Ali H. Demir
5 Eylül 2006
Eğitim faaliyetinde öğreten ve öğrenen olarak iki taraf vardır. Öğretilmek istenen bilgi, beceri, alışkanlık ve davranışlar öğretecek kişi tarafından iyi bilinmesi gerekir. Halk arasında yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder şeklinde bir söz vardır. Bu nedenle öğretilecek konunun, öğretilecek bilginin bilinmesi şarttır. En etkili öğretim yöntemi kişinin kendi öğretmeye çalıştığı hususları öncelikle kendisinin yapması, uygulamasıdır. Bir şeyi başkasına öğretmeye çalışırken öğretilmek istenen davranışı öğretenin yapmaması hiçbir etki yapmaz. Bu nedenle iyi, güzel, doğru diye söylenen davranışların kişiler tarafından bizzat yapılması gerekir. Yalan söylememek, içki, sigara içmemek, güzel konuşmak, kötülük yapmamak gibi iyi davranışların yapılmasını isteyen birisi bu davranışları kesinlikle yapmamalıdır. Çocuklar taklide çok meyillidirler. Bir büyüğünün, sevdiği bir kişinin yaptıklarını aynen taklit etmeyi sever. Çoğu zaman öğretmenler ve aileler veya çocuğa yön vermeye çalışanlar kendi yaptıkları olumsuz davranışlar konusunda çocuklara “sizler de büyüdüğünüzde istediğinizi yapabilirsiniz, ama şu anda bunları yapmamalısınız” türü sözler söyleyerek bir bakıma çocukları iyi, güzel ve doğru davranışları yapmaları konusunda kendileri yapmasa bile ikna etmeye çalışırlar. Ancak bu tür bir yaklaşımın eğitsel bir değeri yoktur. Eğer bir davranış iyiyse onu söyleyenin bizzat yapması, bir bakıma yaptıklarıyla örnek olması gerekir. Davranışlarla gösterilen iyi örnekler konusunda çevredekilere bir şey söylemeye gerek bile kalmaz. Toplumsal hayatımızda gördüğümüz olumsuz davranışların yok olmamasının en temel nedenlerinden birisi kişilerin söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmamasıdır ki yeni yetişenler çevrelerinde sürekli bu tür kötü örnekleri görerek büyüdükleri için onlar da aynı olumsuzluklardan etkilenmektedirler.
Çocuğa sevgiyle yaklaşmak önemlidir. Çocuktur, bir şeyden anlamaz diye düşünmemek gerekir. Çocuğu yetişkin bir insan gibi ciddiye alıp, ona değer verip konuşmak, sorular sormak, düşüncelerini irdelemek çocuğun olgunlaşmasını, gelişmesini çabuklaştırır. Sevgi ve şefkat dolu yaklaşım, bebeğin, çocuğun zihnî ve ruhî gelişmesi için en kuvvetli vitamindir. Çocuklara mutlaka vakit ayırmak gerekir. Çocuklara aile ortamında anne ve babayla birlikte ailenin diğer üyelerinden birisi gibi görülerek değer verilmeli, onlara değerli oldukları hissettirilmelidir.
Çocuklara sorumluluk vermek, görevler vermek, bunları tek başına başarabilmesi için cesaretlendirmek, desteklemek gerekir. Küçük çocukların büyüklerin dünyasındaki her işe karışıp büyüklerin yaptığı her şeye meraklı olmalarının nedenleri başarma duygusunun her insana verdiği sonsuz hazdır. Bu hazzı çocuklara mutlaka yaşatmak gerekir. Çocuklar başarma duygusunu tadarak büyüdükleri takdirde toplumsal yaşamda karşılaştıkları hiçbir sorun karşısında yılgınlık göstermeksizin mücadele edebilirler. Bu nedenle çocuklara yapacakları her işte yardım etmek, işleri onların yerine yapmak, karşılaştığı engelleri onun yerine kaldırmak ve her istediğini yerine getirmek doğru değildir. Çocuklar hayatın zorluklarıyla karşı karşıya gelirse daha çabuk olgunlaşır, yetenekleri gelişir.
Yetişkinlerin çocuklara davranış stili de önemlidir. Yetişkinlerin çocukları tamamen serbest bırakıp ne yaparlarsa yapsınlar anlayışı doğru değildir. Tamamen serbest bırakmak yanlış olduğu gibi her yönüyle sürekli kontrol etmek, otoriter bir şekilde baskıcı bir yaklaşım da doğru değildir. Gerektiğinde sert, katı, otoriter, gerektiğinde serbest, özgür olmak, tutarlı olmak gerekir. Davranışın nedenlerini çocuk doğru bir şekilde öğrenmelidir. Çocuğa sürekli ödül verilmesi, cezaya hiç başvurulmaması gibi bir durum da doğru değildir. Çocuk yaptığı yanlışların karşılığında gerekiyorsa cezai müeyyideyle de karşılaşmalıdır. Ancak cezanın neden verildiğinin çocuk tarafından fark edilmesi gerekir.
Toplumun temeli olan bireyleri yetiştirmekten birinci derecede sorumlu anne ve babalara ve diğer eğitimcilere yol gösterici nitelikte olacağını düşündüğüm şu ilkeleri sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bugünün küçüğü yarının büyüğü olan çocukları;
-Hoşgörüyle yetiştirirseniz, Sabırlı olmayı öğrenir.
-Destekleyip yüreklendirirseniz, Kendine güven duymayı öğrenir.
-Yaptığı güzel şeyleri över ve beğenirseniz, Takdir etmeyi öğrenir.
-Hakkına saygı gösterirseniz, Adil olmayı öğrenir.
-Güven ortamı içinde yetiştirirseniz, ınançlı olmayı öğrenir.
-Kabul ve onay gösterirseniz, Kendini ve başkalarını sevmeyi öğrenir.
-Aile ortamı içinde dostluk ve arkadaşlık gösterirseniz, Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.
-Sevgi içinde büyütürseniz, Güvenmeyi öğrenir.
-Sürekli eleştirirseniz, Kınama ve ayıplamayı öğrenir.
-Kin ortamında büyütürseniz, Kavga etmeyi öğrenir.
-Alay edip aşağılarsanız, Sıkılıp utanmayı öğrenir.
-Devamlı utanç duygusuyla eğitirseniz, Kendini suçlamayı öğrenir.
-Devamlı gülünç duruma düşürürseniz, Çekingen olmayı öğrenir.
-Kendisine inanmazsanız, Dolandırıcılığı öğrenir.
-Aşırı hoşgörülü olursanız, Bencilliği öğrenir.
-Her zaman tenkit ederseniz, Kendini kabahatli bulmayı öğrenir.
Büyüklerin küçüklere gösterecekleri davranış şekillerinin onları olumlu veya olumsuz bir biçimde mutlaka etkileyeceği unutulmamalıdır. Eğitimin en önemli parçası toplumsal yaşamın içinde bilinçsiz bir şekilde herkes tarafından gerçekleştirilmektedir. Toplumsal yapıda yer alanlar sözlerinin, davranışlarının kısaca dışarıya karşı sergiledikleri her türlü tutum alışın çevreye bir mesaj olarak yansıdığının farkına varırlar ve buna göre iyiyi, güzeli, doğruyu destekleyecek şekilde davranır ve bunu bir yaşam biçimi haline getirirlerse çevresinde iyiliklerin, güzelliklerin ve doğrulukların daha çabuk çoğaldığını görecektir. Toplumu oluşturan her birey bu bilinçte olduğu zaman okulların, eğitim sisteminin işi çok daha kolaylaşmış olacaktır. Selam ve sevgiler