“Dünya’nın en eski kentlerinden biri” nitelemesinin çok yoksul kalacağı, tarihle harmanlanmış bir şehir Urfa.
Binlerce yıl inançlara, dinlere, peygamberlere, krallara, imparatorlara ev sahipliği; yer aldığı ticaret yollarının kavşağında tarihin en çok kuşatılan surlarına muhafızlık yapmış bir şehir.. Ceylanlarına türküler yakılan dağlarındaki doğal hayatla derin halk kültürünün; yaratıcılıkla beslenen mutfağındaki yüzlerce çeşit yemekle gündelik hayatının birbirine karıştığı şehir.. Baharat kokularının sardığı çarşıları, gökyüzünün ince bir çizgi gibi göründüğü daracık sokakları, sıcakkanlı meydanları, misafirperver hanları, kutsal gölleri, ikindi üstleri kanatlarıyla mavi gökyüzünde resimler çizen kuşları ve eyvanlardan merdiven boylarına kadar evin her yerine dizilmiş çiçekleriyle insana gönül ferahlığı veren şehir.. Adını Su’dan alan, güzelliklerini kutsallıkla yoğurup insanların kalplerinde taht kuran şehir..
Ne sırlara sahip olduğunu kimseye sezdirmeyen yaşlı bir büyücü gibi.. Siz, Göbeklitepe’yi düşünürken onunla çağdaş Karahantepe, Sefertepe gibi çok sayıda “Taştepeler”i karşınıza çıkarıyor. Abbasî Bağdad’ında geceler boyu devam edip bitmeyen “Binbirgece Masalları”nın anlatıcısı Şehrazat gibi.. Bir sırrını çözmeye çalışırken sizi başka sırlarıyla tanıştıran ve coğrafyasında “Taş tepeler” den başka keşif bekleyen sayısız buluntuları saklayan höyükleriyle insanları büyüleyen şehir.. ‘Binbirtepe’..
BALIKLIGÖL, DERGAH VE CİVARI
Bu bölge ‘Urfa’nın kalbi’ diyebileceğimiz yerdir. Halk arasında İbrahim Peygamber’in atıldığında düştüğü yer olarak kabul edilen iki göl ve çevresinden oluşur. Dönemin zalim hükümdarı Nemrut, putlarla mücadele edip Allah’ın birliğini savunan İbrahim Peygamber’i ateşe attırdığında ‘Ey ateş , İbrahim’e karşı serin ve selamet ol’ emriyle alevler suya , odunlar balığa dönüşür. Bugün bu alanda İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı tepede yer alan Kale, eteğinde yer alan Aynzeliha ve Halilürrahman gölleri, İbrahim Peygamber’in doğduğuna inanılan mağara, sabahları Kadirî zikrinin yapıldığı Mevlid-i Halil camii, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından yaptırılan Hasan Padişah Camii, Rakka valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Rızvaniye ve Eyyubiler dönemine ait Halilürrahman camileri ve az ötede Bugün Selahaddin Eyyûbi Cami’ine dönüştürülmüş olan Surp Asatvadzadzin (Azize Meryem Ana) kilisesiyle yine camiye dönüştürülmüş olan ‘Oniki Havari Kilisesi’ ya da ‘Fırfırlı Kilise’ bulunur. Birkaç yüz metre ilerideki Saint Stephanos Kilisesi üzerine on ikinci yüzyılda yapılan Ulu Cami, Saint Petrus-Saint Paulus kiliselerini ve bütün bunları çevreleyen eski evleri ya da birbirine açılan eski çarşıları, gezmek sizi zaman tünelinde sihirli bir dünyaya götürür.
