Av. İzzet Doğan
14 Aralık 2021
Cumhuriyet anıtlarının büyük heykeltıraşı, sıra dışı bir usta Prof. Dr Tankut Öktem’in vefatının 5.yılında retrospektif sergiyle sanatseverlerle buluşturulacağı haberinin alınca soluğu Atatürk Kültür Merkezinde aldık.
Özverili, yurtsever bir Cumhuriyet kadını olan annesi oğlu Tankut için tuttuğu günlükte:
“Büyük Gazi’nin kurduğu vatan ve tesis ettiği Cumhuriyet annesi olan Meliha Öktem senden ve senin neslinden kuvvet bekliyor. Sen, şimdi bunu takdir edecek ve anlayacak bir yaştasın. Ben seni, vatanını ve cumhuriyetini seven, temiz kalpli, doğru sözlü, mert bir insan olarak yetiştirmeğe çalıştım. Eğer, çalışarak vatanına lüzumlu bir fert olmağa muvaffak olursan, senin için çektiğim bütün zahmetleri ve meşakkatleri helâl etmiş olacağım.” Demiş.
Ve Tankut Öktem de64 yıllık sanat yaşamında, aralarında Manisa Kuvayı Milliye ve Atatürk Anıtı, Kara Harp Okulu Harbiyeli Anıtı, Kastamonu Şerife Bacı Anıtı, Zonguldak Maden İşçileri Anıtı, Magosa Özgürlük Anıtı, Amasya Tamimi Anıtı, Çanakkale anıtlarının da olduğu yüzden fazla esere ve dev şehitlik anıtlarına imza attı.
Şimdi o Cumhuriyetin aydın yüzlü annesine; sen rahat uyu, huzur içinde ol, çünkü oğlun vatanına, ulusuna, öyle güzel eserler sundu ki dünya onu takdir etti,çektiğin tüm zahmetler ve meşakkatler Tankut için helal olsun demenin zamanı.
Tankut henüz üç yaşındayken hasta yatağında elindeki hamuru eğip bükerek bir askercik formu yaratmış.
Tankut Ökte’min yeteneğini ilk keşfeden annesidir. Oğlunun doğuştan yeteneğini sezen anne O’nu Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyütür.
Küçük Tankut beş yaşında ciddi olarak resim yapmaya başlar.
Küçük sanatçı on üç yaşındayken Edirne Türk Amerikan Derneği Lokalinde bir resim ve heykel sergisi açar.
20’li yaşlardan sonra gerek Türkiye’de ve gerekse dünyada uluslararası birçok ödülün sahibi olur.
1986’da profesör, 1999’da “Devlet Sanatçısı” unvanını kazanıyor.
1988 Seul Olimpiyatları ile eş zamanlı düzenlenen Sanat Olimpiyatlarında 167 ülkeden davet edilen sanatçılar arasında Tankut Öktem de yer alıyor.
Aynı yıl Sanat Olimpiyatları Komitesi ile Fransız Sanat Akademisi tarafından “dünyanın yaşayan en iyi on heykeltıraşı ödülüne” layık görülüyor.
Bugün Seul Olimpiyat Binası önünde duran anıt, onun eseri, adı da “Sevgi.”
Kuvayı Milliye ve Atatürk Anıtı, hala Türkiye’nin en büyük, dünyanın ise üçüncü büyük anıtı.
Bir sanat şaheseri olan Atatürk ve Harbiyeli Anıtı 1992 yılında “Time Dergisine kapak oluyor”
Tankut Öktem 2007 yılında elim bir trafik kazasının kurbanı oldu ve daha birçok eserler verecekken O’nu yitirdik.
İzleyicilerle dolup taşan bu serginin sanat danışmanlığı-medya organizatörlüğünü çocukları Dr. Oylum Öktem İşözen ile Pınar Öktem Doğan yapmışlar. Girişte neonlu yazıda, Tankut Öktem’in bir unutulmayacak güzel bir sözü vardı; ‘Benim için yaşamın kahramanları önemliydi. Yaşamı, onuruyla sevgiyle kazanmış herkesin heykelini yapabilirdim.’
Bu taşın ve bronzun büyük ustası ayrıca:
“İşçilerimiz, köylülerimiz, bu insanlarımızın sevinçleri, hüzünleri, acıları, yurt sevgisi ile dolu yürekleri, birbirini kıskanmadan, kardeşçe yaşamaları onları sevme nedenimdir. Bu yüzdendir ki, anıtlarımda şehitler, emekçiler, işçiler kompozisyonlarımın baş kahramanıdır.”Diyor.
Serginin ana teması “sevgi ve barış.” Olması da şu güzel sözlerle açıklanmış:
“Savaşların bir daha yaşanmaması için… Askerleri, işçileri, efeleri ölümsüzleştiriyor, özünde barış, özgürlük ve sevgiyle dolu olduğu için.”
Sergiyi izleyen insanların heyecanları, hayranlıkları, sanatçıya duydukları saygı her hallerinden belli oluyordu ama birazda buruktular, sanki ünlü ve unutulmaz bu sanatçıyı daha önce yeteri kadar tanımamanın gizli bir hüznünü yaşıyor gibiydiler.
Eşim bile: “Ben çok sergi gezdim ama ağlayarak gezdiğim ilk sergi bu oldu” dedi.
Tankut Öktem o sergide orada sanki her ölümsüz eserinin yanında, önünde, arkasındaydı. Sesi, soluğu, sevecenliği ile aramızdaydı, yaşıyordu. Ama uzanıp ellerine dokunmak istediğimde yoktu. Belki sergideki gizli hüznün nedeni buydu.
Sergi de bize eşlik eden hem zarif davranışları ve hem de konuyu kavrayan derin bilgisi ile bizi aydınlatan, sergiye renk katan Dr. Oylum Öktem İşözen babası için:
“Yanardağ gibi patlayan, göklere ulaşmak arzusu taşıdığı anıtlarını, tarihe bir jest gibi armağan etti.” Diyordu.
Dr. Oylum Öktem İşözen bana sorduğunda:
Bu sergide :” Sevgiyi, emeği, Atatürk ve Türk Askerlerini, Cumhuriyet kadınlarını, Anadolu insanlarını, doğuştan yeteneği, bir annenin bir çocuğu nasıl keşfettiğini ve göklere tırmanmak isteyen bir sanatçının inanılmaz çabasını gördüm” dedim.
Burada bir sözüm de Medyaya. Bir süre sonra unutulup giden sıradan bir futbolcuya, bir şarkıcıya, bir siyasetçiye günlerce ekranlarda ve sayfalarında yer verip, Türkiye’yi dünya çapında sanat dalında onurla temsil eden kahramanlarına ne kadar ilgi gösteriyorsunuz?