Urfa Milletvekili önerdi: ‘İklim krizi araştırılsın’
Halkların Demokrasi Partisi (HDP) Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü, iklim değişikliğinin ileride ülkemizi gıda krizi ile kaşı karşıya bırakabileceğine dikkat çekerek bu konunun araştırılması için TBMM’ye araştırma önergesi sundu.
Tüm dünyayı ve ülkemizi her anlamda etkisi altına almaya başlayan iklim bozukluğunun giderek derinleştiğine dikkat çeken Sürücü, önergesinde şunları kaydetti:
”Dünyanın iklim sisteminde bir bozulmanın olduğu iklim bilimciler tarafından da kabul edilmektedir. Doğal dengenin bozulmasına neden olan faaliyetlerin ve gerekli önlemler alınmadan devam eden çeşitli etkinliklerin denetlenmemesi, iklim sistemindeki bozulmaların artarak ilerlemesine sebep olmaktadır. Karmaşık iklim yapısı içinde olan Türkiye, özellikle küresel ısınmaya bağlı olarak, görülebilecek bir iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. İklim dengesinin değişmesiyle Türkiye’nin tarımsal üretim alanlarının yok olması da söz konusu olup, bu doğrultuda ilerleyecek olan anormal iklim değişikliği tarımsal faaliyetleri bitirebilir, gıda krizi ile karşı karşıya kalınabilir. Gerekli önemlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri göre Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.”
ÖNERGENİN GEREKÇESİ
Sürücü, önergenin gerekçesinde, şu görüşleri dile getirdi:
”Küresel ısınmadan dolayı oluşacak iklim değişiklikleriyle, özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalardan ülkemizin olumsuz etkileneceği öngörülmektedir. Türkiye, küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından, riskli ülkeler arasında yer almaktadır. İklim değişikliklerine karşı gerekli önlemler alınmaz ise Türkiye’de su ihtiyacı giderek artacaktır. Türkiye’de, ortalama yağışın azalması yanında, yağış rejimindeki sapma da dikkat edilmesi gereken bir olaydır. Yağış miktarında meydana gelen bu azalışlar ve yağış rejimindeki sapmalar, tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Dünya ortalamasıyla karşılaştırıldığında ülkemizin, genel olarak bilinenin aksine, sınırlı su kaynaklarına sahip ülkeler arasında bulunduğu görülmektedir.
Tarım alanlarının kötü kullanımı, Suruç’ta bulunan yanlış pompaj projesinde olduğu gibi su baskınları, tuzlanma, çoraklaşma, aşırı pestisit ve gübre kullanımına bağlı kirlenme gibi durumlar zararı ciddi düzeye çıkarmaktadır. Tarım alanlarının korunması pek çok ülkede, birinci dereceden önemli bir konu iken ülkemizde desteklemelerin yetersiz olduğunu, ekim alanlarının daraltıldığını görmekteyiz. Tarım alanları ülkede yetişebilecek ürünleri ithal etmek için AK Parti iktidarı tarafından daraltılmıştır. Pamuk, ekim alanı daraltılan ürünlerin başında gelen en değerli ürünlerden biridir. Tarımsal faaliyeti en doğal ve en verimli düzeyde tutmamız gereken süreçte iktidarın ekim alanlarını daraltması ve ithalata başvurması izaha muhtaç bir durumdadır.
Bütçe sürecinde çiftçiye destek olarak açıklanan büyük rakamların aslında tarımsal faaliyetlerle ilişkili DEDAŞ, DSİ gibi kurumlara çiftçi borcu olarak ödendiği, hatta haksız yere desteklemelere el konulduğu kamuoyu tarafından da bilinmektedir. Aşırı borçlandırma, ithal konumda olan tarımsal girdiler toprak sahibi birçok çiftçinin mevsimlik tarım işçiliği yapmak üzere uzak kentlere gitmesine ve tarımsal faaliyetlerden vazgeçmesine yol açmaktadır. Bu durum daha çok ithalat, daha pahalı ve daha güvencesiz gıda anlamını taşımaktadır. Pandemi sürecinin başında da BM Gıda ve Tarım Örgütü olan FAO’nun gıda krizi açıklaması noktasında AK Parti iktidarı hiç bir toparlayıcı önlem almamış hatta son yılların en büyük tarımsal ürün ithalatını gerçekleştirmiştir.
Aşırı kuraklık, aşırı dolu yağışları, sel felaketleri tarımsal alanları kullanılamaz hale getirirken bu noktada çiftçinin ekonomik zararının dışında bu durum şüphesiz tüm Türkiye halkını gıda krizi ile karşı karşıya bırakacaktır. Endüstriyel tarım iklimi, iklim ise tarımsal faaliyetleri ciddi düzeyde etkilemektedir. Mevcut konumda bilge köylü yöntemle yapılacak tarımsal faaliyet, verimli ve işe yarar biçimde oluşturulacak devlet desteği ile tarımın girdi maliyetsiz bir şekilde ilerletilmesi iklime zarar veren tarımsal faaliyetlerden de vazgeçilmesine vesile olacaktır. Aynı zamanda gıda alanında kendi kendine yetebilen hatta ihraç eden ülke konumuna gelmek Çukurova, Harran, Suruç, Konya, Ankara, Mardin ovaları ile oldukça mümkün gözükmektedir. Ekolojik dengenin beşeri faktörlerden dolayı iklim bozukluğu yaşadığı, birçok uluslararası örgüt ve iklim bilimcileri tarafından saptanmış bir gerçekliliktir. Bu noktada sanayi tesislerinin denetimi, ozon tabakasına zarar verecek olan gaz salınımlarının kontrolü, tarımsal faaliyetlerin iklim sisteminin bozukluğundan korunması, tarımsal faaliyetlerin iklim dengesine vereceği zararı engellemek, gelecek nesillere ekolojik duyarlılığın okul çağlarında aşılanması gibi iklim dengesinin korunması hakkında sık sık kamu spotlarının yayın ve yayımlarda yer alması ve iklim sisteminin bozulmasına karşı yolların belirlenmesi amacıyla araştırması komisyonu kurulmasını arz ederiz.”