Nejat Karagöz
17 Temmuz 2018
Sevgili okurlarım, kaçınız bu iki kelimenin ne anlama geldiğini, nasıl bir vahşet ve nasıl bir ahlaksızlık içerdiğini ve dahi nasıl bir facianın neticesi olduğunu biliyor?
Henüz 14 yaşında bir kız çocuğunun, doğurduğu yavrusunun babasını soranlara söylediği bu acı cümleyi buraya alıp almamakta çok gidip geldim ve sonunda bunu yazmaya karar verdim.
Evet, Urfa’mızda vuku bulan ve hemen her gün; halkının bilmem kaçının Müslüman olduğu söylenen bu ülkenin hemen her köşesinde yaşanan akıl almaz alçaklıklardan sadece bir tanesi…
Küçücük çocuğa ağabeyi ve dayısı tecavüz ediyor, çocukcağız hamile kalıyor, doğuruyor ama babayı tanımıyor…
İlginçtir; Belediye otobüsündeki mini etekli kızdan aslında tahrik olan ama bu kıyafetini “Ahlaki (!)” bulmayan gönüllü ahlak polislerinin bu tür olaylar karşısında gıkının çıkmamasına da kimsenin bir diyeceği yok!
Öte yandan, yaşı kemale ermiş, kendine göre bir terbiye ve ahlak anlayışı geliştirmiş yetişkin insanların toplum içinde/özel hayatlarında yaptıkları ve bir şekilde medyaya yansıyan tutum ve hareketlerini kıyasıya eleştiren, salya sümük saldıran bu toplumun, böylesi acılar karşısında derin bir sükûta bürünmelerini anlamak oldukça zor, gerçekten zor…
Fakat belki kızlarının, kadınlarının saçlarının gözükmesini yasak sayan ve sırf bu nedenle yıllarını başörtüsü mücadelesine harcamış beylerin ve hanımların bu ve benzeri ahlaksızlıklar karşısında dut yemiş bülbüle dönmesini, “bazı yurtlarda” ve benzeri yerlerde yaşanan taciz ve tecavüzlerin faillerine karşı dava açılmasını önleme girişimlerine bakarak bazı şeyleri çözümleyebilirsiniz belki…
Son birkaç yılda on binlerce çocuğun tacize, tecavüze, saldırıya uğraması ve neredeyse tamamının öldürülmüş olması vicdanlarınızda bir infial uyandırmıyor ama mesela bilmem hangi bir yabancı ülkede olup bitenler için sokaklara dökülebiliyorsanız, şapkanızı önünüze koyma zamanınız gelmiş, geçmektedir bile…
Marketlerde satılan et ürünlerinden, pasta-böreğe hatta içeceğe kadar ” helal” sertifikası arayan gözlerinizin bu meselelere kör, kulaklarınızın sağır olmasını anlamak ve anlatmak durumunda olan toplumbilimcilerin işi hiç de kolay değil…
Bir toplumsal ahlak normu üzerinde uzlaşılması, bunun yazılı hale getirilip kanunlaştırılması, herkesin bu normlara uygun bir yaşantı sürdürmesi gibi düşünceler fanteziden ibarettir. Ama bunun hayali bile hiçbir ahlaki ve vicdani norma uymayan bu tür olayların yaşanmasından daha değerlidir.
Toplum için dilenilebilecek iki şey varsa ahlak ve vicdan olmalıdır…