Bu gezinti sırasında rastlanacak eski çeşmeler, zarif kemerler, ağu çiçeklerinin ve koruk salkımlı asma dallarının başını uzattığı daracık sokakların duvarlarındaki mimarî öğeler, dantel gibi işlenmiş zengin taş süslemeler, başta 16. yüzyıl yapısı Gümrük Hanı olmak üzere Hacıkâmil Hanı, Mencek Hanı, ve Barutçu Hanı gibi eski hanlar, asırlık çınar ağaçları altında yudumlanacak demli çaylar ve acı kahvelerle gezginlere bir tarih ve mimari ziyafeti çeker. Attar Pazarı’ndan burnunuza gelen gizemli kokular sizi oturduğunuz yerden alarak naylon torbalarda kaçak tütün, ‘cıgara kâğıdı’ ve çay satılan çarşılarda, çekiç seslerinin yankılandığı bakırcılar ve demirciler çarşısında, tahta kokulu ‘Nacar Pazarı’nda, kuşçu kahvelerinde dolaştırır. Hanlardan, odalardan, Yakubîliğin doğduğu mağaralardan yükselen yanık sesleriyle sıra gecelerinde hoyrat okuyan gençler size derin bir musikî kültürünün ipuçlarını verir. Divan edebiyatından süzülen gazeller kulaklara bazen Klasik Türk Musikisinin seçkin zevkini bazen Anadolu müzik kültürünün farklı bir sentezini bazen de adını Urfa’dan almış olan Rehavî makamının nağmelerini fısıldar.
Gümrük Hanı’ndan çıktığınızda yol üzerindeki Mevlevihane sizi eski şehrin sivil mimari örnekleriyle Ağ Cami, Halvetiye Tekkesi ve Süryanilere ait Aziz Petrus ve Aziz Paulus Kilisesi’nin, Rahibeler Evi’nin bir arada bulunduğu Ellisekiz Meydanı’na yönlendirir. Dinler tarihinin bu ünlü şehri gezildiğinde insan ruhuna dolan gizem, Hz.İbrahim, Hz.Yakup, Hz.Musa, Hz.Eyyup, Hz.Elyesa, Hz. Şu’ayb peygamberlerin bıraktıkları söylencelerle beslenir. Sabır timsali olarak tanınan Eyyub Peygamber’in hastalık çektiği mağarayla yıkanıp suyundan içerek şifa bulduğu Şanlıurfa’nın Merkez Eyyubiye Mahallesindeki kuyu dert ve sıkıntılarına çare arayan insanlarla dolup taşar. Hristiyanlığı kabul eden ilk şehir devleti olması yanında eski bir kilise olan Ulu Cami ile birlikte anılan ‘İsa’nın mendili’ (Kutsal Mendil) ve Kral Abgar söylencesi nedeniyle de Urfa’ya Hristiyanlarca ‘Kutsanmış Şehir’ unvanı yakıştırılmıştır.
Türkiye’nin sayılı müzeleri arasında yer alan Urfa Müzesi’nin bulunduğu vadi, gezginleri başka bir dünyaya sürükler. Sütunlarıyla ve efsaneleriyle zamana meydan okuyan Urfa Kalesi eteğindeki vadide yer alan Haleplibahçe; “Kapuyu Çalan Kimdir” türküsünün yankılandığı köşkteki zevk u safâ gecelerinin ününü Roma zenginlerinin villalarındaki mozaikleri barındıran “Mozaik Müzesi” ile güçlendirdi. Mozaik müzesinin yanında 80.000 civarındaki eserle Türkiye’de eser sayısı bakımından ilk beş arasında yer alan yeni müze binası, karşı yamacındaki Kızılkoyun mevkiinde bulunan ve insana ürperti veren Roma dönemine ait kaya mezarlarıyla birlikte müthiş bir gezi alanı oluşturmaktadır. Bu alanı, halkın Karakoyun adını verdiği kuzeyindeki dere keser. MS 525 yılında Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen’in, Urfa’yı su baskınlarından korumak için şehrin içinden geçen Daisan deresinin yatağını değiştirerek yaptırdığı bu kanal üzerindeki su kemeri ve Osmanlı dönemine ait zarif köprüler şehrin hafızasında derin çizgilerle yer alır.
