K. Eren Akalın
26 Nisan 2011
12 Haziran 1991’de Sovyetler Birliği’nin onbeş cumhuriyetinden en büyüğü olan Rusya’da başkanlık seçimleri yapıldı. Oyların yüzde 57’sini alan Boris Yeltsin, Rusya tarihinde halkın oylarıyla seçilmiş ilk başkan oldu.
18 Ağustos 1991’de Gorbaçov, bir askeri darbeyle devrilmek istendi.
Darbecilerin tankları Moskova’ya girdi. Boris Yeltsin darbecileri hain
ilan etti. Parlamentonun önünde konuşlanmış tanklardan birinin üzerine çıkarak,
tüm dünya televizyonlarının canlı yayınladığı tarihi konuşmasını
yaptı ve Rus halkı adına darbecilere karşı direneceğini söyledi.
O ana kadar olup bitenleri evlerinde, televizyonlarının başında korkuyla
izlemekte olan Rus halkının büyük bir bölümü Yeltsin’in karşı
çıkışından cesaretlenerek yollara döküldü. Kısa bir sürede on binlerce
Moskovalı, tankın üstündeki Yeltsin’in etrafını büyük bir coşkuyla
sarmıştı.
21 Ağustos 1991 günü darbeciler Moskova’dan kaçtı. Gorbaçov tutsak
bulunduğu Kırım’dan Moskova’ya getirildi. Yeltsin, Rusya’nın parlayan
yıldızıydı artık. ABD ve Batı Avrupa ülkeleri Yeltsin’in darbecilere
karşı başarılı direnişini demokrasinin bir zaferi olarak görüyor,
demokrat Yeltsin’i çılgınca alkışlıyordu.
8 Aralık 1991 günü Sovyetler Birliği Komünist Partisini kapattıran
Yeltsin, Sovyetler Birliği’nin de dağılmış olduğunu duyurdu.
Yetmiş yılı aşkın bir süre, amansız düşmanı kapitalizme karşı savaşmış
olan Rusya’nın devlet başkanı Boris Yeltsin, bozulan Rus ekonomisini
düzeltmek için, ABD kapitalizminin en acımasız iki kurumu olan IMF ve
Dünya Bankası’na başvurdu.
IMF’ye teslim olan Yeltsin, ‘şok tedavisi’ olarak sunulan IMF’nin
önerilerini hemen kabul edip Rus halkına dayattı. Yeltsin, IMF’nin Rus
halkını perişan edecek olan önerilerini, ‘radikal reformlar’ olarak
niteliyor, hiç kimsenin bu reformlara karşı çıkmasını istemiyordu.
Sözde reformların ardından faizler yükseldi, sosyal harcamalarda büyük kesintiler yapıldı, başta gıda maddeleri olmak üzere tüm tüketim maddelerinin fiyatları tavana vurdu, milyonlarca kişi işsiz kaldı, Ulusal gelir yarı yarıya azaldı, Rus halkı fakirleşti. Oligark denilen bir avuç vurguncu dolar milyarderi oldu. Özelleştirme adı altında devletin fabrikaları, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri yağmalandı. Büyük yağmacıların arkasında, Yeltsin’in etrafını kuşatmış Yahudi kökenli Rus politikacılara her türlü destek veren ABD’nin Siyonist bankerleri ve şirketleri bulunmaktaydı .
Rus halkı açlık sınırına dayandı.
Rus halkı fakirleştikçe, ABD’nin Yeltsin’e olan övgüleri de artıyordu.
Yeltsin’i tüm dünyaya örnek bir demokrat olarak tanıtıyorlardı.
Ekmek kuyruklarında sürünen Rus halkını görmezlikten gelen Yeltsin,
‘radikal reformların’ süreceğini duyuruyordu. Oysa kendi yardımcısı
Rutskoy bile bu reform programını ‘ekonomik soykırım’ olarak
niteliyordu.
