Müslüm C. AKALIN
“Dünya’nın en eski kentlerinden biri” nitelemesinin çok yoksul kalacağı, tarihle harmanlanmış bir şehir Urfa.
Binlerce yıl inançlara, dinlere, peygamberlere, krallara, imparatorlara ev sahipliği; yer aldığı ticaret yollarının kavşağında tarihin en çok kuşatılan surlarına muhafızlık yapmış bir şehir.. Ceylanlarına türküler yakılan dağlarındaki doğal hayatla derin halk kültürünün; yaratıcılıkla beslenen mutfağındaki yüzlerce çeşit yemekle gündelik hayatının birbirine karıştığı şehir.. Baharat kokularının sardığı çarşıları, gökyüzünün ince bir çizgi gibi göründüğü daracık sokakları, sıcakkanlı meydanları, misafirperver hanları, kutsal gölleri, ikindi üstleri kanatlarıyla mavi gökyüzünde resimler çizen kuşları ve eyvanlardan merdiven boylarına kadar evin her yerine dizilmiş çiçekleriyle insana gönül ferahlığı veren şehir.. Adını Su’dan alan, güzelliklerini kutsallıkla yoğurup insanların kalplerinde taht kuran şehir..
Ne sırlara sahip olduğunu kimseye sezdirmeyen yaşlı bir büyücü gibi.. Siz, Göbeklitepe’yi düşünürken onunla çağdaş Karahantepe, Sefertepe gibi çok sayıda “Taştepeler”i karşınıza çıkarıyor. Abbasî Bağdad’ında geceler boyu devam edip bitmeyen “Binbirgece Masalları”nın anlatıcısı Şehrazat gibi.. Bir sırrını çözmeye çalışırken sizi başka sırlarıyla tanıştıran ve coğrafyasında “Taş tepeler” den başka keşif bekleyen sayısız buluntuları saklayan höyükleriyle insanları büyüleyen şehir.. ‘Binbirtepe’..


					