Karakoyun deresinin 1900’lü yılların başlarından itibaren yerleşime açılan kuzey yakasında, 1903 tarihli Hamidiye Hastanesi ve bugün Kurtuluş Müzesi olarak kullanılan 1904 tarihli Mahmut Nedim Efendi Konağı ile bitişiğindeki, o dönem İsviçreli başhekiminden dolayı İsviçre Hastanesi adıyla anılan korunaklı yapı dikkat çeker. Millî Mücadele döneminde işgal kuvvetlerinin karargâhı olarak kullanılan Mahmut Nedim Konağı, bahçesiyle ve duvarlarındaki mermi izleriyle yüzyıl öncesinin acılı hatıralarını günümüze taşır. Konağın bulunduğu yamaçtan doğuya doğru inildiğinde ise, 1. Dünya Savaşı’nın izlerini taşıyan iki önemli anıtla karşılaşılır. Birisi bugün Kültür Müdürlüğü olarak kullanılan 1915 tarihli binanın önündeki refüjde yer alan ve 1. Dünya Savaşı’na katılan Urfalı şehit ve gazilerin anısına dikilmiş olan “Harb-ı Umumî Şehitleri Anıtı”, diğeri ise halk arasında, adı bu anıt dolayısıyla “Abide” olarak bilinen anıttır. 1917 yılında Mutasarrıflığa atanmış bulunan Şehit Nusret Bey’in Köprübaşı’nda açtırmış olduğu Mustafa Kemal Paşa caddesinde Mustafa Kemal Paşa Abidesi adıyla yaptırmış olduğu anıt, Türkiye’de Mustafa Kemal Paşa adını taşıyan ilk cadde ve anıttır.
HARRAN HİLALİ
Urfa’dan güneye doğru 40 kilometre kadar gidilince Harran harabeleriyle karşılaşılır. Paganizmin, Sabiîliğin, çok tanrılı dinden tek tanrılı dine evrilen insanların izini süreceğiniz bu kalıntılar Moğol talanından arta kalabilmiş kalesiyle, Sin mabedi, sur ve medrese kalıntılarıyla, Firdevs Camiiyle (Ulu Camii), Hz. Yakup kuyusuyla ilginç bir güzergâhın başlangıç noktasıdır. Buradan çıktığınız yol sizi Harran Ovası’nın bitimindeki çıplak Tektek dağlarına getirir. Yol üzerindeki küçük mağaraları geçince uğrayacağınız Bazda Mağaraları sizi şaşkınlığa düşürür. Binlerce yıldır bölgedeki yapılara taş sağlayan ve ilginç tünel ve galerilerden oluşan bu mağaralar gerçekten de görülmeye değer. Buradan çıkınca izlediğiniz yol ise sizi eski bir derbend olan Han’el Bârur kervansarayına, oradan da eski bir şehrin kalıntılarına ulaştırır. Halk arasında “Şu’ayp Şar” olarak bilinen bu şehrin kalıntılardaki yeraltı tapınak ve mağaraları akla ilk Hristiyanları ve Kapadokya’yı getirir. Ama esas büyüleyici olan güzergâhın önemli duraklarından Soğmatar’dır. Kayalıklara kazılı kitabelerin ve rölyeflerin bulunduğu açık hava mâbedinin bulunduğu ‘Kutsal Tepe’ çevresinde sıralanan ve gezegenlerin adını taşıyan tapınaklar, başları etrafında gezegenlerle ay tanrısı Sin’i simgeleyen semboller bulunan duvara kazılı insan boyundaki rölyeflerinin bulunduğu mağara, size paganizmin çok önemli bir merkezinde bulunduğunuzu hissettirir.
Soğmatar sonrası uğramanız gereken yer ise, hakkında henüz yeterli bilgiye sahip olmadığımız ve son zamanların en dikkat çeken buluntularının yer aldığı Karahantepe’dir. Çıplak tepeler üzerindeki kazı alanlarında insan ve hayvan tasvirleri yer alan ve şimdiye kadar yaklaşık 250 dikilitaş bulunduğu ifade edilen Karahantepe’de öne çıkan Göbeklitepe ile çağdaş, günümüzden 12.000 yıl öncesine ait kalıntılar, içinde T şeklinde sütunlar ve kayaya dikine oyulmuş cinsel tasvirlerin, insan heykellerinin yer aldığı, dairesel yapılardır.
Dönüşte oldukça yakın olan Urfa-Mardin asfaltına çıkıldığında Mardin’e doğru yönelirseniz Viranşehir’e varmadan yol üzerinde Eyyupnebi köyü sizi karşılayacaktır. Burası Urfa şehir merkezindeki suyu kutsal sayılan, sabır ve huzur dileyenlerce dolup taşan makamın sahibi Hz. Eyyup’un mezarının bulunduğu ve 4. Murat’ın Bağdat seferi sırasında uğrayıp çok sayıda civar köyün gelirini buraya vakfettiği köydür ve bu köyde ayrıca Elyasa Peygamberin, Eyyup Nebi’nin hanımı Rahime Hatun’un mezarı bulunmaktadır.