Ekonomi çöküp milyonlarca insan işsiz kalınca, Yeltsin’e karşı siyasi
hareket başladı. Parlamentoda iki cephe oluştu. Yeltsin’e karşı
olanlar üst üste önergeler vererek Yeltsin’i görevden almaya
çalışıyorlardı.
21 Eylül 1993’te Yeltsin, televizyona çıktı, ulusa seslendi.
Parlamentoyu kapattığını duyurdu. Yeni seçimlere kadar ülkeyi, özel
yetkilerle kendisi yönetecekti. ABD’nin övdüğü örnek demokrat Yeltsin,
muhalefete dayanamayıp parlamentoyu kapattığını duyurduğu günün hemen ertesinde Rus Parlamentosu toplandı. Yeltsin görevden alındı, yerine yardımcısı atandı. Artık her şey çığırından çıkmıştı. Rusya çok
tehlikeli bir siyasi bunalımın içine yuvarlanmıştı. On binlerce
Moskovalı sokaklara döküldü. Meydanlar Yeltsin karşıtı sloganlarla
inliyordu. Rus halkı, parlamentosunu savunuyordu.
Ordunun ve güvenlik güçlerinin desteğini alan Yeltsin, 4 Ekim 1993
günü, Beyaz Saray adı verilen Rus Parlamentosunu topa tutturdu. Tüm
dünya televizyonları , Rus parlamentosunun topçu ateşi altında
kalışını anında yayınladı. ABD Başkanı Bill Clinton, Yeltsin’in bu eylemini, demokrasinin savunulması olarak gördüğünü duyuruyor, demokrat Yeltsin’i destekliyordu.
Yeltsin, Aralık 1994’de Çeçenistan’a askeri saldırıda bulunup işgal
etti. Moskova’nın denetiminde özerk bir cumhuriyet kurmayı denedi.
Ancak Çeçenlerin güçlü direnişi karşısında geri çekilmek zorunda
kaldı, iç politikada güç duruma düştü.
IMF’ye teslim olmuş Rusya’nın 1995’de dış borçları çok artmıştı. Hem
bu borçları ödemek hem de Rusya’da yeni türemiş işadamlarının 1996
başkanlık seçimlerinde desteğini alabilmek için, Yeltsin yeni bir
özelleştirme yağması başlattı. Rusya’nın en büyük fabrika ve
işletmelerinin hisselerini, yeni türemiş Rus bankalarına nakit para
karşılığı yok pahasına sattı. Bu hisseleri ele geçiren, kendilerine
oligark denilen, hemen hemen tamamı Yahudi kökenli olan Rus işadamları
ulusal medyanın ve bankaların sahibi oldular.
Alkol bağımlısı olan Yeltsin, 1995’de iki kez kalp krizi geçirdi.
17 Aralık 1995’de yapılan parlamento seçimlerinde, Yeltsin
taraftarları beklenmedik ağır bir yenilgi aldılar. Yeltsin’in dolaylı
olarak desteklediği ‘Vatanımız Rusya Partisi’ oyların sadece %
12,2’sini alırken, Genadi Zuganov’un liderliğindeki ‘Rusya Federasyonu
Komünist Partisi’ oyların % 34,9’unu alarak seçimden birinci
parti olarak çıkmıştı. Artık herkes, Haziran 1996’da yapılacak devlet
başkanlığı seçimini Komünistlerin lideri Zuganov’un kazanacağına kesin
gözüyle bakıyordu.
Şubat 1996’da Boris Yeltsin, Haziran 1996’da yapılacak devlet
başkanlığı seçimlerine katılacağını duyurdu. Bir dönem daha başkan
olmak istiyordu.
Yeltsin’in karşısında iki güçlü aday vardı:
Komünistlerin lideri Genadi Zuganov
General Aleksandr Lebed
Yeltsin adaylığını açıkladıktan hemen sonra yapılan kamuoyu
yoklamalarının ortaya koyduğu görünüm şöyleydi:
Genadi Zuganov: % 50-55
General Lebed: % 30-35
Başkan Yeltsin: % 2-8
Ekonomiyi IMF’ye teslim eden, Rusya’nın yeraltı ve yer üstü
zenginliklerini özelleştirme adı altında yok pahasına yağmalatan,
halkın işsiz ve aşsız kalmasına neden olan Yeltsin’i halk artık
istemiyordu. Onun alkol bağımlısı oluşu, ciddi sağlık sorunlarının
bulunuşu ve dengesiz davranışları da gözden iyice düşmesinin nedenleri
arasındaydı.
Kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu kara tabloyu gören Yeltsin
taraftarları paniğe kapıldılar. En çok korkanların! başında,
özelleştirme yağmasıyla milyarlarca dolar vurgun vuran oligarklar
geliyordu. Bu kişiler toplanıp, Yeltsin’e başkanlık seçimlerini iptal
etmesi için baskı yaptılar. Açıktan açığa, ‘Seçime gerek yok, ülkeyi
bir diktatör olarak siz yönetin!’ diyorlardı. Bunları söyleyenlerin
tümü de, ABD tarafından desteklenip övülen Rusya’nın yeni demokrat
yıldızlarıydı.
Yeltsin kendisine verilen! öğüdü dinlemedi. Sadece seçim kampanyasını
yürütecek ekibi değiştirdi. Ekibin başına kızı Tatyana ve özelleştirme
yağmasının mimarı Çubais’i getirdi.
Çubais hemen işe koyuldu. Bankerlerden ve medya patronlarından oluşan
bir çekirdek kadro kurdu. Medya patronları sürekli Yeltsin yanlısı
propaganda yapacaklar, bankerler de paraları seçim kampanyasına
akıtacaktı. Bu hizmetlerine karşılık olarak da Çubais, özelleştirme adı
altında Rusya’nın en değerli kurum ve kuruluşlarını bu kişilere peşkeş
çekecekti.
Yapılacak başkanlık seçiminde uygulanan kural şuydu: İlk oylamada oyların % 50’sinden fazlasını alan aday seçimi kazanıp başkan oluyordu. Eğer ilk oylamada hiçbir aday oyların % 50’sini alamazsa, bir ay içinde ikinci bir seçim yapılıyor bu kez en çok oy alan aday seçimi kazanıp başkan oluyordu.
Rusya devlet başkanlığı seçim tarihi, 16 Haziran 1996 olarak
duyuruldu. Seçim kampanyası başladı.
Rus medyasının tamamı Yeltsin yanlısı propaganda yapıyor, diğer
adaylara televizyonda konuşma fırsatı verilmiyordu. Buna rağmen
yapılan kamuoyu yoklamalarında Yeltsin, hala Zuganov ve Lebed’in çok
gerisinde kalıyordu.
Yeltsin’in kampanyasını yürüten kızı Tatyana ve ortağı Çubais, çok
çabuk bir çare bulmak zorundaydılar.
Buldular da.
Özelleştirme yağmasından milyarlarca dolar vurmuş olan Yahudi kökenli
Rus işadamlarının aracılığıyla, ABD’den yardım istediler. Açıkçası,
Amerikalıların Rusya’ya gelip başkanlık seçimini kendilerine
kazandırmalarını bekliyorlardı !
Amerikan yönetimi, çok bilgili ve deneyimli üç siyasi uzman danışmanı
Moskova’ya hemen göndermeye hazır olduğunu bildirdi.
Üç Amerikalı siyasi uzman danışman; George Gorton, Dick Dresner ve Joe
Shumate acele Moskova’ya geldiler ve hemen işe başladılar.
Peki, bu üç danışman hangi konuda uzmandılar?
Seçim kampanyalarını yönlendirmede uzmandılar. Amerikan ağzıyla söyleyecek olursak, ‘öküz bokunu altın diye yutturabilecek’ kertede yetenekliydiler. Şimdi de Yeltsin’i Rus halkına, ‘eşi bulunmaz demokrat bir lider’ olarak yutturacaklardı .
