Mahmut Çepoğlu
2 Nisan 2007
Susuzluktan boğulan adam gün geldi suda boğuldu. Küresel ısınmayla yeniden susuzluktan boğulmalar başlayacak. Peki, bu suç kimin sorusunu lütfen kendinize sorun. Siz suyu başıboş kullanırken, yurtsuz yuvasız akıtırken hiç bunu düşündünüz mü?
Suyun kutsiyetini bilmeyenimiz yoktur. Dünyanın oluşumunda; dağların, ovaların yapımından sonra suyun varlığı anlatır. Sözlü ve yazılı kaynaklar keşfedilmeyen dünyaya efsane ve mitolojik hikâyelerle, deniz, göl ve nehirlerin oluşumunu anlatarak hayat veren suyun medeniyet olduğunu anlatmışlardır.
Suyun Allah tarafından yağdırıldığı bu nedenle suyun Allahın yeryüzüne indirdiği rahmet olarak kabul edilir. En güzel dilek ve temennilerle halk arasından hep rastlarız, “ su gibi aziz ol” sözü bu realiteyi ifade etmeye yeter sanırım.
Küresel ısınmanın tehditkâr hali, teknik ve modern aletlerle yer üstü ve yer altı sularının kullanımı gittikçe hoyratlaştı. Oysa “denizin yanında da olsanız suyu tasarruflu kullanın” özlü sözü idareli su kullanımının en etkili anlatımı olsa gerek. Suyu idareli kullanma su kaynaklarının sahiplenilmesi demek olduğu kadar, kapsamı dışında gereksiz kullanılması aynı zamanda çevreyi, doğayı sahiplenmedir.
Günümüzde yaygınlaşan kuraklaşmanın herkes tarafından yeterince algılanması büyük önem taşır. Suyu bol ve israflı kullanmayı bir şeref, bir erk sayma yerine, tutumlu olmanın önerileri kavranmalıdır. Her konuda olduğu gibi su konusunda da bir başıboşluk var. Bunu kendine görev kabul eden herkes, su konusuyla yakından ilgilenilmeli, sahiplenme adına ilgili kuruluşları harekete geçirmelidir. Doğanın bize mirası, terekesi olan suyun heba edilmemesi gereğini anlamanın zamanıdır. Bir hedef belirlenerek metot ve tekniklerle, suyla içselleşen yaşamın, dirimin dengelenmesi gerektiğine inanıyorum.
Kara kara düşünen ve doğacak kaotik ortamı şimdiden görebilen duyarlı kimselerin düşüncelerine saygı duymak ve onlara hal ve tavırlarımızla israf yerine tutumlu olduğumuzun güvenini vermeliyiz. Bereketli Hilal’ın bir parçası olan Harran Ovası’nın taban suyunun dışa vurması, tuzlanma oranın yükselmesi, çoraklaşma bir felaketin habercidir. Dünya artık damlama sistemi kullanırken biz hala suyu maşaralara salıp çıkıyoruz işin içinden.
Mezopotamya’da nice kuraklıklar yaşanmış, göç yollarına nice ömürler tüketilmiş. Kimi zaman yaşam kaynağı olan nehirler, gün gelmiş birer krize dönüşmüşlerdir. Suyun felaket olmasının acı sonunu yine insanların davranışları ile ölçülüdür.
Nerede su varsa insanlık oradadır. Medeniyet suyla başladığını göre modern hayat özlemini su ile giderildiğini hayatın her alanında görüyoruz. Çünkü su yaşamsal bir kaynak olmakla değil ekonomik sosyal kültürel bir nesne olmayı da beraberinde getirmektedir. Suya aynı zamanda tarihin dili diyebilirsiniz.
Küresel değişim, ısınma kuraklık ve felaketler birazda insanların sorumsuz davranmalarında kaynaklandığı gibi “harp vurup, harman savurmaktan” oluştuğunu görüyoruz. Doğacak çaresizlik, kıtlık kıranların birinci nedeni tasarruflu olmayı unutmamız, hayati değerleri hoyratça kullanmamızdan kaynaklanmaktadır. Gücü, erki şimdi elimizde bulundurduğumuzdan dolayı geleceğe bir şey bırakmak gibi bir niyetimiz yok. Oysa çocuklarımıza ev bark, bağ, bahçe bırakırken bunların su olmadan ne işe yarayacağını düşünmüyoruz. Cömertliği başıboş israf olarak görmemiz, tutumlu olmayı cimrilik olarak yorumlamamızın sıkıntıları bizi ve çocuklarımızın geleceğ3ini başı boş bir uçuruma sürüklemektedir.
Kentsel alanlarda ne kadar az desek, kayıp kaçak kırsal alanda kullanılan sudan geri kalan değildir. Konunun kapsamlı bir şekilde irdelenmelidir. Konuyla ilgili yaşamdan bir parça ders alacağımız sözlerle bitiriyorum. Öğrencilerine ders veren hoca; üç öğrenciyi sınava çeker. Birincisine sorar; sana dünyanın idaresine verseler nasıl yönetirsin. Öğrenci baharı uzatır her tarafı yeşillik, güllük gülistan yaparım. ınsanlarımızın kendilerini hep cennette olmalarını sağlardım.
ıkinci öğrenci ise; ben dünyayı idare etsem hep yaz yapardım. Meyveler yetişsin, tahıllar boy atıp kurusun, hasat kolay olsun. ınsanlar bol boş çalışsınlar. Hoca bu kez üçüncü öğrenciyi aynı soruyu sorar. Öğrenci kısaca bana verildiği gibi teslim edebilsem ne mutlu!..