Ama Urfa-Mardin asfaltından Urfa’ya doğru yönelirseniz şehir merkezine yaklaşık 5 km. kala kuzeye doğru sizi Göbeklitepe yolu karşılar. Son yılların bu olağanüstü buluntusu, Alman arkeologların İ.Ö. Onbin yıllarına tarihledikleri, çok sayıda belgesel film, makale ve kitaba da konu olan Göbeklitepe’dir. Arkeoloji tarihine büyük katkı olarak sunulan ve insanlık tarihini değiştirmeye aday olarak görülen, insan ve hayvan heykelleri yanında T biçimli dikili taşlar üzerine kabartma olarak işlenmiş çeşitli hayvan resimleriyle Göbeklitepe sanat dünyasını da şaşkınlığa boğuyor ve gizemli mimarisi insanlık tarihinin en eski tapınakları olarak kayıtlarda yerini alıyor. Bilim adamları Göbeklitepe’nin gizemine katkı sunacak Karahantepe ve “Taştepeler”den çıkmakta olan arkeolojik buluntuları heyecan içinde takip ediyor.
ATATÜRK BARAJI, BİRECİK, HALFETİ, SİYAH GÜLLER
Ziyaretçilerin uğramadan geçemedikleri Atatürk Barajı gerçekten çok etkileyici. Bölgeye getirdikleri yalnızca sulama ve enerji alanında değil. Kendiliğinden oluşan doğal görüntüler eski bir uygarlığın dönüşümünü anlatıyor.
Fırat nehrinden doğuya doğru 1956 yılında hizmete girmiş olan Birecik köprüsünü geçtiğinizde sizleri Fırat’a bakan görkemli Birecik Kalesi karşılar. Birecik’e üremek için gelen ve her yıl Şubat ve Temmuz ayları arasını burada geçiren nesli tükenmeye başlamış bir göçmen kuş türü olan Kelaynak kuşlarının sizi karşılayabilmesi ziyaret mevsiminize bağlıdır. Birecik barajının en çok etkilediği alan ise baraj kurbanı yerleşim yerlerinin en güzellerinden Halfeti’dir. Baraj gölü suları altında kalan bölümünü hüzünle seyredeceğiniz eski Halfeti, mevsiminde rastlarsanız kokusu baş döndüren siyah gülleri, çiçekleriyle, Fırat’ın ünlü Şabut balığının ikram edildiği restaurantlarıyla, ay ışığında gümüş bir kemer gibi Halfeti’yi belinden saran Fırat nehriyle, butik otellere dönüştürülen geleneksel konut mimarisiyle hâlâ etkileyici. Fırat üzerindeki tekne gezileri, terk edilmiş suskun kent ‘Savaşan’ ve karşı kıyıdaki Rumkale buralara uğramayı gerekli kılıyor.
Kaynak: Türk Tanıtma Vakfı Dergisi
2 thoughts on “URFA”
Avuka sayın M. Akalın ve Şanlıurfa bir arada olunca nefesim kesiliyor. Bir tarafta en eski kültür ve tarih bir yandan kendilerini şanlı yapan Urfalı . Sizi kutluyorum. Nefesimi tutarak bihtirdiğimde 2 sene hizmet verdiğim şanlı şehri, çok az tanıdığımı gördüm. En kısa sürede bir daha geleceğim. E J Alb. Haydar Aksu
Avuka sayın M. Akalın ve Şanlıurfa bir arada olunca nefesim kesiliyor. Bir tarafta en eski kültür ve tarih bir yandan kendilerini şanlı yapan Urfalı . Sizi kutluyorum. Nefesimi tutarak bihtirdiğimde 2 sene hizmet verdiğim şanlı şehri, çok az tanıdığımı gördüm. En kısa sürede bir daha geleceğim. E J Alb. Haydar Aksu
Sn.Müslüm AKALIN emek ürünü akıcı bir üslupla çok güzel bir tanıtımınız olmuş,tebrik ediyorum.
İYİKİ SİZLER GİBİ GÜZEL İNSANLAR VAR..