Üç Amerikalı uzmanın ilk önerileri şu oldu: Yeltsin’in rakipleri hakkında medya
sürekli olarak yalan haberler uyduracak, çamur atacaktı. Ruslar bu
öneriye karşı çıktı. Yalan söylenmeyecek, çamur atılmayacak, dürüstlük
ilkesine bağlı kalınacaktı. Amerikalıların yanıtı ise çarpıcıydı:
Seçimi kazanmak istiyorsanız bizim söylediğimiz gibi davranacaksınız,
dürüstlükle seçim kazanılmaz!
Amerikalı üç siyasi uzman danışman ikinci önerilerini yaptılar:
Yeltsin halkın arasına girecek, onlarla kucaklaşıp öpüşecek, gençler
için düzenlenecek eğlence programlarına katılacak, onlarla beraber
şarkılar söyleyip dans edecek, kısacası ‘çok sevecen, çok tonton’ bir
kişi rolünü oynayacaktı! Ruslar bu öneriye de sıcak bakmadı.
Yeltsin’in doğal davranmasından yanaydılar, rol yapmasını
istemiyorlardı . Amerikalı uzmanlar yine sert çıktılar, rol yapmadan,
halkı kandırmadan seçim kazanılamazdı! Ateşli tartışmalardan sonra Amerikalı üç uzman danışmanın önerileri kabul edildi. Artık Yeltsin’in seçim kampanyasında ipler bu üç Amerikalının eline geçmişti.
‘Öküz bokunu altın diye yutturabilecek’ düzeyde yetenekli üç Amerikalı
uzman; bir yandan Yeltsin’in nerede, neler konuşacağını, kimlerle
buluşacağını belirlerken, bir yandan da medyanın kullanacağı
sloganları üretiyordu.
Rus medyası, Yeltsin’in rakipleri hakkında asılsız dedikodular,
yalanlar, iftiralar uyduruyor, en aklı başında olanların bile kafalarını
karıştırıyordu. Yeltsin’in rakipleri Zuganov ve Lebed bu karalama
kampanyası karşısında şaşkın, kendilerini savunacak, seslerini
duyuracak değil bir televizyon kanalı, bir gazete dahi bulmakta
zorlanıyorlardı .
İşte bu atmosferde, 16 Haziran 1996’da başkanlık seçimleri yapıldı.
Katılım oranı % 70 olmuş ve şu sonuçlar alınmıştı:
Yeltsin ( % 35,3 ), Zuganov ( % 32 ), Lebed ( % 14,5 ).
Seçimin ilk aşamasında başkan seçilememişti, ancak bu sonuç Yeltsin
için çok büyük bir başarıydı. Birkaç ay öncesine kadar kamuoyundaki
desteği % 5 dolaylarındayken, sanki sihirli bir el değmiş ve bu oran
% 35’e çıkmıştı. Yeltsin’in kampanya ekibi sevinç içindeydi. Üç
Amerikalı uzman ise daha soğukkanlı davranıyor, asıl savaşımın yeni
başladığını söylüyordu.
Üç Amerikalı uzman hemen kolları sıvadılar. Yolun yarısını başarıyla
geçmişlerdi ama asıl öldürücü darbeyi şimdi vurmaları gerekiyordu.
Yeltsin’e acele bir öneri götürdüler: İlk aşamada % 14,5 oy alan
Lebed’e, geri çeviremeyeceği kadar parlak bir teklif götürün ve
Lebed’in ikinci aşamaya katılmasını önleyin
Seçimin ilk aşamasından iki gün sonra, 18 Haziran 1996’da Başkan
Yeltsin, üç Amerikalı uzmanın önerisini yerine getirdi. Lebed’i,
‘Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Sekreteri’ ve ‘Başkanın Ulusal
Güvenlik Danışmanı’ olarak atadı. Lebed, ağzı kulaklarında, bu yüksek
prestijli atamayı hemen kabul etti ve başkanlık seçiminin ikinci
aşamasından çekilmiş olduğunu ilân etti.
Lebed’in çekilmesiyle meydan, Yeltsin ve Zuganov’a kalmıştı.
