Nejat Karagöz
11 Mayıs 2016
Urfa, binlerce yıllık kadim şehir.
İnsanlık tarihine tanıklık etmiş, dinlerin, medeniyetlerin, kültürlerin beşiği olmuş.
Olmuş da ne olmuş, derseniz, haklısınız!
Gerçekten, n e olmuş?
Yaşam kalitesi standartları bakımından,
Eğitim kalitesi bakımından,
Güvenlik, iş, aş, üretim… bakımından.
Say sayabildiğin kadar; hepsinde sonuncusun aziz Urfa!
Yüz binlerce mültecinle,
Zaten kendi karnını doyuramayan halkınla,
Aşa, işe, ekmeğe muhtaç yığınlarınla,
Yarınından ümidi olmayan çalışanlarınla,
‘Okuyup ta ne olacak?’ diye umudunu yitirmiş gençliğinle…
Sahi, sen ne zaman bu hale geldin Urfa?
İnsanların yarı aç,
Gençlerin umutsuz,
Hastaların ilaçsız,
Elektriğin, suyun hali ortada,
Vergi veren yok, üreten yok, satan yok, alan yok…
Konuşun esnafla, konuşun üreticiyle, çiftçiyle, köylüyle, numunelik üç-beş sanayiciyle;
Emin olun istisnasız hepsi “ Bir dokun, bin ah işit ” modunda…
Peki, nereye ve ne zamana kadar?
Ülke, içerisinde yuvarlanılan çamur deryasından, siyaset arenasında sahnelenen iğrenç Bizans entrikalarından ve daha acısı, bu rezaleti alkışlayan yığınlardan daha epey çekecek gibi gözüküyor. Gidişatın millet memleket hayrına olmasını/olacağını umut etmek ham hayal.
Bu manzara-i umumiye’ ye bakıp gelecek için güzel şeyler söylemek insafa sığmaz. Bunu, her ne kadar bir kısım siyaset sahnesinin şarlatanları yapsa da…
Bize gelince; söylesek tesiri yok, sussak gönül razı değil…