Mahmut Çepoğlu
11 Ekim 2007
Hep hayıflandığımız, bir ah..! çekerek “nerede o eski bayramlar” dediğimiz. şimdi o günleri yad ederek geçiriyoruz. Aslında o anılar arasında bir çok kişi o bayramlarda çok iyi yaşadıklarından değil; çocukluk yıllarına duyulan özlem ve o günlere göre yaşanan mutluluktan başkaca bir şey değildir.
O günün şartlarında zaman ve mekân içinde bir çok eksiklik, yokluk hasret ve özlemler yüreğimizi burkardı. Ona rağmen şimdiki yaşamın verdiği sıkıntı, insanların yaşadığı stres, insanların çocukluk yıllarına dönüp bu kaygı ve tasalardan uzak durmak düşü olsa gerek. O dönemin güzelliği sadece çocuk veya genç oluşumuzun gereğidir.
O zamanlar her yaşta insanlar kendi dünyalarında bir mutluluk çemberindeydiler. O günün bu günlere ulaşan apayrı bir özelliği ve güzelliğini sıralamaya imkân yok. Tek güzellikler değerlerdi işte o değerlerin eksikliği bizi geçmişte onları aramamıza neden olmaktadır. Kendine has bir mutluluk vardı, o dönemde anlatamadığımız. Bu günkü çocukların, gençlerin yaşantısıyla karşılaştırdığımızda nice hasretler çıkar yolumuza… Örf adetlerin topluma gülen yüzü, komşu ziyaretleri, dost ahbapların hal hatırını sorma, bayramlaşmalar mutlu aile ve akraba tabloların erdemi yanı yansırdı yüzlere…
O dönemdeki çocukluk yıllarına geliyorum. Gün boyu ev ziyaretleri bayramlaşmalar, el öpmeler, kimisinden hayır dualar, kimisi avucumuza bir iki şeker sıkıştırır, bazen birkaç kuruş alınca keyfimize diyecek olmazdı. şekere olan özlem bitmemişti. Bayramda alınan birkaç kuruş harçlık, fırsat kaçırılmadan şekere, ezmeye, palızaya verilirdi. Hele akide şekerin çöp üstündeki yalaması nasılda renklendirirdi o çocukluk yıllarını.
Tek eğlencemiz leyliye(salıncak) binmekti. Eski kalın civi ve kalın sicimlerle bağlanmış her gidip geldiğinde zirrrik… çırrrık… ses çıkaran, aha…! şimdi düşecekmiş gibi sallanan salıncaklar. Sonradan kiralık bisikletler çıktıda üç teker, derken düşe kalka iki tekerlekli bisikletin pedalını çevirmeye başladık. Bisiklet artık bayram yerinin vaz geçilmez bir tutkusu olmuştu. Çünkü kendi başımıza bizim bir bisikletimiz olmazdı, bisikletsiz büyümenin verdiği yürek burukluğunun yaşamımızdaki yeri çok derin.
Bu bayramlar artık o eski bayramlara benziyor. Bayram günü çıkıp bir kenar mahalleyi gezdim. Ezme yoktu, palıza hiç yoktu. Kimse adını bile bilmiyordu. Halkalı şekerin, ezmenin akidenin yerini çikolatalar gofretler almıştı. Cipsi adını o zaman bilmemiz mümkün değildi. şimdi tüm bakkallarda torba torba cipsi .. O doyamadığımız draje şekerlerin yerini bonibon doldurmuş….
Çocuklar şekere bile dönüp bakmıyorlardı. Her bayram avuçlarımızda kırmızı tadı ve kokusu renklendiren kınayı., kınalı elleri bulamadım. Evet … yeni elvan elvan giysiler vardı. öpmeler devam ediyordu. Ama çocukluğumuzdaki gibi değildi. Zaten seyyar satıcıların kuşattığı çocukların cıvıl cıvıl serçe sürüsü gibi kaynaştığı “bayram yeri” dediğimiz bir yer de yoktu artık. Ne leyli ne kiralık bisiklet vardı. Sokak aralarında top koşuşturmalar her günkü gibi devam ediyordu.
Bayramlardan önce rengarenk giysiler, prıl pırıl ayakkabıları giymeye kıymazdık. Kaçacakmış gibi bayram gecesi baş ucumuza indirdiğimiz ve günün ışımasıyla ilk işimiz onları giyip sokağa fırlamak olurdu. Çoğu zaman onlarla uzanırdık karınlık gecelerde tatlı rüyalara. şimdi öyle mi kimse bayram demeden giyiyor. Onun için kenar mahalleyi seçtim. O eski yoksulluk dönemimizdeki bayramları görmek için. O yoksulluklar yine vardı. Ama utancından insanların arasına çıkmadıkları belliydi. Onları arayıp sorma gereğini duyanlar var mı bilmiyorum?
Ben eski günlere dönme arzusunda olanların içinde mutlu olmadıklarını kabul ediyorum. Dünya hayli değişimlere uğradı. Yaşamı eskisinden çok farklı. Bizim adını bile o yaşta bilmediğimiz televizyon başında çizgi filmlere doymuyor çocuklar. Ya şu kafeler, atari salonları bitirmiş çocukların beyinlerini…ınsan bayramı nasıl görürse öyle sever. Geçmişte değil yaşadığımız anda mutlu olmalıyız. O mutluluğu geleceğe taşıyıp yaşatanlar bahtiyar insanlardır.