Üç Amerikalı uzman, Zuganov’u yıpratacak kampanyaya hemen
başladılar. Tüm medya hemen her gün ve neredeyse günün tamamında şu
sloganları tekrar edip durdu: ‘Zuganov’a verilecek oylar, Komünistleri
tekrar iş başına getirecektir! ‘, ‘Zugonov’u seçmek demek, diktatör
Stalin’i diriltmek demektir’, ‘Zuganov’a verilecek oylar,
demokrasinin sonu, özgürlüklerin sonu olacaktır, ‘Bir komünist olan
Zuganov eğer seçilecek olursa, Rusya’da iç savaş çıkacaktır’, ‘Mal
sahibi, mülk sahibi, iş sahibi olmak istiyorsanız oyunuzu demokrat
Yeltsin’e verin’, ‘ABD’nin ve Avrupa’nın saygı duyduğu Başkan
Yeltsin’i seçin’.
Medya bu tek yanlı propagandayı sürdürürken, özelleştirme vurguncusu
Rus işadamlarının oluşturduğu havuzdan milyonlarca dolar, üç Amerikalı
uzmanın saptadığı bölgelerde, belirlediği gruplara dağıtılıyordu. Tam
bu sırada IMF, Rusya’ya 10 milyar dolar kredi verdiğini duyurdu.
Yeltsin’in seçim kampanyasını yürütenler sevinç içindeydiler.
Üç Amerikalı uzman, Yeltsin’e bir öneri daha götürdüler: Neredeyse iki
yıla yakın ödenmeyen emekli maaşlarını ve birikmiş işçi ücretlerini
hemen ödeyin. Ödemeler derhal yapıldı. Televizyon kanalları, birikmiş
emekli maaşlarını alan yaşlıların ve ücretlerini alan işçilerin
Yeltsin’in boynuna sarılarak nasıl ağlaştıklarını, ellerini yüzünü
nasıl öptüklerini tekrar tekrar gösterip durdu.
Seçimin ikinci aşamasına bir hafta kala, Yeltsin bir kalp krizi daha
geçirdi. Üç Amerikalı uzmanın yönlendirmesiyle medya bunu halka,
Yeltsin aşırı yorgunluktan grip oldu, diye duyurdu. Yeltsin’in yanına
hiç kimse sokulmadı, fotoğrafı çekilmedi, görüntüsü alınmadı. Bu
olumsuzluğun ustaca atlatılmasından sonra, 3 Temmuz 1996 günü
başkanlık seçiminin ikinci aşaması gerçekleştirildi. Yüzde 68,9
katılımın sağlandığı seçimde iki aday şu oyları almıştı:
Yeltsin ( % 53,8 ), Zuganov ( % 40,3).
ABD’den özel olarak getirilen üç Amerikalı uzman, medyanın ve
özelleştirme vurguncularının desteğiyle, ‘öküz bokunu altın diye’ Rus
halkına yutturmayı başarmıştı. Boris Yeltsin, ikinci kez Rusya’nın
devlet başkanı olarak seçilmişti.
* * *
Biraz uzun oldu ama demem o ki;
Aday listeleri açıklandığında Urfa’da hükümete büyük bir tepki oluştu, “AKP 11 milletvekilini zorlar mı ?” diye başlanan sohbetler “AKP Urfa’da 6’ya düşer mi ?”ye dönüştü.
İşte tam bu esnada Urfa’da AKP’nin başını ağrıtacak İbrahim Tatlıses bir şekilde adaylık başvurusunu geri çekti,
Göreceksiniz İkinci adım ise tepkileri göz boyayarak, gündem saptırarak sıfırlamak olacak,
Bunun için Amerika’dan danışman mı getiriler , “öküz bokunu altın diye yuttururlar” bilemem ama yaşayıp göreceksiniz 12 Haziran’a kadar Urfa’da hiçbir şey bugünkü gibi olmayacak.
Yasal Uyarı: Yayınlanan haberin tüm hakları URFAHIZMET.COM’a aittir. Kaynak gösterilse dahi haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın