Konuk Yazar
10 Ekim 2016
İlker AKTÜKÜN
artık bir çöküşün eşiğine geldiği, kötü falan değil yönetilemediğini defalarca
dile getirdik. Yazılanlar aslında bütün futbol medyasının gördüğü gerçeklerdi.
Ancak muhalif medya organları dışında, ortada duran rezaleti dile getiren kimse yoktu.
Nasıl dile
getirsinler, var olan durumu meydana getiren TFF yönetiminin başındaki şahsiyet
aynı zamanda merkez medyanın çok satan kimi gazetelerinin de sahibiydi.
Milliyet, Vatan gazetelerinde futbol yazarlığı yapan bir gazetecinin, maaşını
aldığı patronunun yönettiği TFF’nin uygulamalarını eleştirmesi mümkün mü? Ya da
passolig garabetinin arkasındaki sermaye grubunun, medya organlarında çalışan
“gazetecilerin”, artık gözlerden saklanamaz boyuta gelen tribünlerden seyirci
kaçışının gerçek nedenlerini konuşması mümkün mü? Bileşik kaplar gibi futbol
dibe battıkça, spor medyası da batıyor ve zincirleme reaksiyonla son çöküşe
doğru dörtnala gidiyorlar. OHAL bahanesiyle muhalif/alternatif medya
kanallarının kapatılması, belki bu rezaletlerin bir süre daha konuşulmasını
engeller ama çöküşü engelleyemeyeceği çok açık.
Euro 2016 sürerken
yazdık. Kendinden menkul “imparator” Fatih Terim’in kazandığı parayla,
memleketin milli geliri ve sportif başarı arasında hiçbir illiyet bağı yok.
Geçen hafta İngiliz Daily Mail gazetesinin verdiği verilere göre şu an Fatih
Terim dünyanın en çok kazanan teknik direktörü.
Peki, bu para
kimin cebinden çıkıyor? Demirören kendi cebinden mi ödüyor?
Tabii ki hayır,
sizden benden kesilen vergilerle ödeniyor.
Bu sözleşmeyi kim
yaptı? Demirören federasyonu.
Karşılığında ne
aldık, Euro 2016’dan ilk elenen takım olmakla kalmadık, prim tartışmaları ve
ego mücadeleleriyle temeline dinamit konulan bir milli takım ve korkarım
kaybedeceğimiz bir kuşak futbolcu daha.
Mızrak artık
çuvala sığmadığı için yavaş yavaş eleştiriler merkez medyada da belirmeye
başladı. Ama ne derler bilirsiniz, “testi kırıldıktan sonra yol gösteren” çok
olur. Ukrayna ve İzlanda maçından sonra kırılan testinin parçaları üzerinde
kimlerin tepindiğini hep birlikte göreceğiz.
Gelelim süper lig
adı altında düzenlenen sirk gösterilerine.
Her hafta
tribünden kaçanların oranı artıyor. Nerede bu seyirciler sorusu hemen hemen her
futbol programında, her futbol yazısında dile getiriliyor ve yanıt aranıyor.
Passolig uygulamasını, futbol rekabetine dışarıdan yapılan müdahaleleri dile
getiren var mı?
Yok, tabii ki.
Anayasa Mahkemesi
kararına göre “tekel” olmasının önü kesilen passolig, sanki bu karar yokmuş
gibi yoluna devam ediyor. Aynı sermaye grubunun kanallarında kahvehane ağzıyla
konuşan hakem eskisi “Oynanan futbol zevk vermiyor onun için seyirci kaçıyor”
diye ahkam kesiyor. Kimse de sormuyor ki, 3 sene önce passolig yokken,
tribünler doluyorken, bu memlekette Messiler, Ronaldolar mı oynuyordu?
Sadece passolig
değil, hakemlerin en çok oyuna müdahil olduğu üstelik gerçekten müdahil
olmaları gereken zamanlarda da kafalarını ters yöne çevirdikleri bir sirkin
olduğunu görmez mi bu hakem eskileri?
Hadi sadece bu
haftaya bakalım. Memleketin dünya
hakemliğine hediyesi diye pazarlanan sözde en kariyerli hakem Cüneyt Çakır,
tıpkı 2015’te Galatasaraylı Denayer’in, Trabzon maçında, gözünün önünde yaptığı
penaltıyı vermediği gibi bu hafta da Rizespor – Beşiktaş maçında ele çarpan
topu görmemeyi seçti. Aynı Çakır’ın geçen sezon Kasımpaşa Beşiktaş maçında
görmediği halde Donk’un hareketine penaltı vermesiyle karşılaştırıldığında,
gördüğünü vermeyen görmediğini veren bir hakemin nasıl en “kariyerli” olduğu
sorusu ortaya düşmez mi?
Ya da 2014’deki
Gaziantep maçında, Galatasaraylı futbolcunun golü atarken adeta fanatik bir
taraftar gibi aynı ayak hareketini yapan Özgür Yankaya’nın, bu hafta
Galatasaray Antalyaspor maçında, Antalya’nın nizami golünü saymamasını nereye
koyacağız?
Bir de geniş
Kalkavan ailesinin hakemlik camiasındaki temsilcisi Mete Kalkavan var.
Rizespor’un başkanı olan Kalkavan, “olur böyle şeyler” diye Cüneyt Çakır’ı
koruma altına alırken, Hakem Kalkavan olmayan penaltıyı yaratarak görevini
tamamladı. Neden basit bir hakem hatası diyemiyoruz? Çünkü aynı hakem geçen
sene çok benzer bir pozisyonda üstelik o pozisyon penaltıyken Kayseri
Erciyesspor maçında, faullü harekete mazur kalan Alper Potuk’a sarı kart
göstermişti.
Uzatmayalım, sözü
Nâzım’a bırakalım: “Çok alametler belirdi vakit tamamdır. Haram, helal oldu
helal haramdır”.
Geldiğimiz
noktada, ya futbol düzenini adalet ve eşitlik temelinde yeniden kuracağız ya da
hep beraber futbol için hazırlanan mezarın başında “fatiha” okuyacağız. Durum
budur…