“Bir Türk dünyaya bedeldir” söylemleri arasında ABD’nin bizden ne istediğini hiç mi hiç düşünmedik.
Ardından olaylar gelişti. Seddam’ın devrilip, Irak’ın işgal edileceği kimin aklına gelirdi. Hele Celal Talabani’nin Irak Cumhurbaşkanı olacağını rüyamızda görsek inanmazdık. Ya şu çarıklı diye nitelendirdiğimiz Mesut Barzani’nin çeşitli girişimlerden sonra Irak’la aramızda bulunan Habur Kapısı’na “welcome tu Kürdistan” (Kürdistan’a hoş geldiniz) sözünü yazacağı kimin aklından geçerdi.
Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin Bush görüşmesinden neler çıkacağını hiç düşünmedik. Tabi, bizde az uz insanlar değiliz. Hemen Talabani ve Barzani’ye karşı tepki ve tavrımızı geliştirerek, onları tanımadığımız gibi ülkemize gelmelerine müsaade etmedik. Ülkemizdeki yıllardır açık bulunan elçilik niteliğindeki bürolarını unutmuşuz. Oysa biz Amerika istedi diye ısrail’i tanıyan ilk devlet olduk. Irak’ı tanımamıza rağmen Barzani ve Talabani’yi tanımadık. Onları tanımamız için bize yıllar önceden Öcalan’nı bunun için verdiklerini zaman aşımına saydık. Zaman bize bazı şeyleri unuttururken, başkaları ders alıyor.
Daha çok derinlere inmeden gelelim Bush’un ve Başbakan’ın görüşmesine. Bu görüşmenin altında neler yatıyor, biraz düşünelim. Celal Talabani Türkiye’de ağırlanacak M. Barzani’nin başkanlığını yaptığı “Kuzey Irak” olarak isimlendirdiğimiz Federe Kürt Bölgesi’ni tanıyacak ve ilişkilerimizi sıklaştıracaktık. Daha neler olacak; PKK lılar Kandil’de kalacak ve PJAK la daha iç kesimlere doğru kaydırılacak. Bir tampon bölgede oluşturulma olanağı fazla. Çünkü ülkemizde ‘sınırları değiştirelim’ gibi söylemler halen dillerde.
Her gün üretilen senaryoları izleyerek bizde senarist olduk. Komplo teorileri üretilmeye devam ederken, bazı gerçekleri de göz ardı etmemeliyiz. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) olarak adlandırılan bir proje var gündemde. Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme. Bu şekillendirmede Irak gibi ıran’ın Suriye’nin de payını alması mümkün. Bekle gör politikası öteden beri bizim işimiz. Türkiye’ ye de bir şey düşer mi, düşünmek lazım?
PKK’lıların kıskaca alınması, istihbarat ağının geliştirilmesi, lojistik destek vesaire çalışmalar için misyonunu doldurmuş vizyonunu tüketmiş NATO’yu yeniden canlandırma çabası verilmekte. Varşova baktı bittince NATO ne işe yarayacak? Hiç mi hiç sorgulama gereği duymadık. Dün Varşova Paktına karşı ABD ve NATO’yu destekleyenlerin artık sesi soluğu çıkmıyor. Bu gün “büyük şeytan emperyalist ülke” deyip ABD ye karşı tavır koymak sıradan bir olay.
Tamda dünyada “barış gücü, insan hakları, demokrasi” deyip B.M şemsiyesi altında dünya ülkelerini elinde tutma çabasında iken. Türkiye’nin de NATO’yu sorgulamaya geçmesi önemli bir adım olarak değerlendirilmekte. Dolaysıyla kimisini feda edecek, kimisinin gönlünü alacak, yoksa ısrail Lübnan’dan çekilir miydi? Dahası ısrail Filistin barışını hem de Türkiye’de yapar mıydı? Devletler hepsi birbirine mecbur. lakin ABD de Ortadoğu’ya çoktan mecbur.
şimdi tehlikeli devlet ıran’dır. Ortadoğu’yu bir dengede tutmak için M. Barzani’yi güçlendirecek, “kukla devlet” gerçekleşecek. Tüm yapılan hizmetlerin karşılığı Irak petrolleri Amerika’ya akacak. Bunun en iyi geçiş yolu da Türkiye olduğuna göre bazı tavizler de bulunacak elbet. Bekle gör politikası sürdürülecek.
Biz bazı gerçeklerin farkına varmayıp ülkede demokrasi insan hakları adına, demokratikleşme hareketlerini bir yana bırakıp, Türkiye’de “kart kurtlar” deyip yıllarca kendimizi avuttuk. Sonra çıkıp “Türkiye’de Kürtler var ve biz onların dilini yasaklamakla hata yaptık” pişmanlıkları artık fayda vermiyor.
Sezgileri güçlü tutmak, ülkede yaşayan vatandaşların olduğu kadar farklı kültür de olan halkların tansiyonunu düşürmek gerekir. Buda savaşı dayatma yerine barışçıl davranmakla olur. Öfke çaresizliğin sonucudur. Kin ve nefret dostluğu değil düşmanlığı körükler. Bin yılların birlikteliği kuru bir gürültüye heba edilmemeli.