Cüneyt Gökçe
13 Ekim 2006
Temizlik ve bereket anlamlarını ifade eden zekât sözcüğü gerçekten hem zekâtı veren hem de alan açısından çok önemli mesajlar taşımaktadır.
Her şeyden önce; zekât olayına, muhtaç ve hak edenin ‘hakkı’ gözüyle bakmak gerekir. Böylece zekât verenin ruhunda temizlik, malında bereket meydana gelecektir. Ayrıca zekâta ‘hak edenin hakkı’ olarak bakmak, arada her hangi minnetin meydana gelmesi ihtimalini de ortadan kaldırır. Verenin, alana “minnet etmesi” bir yana; -sayesinde zekât görevini yerine getirdiği- için tam aksine verenin alana minnettar olması ve teşekkür etmesi gerekir.
Yüce Allah, zekât ve sadakalarını veren müminleri övmekte ve olanları ‘takva ehli’ olarak nitelendirmektedir. (örneğin, bkz. Bakara suresi, 3.ayet) Öte yandan, zekât görevini yerine getirmeyenlerin de hem Kur’an ayetlerinde hem hadis-i şeriflerde uyarıldıklarını görüyoruz. Mesela, Fussilet suresinin 6. ve 7. ayetlerinde müşriklerin bir özelliğinin de “zekât vermeme” olduğuna dikkat çekilir. Hz. Peygamber de zekâtı verilmeyen malın, sahibinden davacı olup boynuna dolanacağını belirtir. (Bkz. Buhari, Zekât,3)
Zekâtın maddi-manevi pek çok yararları vardır. Bunların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
*Zekât, toplumda yer alan sınıflar arasında bir “köprü” işlevini yerine getirmektedir. Böylece, zenginden fakire -hor görme ve aşağılama yerine- şefkat ve merhamet duyguları; fakirden zengine de –kin ve nefret yerine- saygı ve ihtiram hisleri yayılır.
*Zekât, verilen ve ihsan edilen ilahi nimetlere karşılık bir “şükür” göstergesidir. Yüce Allah’ın kendisine bahşettiği malın içerisine fakirin ve muhtacın hakkını koyduğunu unutmaz ve bu görevi severek yerine getirir.
*Zekât, “bereketlendirici” bir özelliğe sahiptir. Zekâtı çıkarılan malda artık kimsenin gözü yoktur; hak sahipleri haklarına kavuşmuştur. Budanıp gürleşen ağaç misali mal bolluk ve bereket kazanır.
*Zekât çalışmayı teşvik eder. Mal sahibi, daha çok zekât verip daha fazla kişiye yardımcı olmak arzusunu taşıdığından sürekli çalışır; ‘veren el’ olmayı isteyen fakir de ‘el açma’ durumundan kurtulmak için kendisi de çalışıp çabalar ve ‘zekât veren kişi’ düzeyine çıkmayı hedefler.
*Zekât, huzur verir. Manevi rahatlık kazandırır. Sıkıntılı durumda olanların yardımına koşan kişide kalbî bir inşirah söz konusu olur. O rahatlığı, ancak tadan bilir. O, apayrı bir haz ve duygudur.
Bütün bu özellikleriyle zekât ve sadakalar gerçekten toplumsal bir huzur sigortası ve kardeşlik teminatı özelliğini taşımaktadır.
Zekât ve sadakaların kimlere ve nerelere verileceğini belirten Kur’an-ı Kerim, toplumda ve günlük hayatta karşılaşılan tüm nokta ve sınıflara işaret etmiştir. Tevbe suresinin 60. ayetinde vurgulanan sınıflar şu şekilde dikkatimizi çekmektedir:
●Fakirler: Bunlar, zekât verebilecek kadar malı olmayan kimselerdir. ıhtiyacını karşılayacak ev eşyasının olması fakir olmasına engel değildir. Hatta borç ve varlığı bir birine denk olan kimseler de fakir sayılır.
●Miskinler: Hiçbir şeyi olmayanlara miskin denilmektedir. Bunlar da zekât verilecek önemli bir sınıftır.
●Zekât toplama memurları. Hz. Peygamber ve daha sonraki dönemlerde mevcut olan ancak şu anda bulunmayan bu grubun görevi, zekât tahsildarlığı yapmaktı. O zaman onlara zekât fonundan pay ayrılıyordu. Halkı zekât konusunda bilgilendiriyor ve bu alandaki sorumluluklarını yerine getiriyorlardı. Günümüzde olmayan bu görevlendirmenin ileride hiçbir ülkede hiç olmayacağı anlamına gelmez.
●Kalbi ıslam’a ısındırılacak kimseler: Müslüman olmaları veya ıslamiyet’te sebat etmeleri umulan ve dini bir fayda mülahaza edilen bu kimselere her çağda rastlamak mümkün olabilir.
●Hürriyetine Kavuşturulmayı Bekleyen Köleler: ıslam’ın geldiği ortamda kölelik kurumu mevcuttu. Dinimiz, hoş görmediği, tasvip etmediği ve insanlık onuruyla bağdaştırmadığı bu müesseseyi her vesileyle ortadan kaldırmayı hedeflemiş; bu yüzden hürriyetlerine kavuşturulmaları için kölelere zekât verilmesini öngörmüş ve bu vesileyle özgürlüklerini elde etmelerini sağlamıştır.
●Borçlular: Sel, deprem, yangın ve benzeri felaketler sonucu borç altında kalan kimseler bu sınıfın kapsamı altında düşünülebileceği gibi; uğradığı hastalığın masrafı altından kalkamayan kimseler de bu grubun içerisinde değerlendirilebilir. Hatta evlenme durumunda olup borçlanan kimseler de bu grupta mütalaa edilebilir. Değişik meşru ve makul masrafları için borçlanan bu kimselere zekât verilebilir.
●Allah Yolunda: Bu maddenin kapsama alanı çok geniştir. Dikkat edilirse, diğer bütün maddelerde “kişi veya kişiler” tanımlanırken bu maddede genel bir kavram kullanılmaktadır. “Allah yolunda” ifadesinin içerisine, “Allah’a götüren, Allah’a yaklaştıran her şey” girer. Bu bir kişi olabileceği gibi, bir hizmet, bir kurum, bir kuruluş ve bir organize de olabilir. Bütün hayır yolları bu madde içerisinde değerlendirilebilir.
●Yolcular: Meşru bir iş için gurbet diyarında parasız kalmış kimseler olarak değerlendirilebilen bu sınıf, iletişim ve ulaşım imkânlarının sınırlı olduğu eski dönemlerde daha da önem kazanıyordu. Ancak haberleşmenin olağanüstü hız kazandığı günümüz şartlarında bu sınıfa rastlamak zor olabilir.
FITIR SADAKASI ise Ramazan’a ait önemli ibadetlerden bir tanesidir. Yaratılmış olmanın güzel bir şükrüdür. Zekâtı verilecek mal için ‘bir yıl’ şartı aranırken bunda o şart da yoktur. Yani, Ramazan ayının sınırları içerisinde dinen zengin olan büyük-küçük herkes fitresini verir. Umulur ki, oruç boyu yapılan eksiklerinin temizlenmesini sağlar. Hatta dini bir özür gereği oruç tutamayanlar bile fitre vermek durumundadır. Zekât verilecek yerler olarak sayılan sınıfların tamamı fitre için de geçerlidir.
Belirlenen alt ve üst limitlerin yanı sıra, herkes kendi durumunu göz önünde bulundurarak fitresini verse isabet etmiş olacaktır. Örneğin, kendi karnını doyurması ve çoluk çocuğuna harcamalarda bulunması alanında yaptığı masraf, baz olarak alınabilecek önemli bir ölçü kabul edilebilir. Alt limitin altına düşmemesi kaydıyla ne kadar çok verilse o kadar iyi olur.
Fıtır ve zekâtlarımızın “yerine” ve “ehline” ulaşması konusunda üzerimize düşeni yapmak önemli görevimiz olmalıdır.
Oruç, zekât ve fitrelerimizin makbul olması dileğiyle…