Selahattin E. Güler
29 Ocak 2023
Selahattin E. Güler
Urfa tarihindeki en şiddetli kıtlıktan bahseden kişi, hayatının büyük bir kısmını Urfa’da geçiren Diyarbakırlı rahip ve tarihçi Mar Yeşua’dır.
Mar Yeşua o tarihte Bizans hakimiyetinde bulunan şehirdeki kıtlığı şöyle anlatır:
“500 yılı Mart ayındaki çekirge istilasından sonra Nisan ayında mahsul ve öteki şeylerde pahalılık başgösterdi. Buğdayın 4 ölçeği 1 altına satılıyordu. Haziran ve Temmuz aylarında bu bölgenin ahalisi, yaşamanın bütün çarelerinden aciz kalmışlardı. Halk, kendisi için darı ekmeye başladı. Fakat bu da yetmedi. Çünkü mahsul gelişemedi. Yıl sona ermeden açlık ıztırabı halkı dilendirecek kadar aciz bıraktı. Öyle ki, sahip oldukları her şeyi öküz, koyun ve domuzları yarı fiyatına satmaya başladılar. Çekirgeler ne insanlar için yiyecek, ne de hayvanlara için otlak bırakmayıp çekildikten sonra, birçok kimse yerlerini bırakarak batı ve kuzey kesimlerine göç ettiler. Köylerdeki hastalar, yaşlılar, sakatlar, kadınlarla çoluk çocuk, açlıktan bunalan herkes, yürümeğe ve uzaklara gitmeğe güçleri yetmediğinden, ölmemek için dilenmek üzere şehirlere akın ettiler.
Bu yüzden birçok köyler ıssızlaştı… Et, hububat ve bakliyat fiyatları fahiş rakamlara ulaşmıştı.… Şehri dolduran köylülerin kalabalığı ve ekmek bulamayan yoksul halkın yüzünden fırıncılar da ekmek yetiştiremiyordu. Yoksul halk sokaklarda, geçitlerde meydanlarda bir lokma ekmek için dolaşıyorlardı. Evinde ekmeği olan kimse yoktu. Ekmek almaya yetmeyecek birkaç kuruş dilendikleri zaman, bununla lahana, şalgam ve ebegümeci alarak çiğ çiğ yiyorlardı. Bu yüzden şehir ve köylerde, her şeyle birlikte sebze kıtlığı da vardı. Öyle ki, artık halk kutsal yerlere giriyor, açlık dolayısıyla kutsal ekmeği normal bir ekmekmiş gibi yemeğe cesaret ediyorlardı. Birtakımı da mekruh hayvan gövdelerinden parçalar keserek pişirip yediler. 501 yılının bağ bozumunda 6 ölçü şarap 1 dinara, 1 kab üzüm 300 Bizans parasına satılıyordu.
Köy ve şehirlerdeki kıtlık pek korkunç çoğalmıştı. Köylerde bırakılan halk acı burçakları, asmalardan vakitsiz dökülmüş üzümleri haşlayarak yiyorlardı ki, bunlar da onları doyurmuyordu. Şehirdekiler sokaklarda dolaşıp çamurlu ve pis sebze yapraklarıyla saplarını toplayarak yiyorlardı. Sokaklarda, kemer altlarında uyuyor, gece gündüz açlık ızdırabıyla kıvranıp feryat ediyorlardı. Böylece canları çürüyüp gitti, ağlanacak bir hal aldılar. Zayıflıktan çakallara döndüler. Bütün şehir bunlarla doldu; nihayet sokaklarda ve kemer altlarında ölmeye başladılar.
Vali Demosthenes bizzat imparatoru görmek ve bu sıkıntıya bir çözüm bulmak amacıyla İstanbul’a gitti ve yerine Eusebius adlı birini vekili olarak bıraktı. Eusebius şehirdeki sıkıntıyı gidermek için gücü yeten herkesin çarşıda satmak üzere ekmek yapmalarını istedi. Yahudi kadınlarına da Genel Geçim Anbarı’ndan buğday vererek ekmek yaptırttı. Böyle olduğu halde yoksullar yine darlık içindeydiler, çünkü ekmek alacak paraları yoktu.
Urfa’daki durumdan haberdar olan imparator, yoksullara dağıtılmak üzere valiye yüklü miktarda para verdi. Urfa’ya dönen vali paraların çoğunu yoksul halkın boyunlarına takıp kurşunla mühürletti ve her birine günde bir kilo ekmek dağıttı. Kışın başlamasıyla her yer buz tutmaya başlamıştı. Yoksul halk geceyi sokaklarda ve kemer altlarında geçirdikleri için ölüm onları doğal uykularında yakalıyordu. Bir kısım çocukların anaları ölmüş, bir kısmının anaları da kendilerinden yiyecek isteyen bu yavrulara verecek hiçbir şeyleri olmadığı için kendilerini terk etmişlerdi. Cesetler sokağa atılmış, şehir halkı onları gömmekten aciz kalmıştı. Çünkü ölen birini gömmeye götürüp de döndüklerinde başka cenazeler oluyordu.
Din adamlarının desteğiyle adamlar tutuldu ve cenazeler kaldırıldı. Vali kışlık hamama bağlı sütunların kapısını kapattı ve içine saman döşetip üzerine kilimler serdirtti. Halk orada yatmaya başladı; fakat bu da onlara yetmiyordu. Şehrin ileri gelenleri bunu görünce onlar için şifa yurdu kurdular ve çoğu kimse burada barınmaya başladı. Bütün bunalar rağmen ölümlerin sonu gelmiyordu.
Şehir mezarlığı dolunca Vali, Mar Kona Kilisesi’nin mezarlığını açtırdı. Ölenler buraya gömüldü, ancak burası da dolunca başka yerler açıldı ve buralar da doldu. Kasım ayı başından itibaren yoksulların kaldığı otellerden günde 120 veya 130 kadar ceset çıkıyordu. Şubat ayı kıtlık ve salgın hastalık afeti artmaya devam ediyordu. Buğday, arpa, et, yumurta, kısaca yenecek her şeyin kıtlığı vardı. Mart ayında bu afetten dolayı genel dualar yapıldı. Kıtlık Nisan ayında da devam etti.
Haziran ve Temmuz aylarında yeni mahsul alındı, kıtlıktan kurtulacağımızı sandık, ancak sandığımız gibi olmadı, çünkü yeni buğday çok pahalı satılıyordu…”