Bülent Okutan
16 Ocak 2007
Yıllar yılı şanlıurfa kent merkezinde yaşanan sorunlar bir türlü çözülememiştir. Bunun başta gelen sorumlusu öncelikle Belediyeler, sonrasında ise Milletvekilleri olmuştur. Fakıbaba öncesi yaklaşık 20 yıl boyunca Mahalli idaremiz olan Belediyenin başındakiler, siyasal olarak nedense sanki bazı konularda ! pilot il olan bu kentte oyları paket olarak ceplerinde taşımıştır. Kendinden emin bu politikacılar oy kaygısı olmadan açık ara ipi göğüsleyip Belediye Başkanlığı makamını kolayca da hep elde etmişlerdir. Ama kentin Belediyeyi aşan sorunları ise hep süregelmiştir. Bunun en basit nedeni ise hükümete ve muhalefete namzet vekil adaylarımızın şanlıurfa’yı es geçmeleri olmuştur. ıl merkezi nasıl olsa politize bir yerleşim birimidir. ıbre kimden yana ise şaşmadan onu göstermiştir. Bu zihniyetle partiler vekil adaylarını neredeyse yüzde 90 oranında ilçelere yada kırsala hakim isim ve aşiretlerden seçmiştir. ıl merkezinde ki oyları kazanmakla zaman kaybetmenin ne anlamı vardır ki. ılçelerde büyük paketler varken. Köyleri birer trafo, ikiyüz metre stabilize yol ile 300-400 oylu sandıklarla almak varken. Hem de firesiz. Ama muhtar garantisi ile. Irak’ta ki bir direnişçi grup o ara bir yerlerini yırtıp duruyordu. Bu uçağı biz vurup düşürdük diye. Bu üstlenişte ne yazık ki aynı medya gruplarının yayın organlarında sadece dip not olarak yer aldı. Bu arada cenazelerin sağlam olanları hemen teşhis edilip ailelerine gönderilerek defnedildi. Tanınmayacak durumda olanları ise sağlam kalan kemik parçalarından DNA testleri ile saptanarak bu Ali, şu Veli denip ceset torbalarında ülkemizin dört bir yanına yollandı. Kendinizi o ailelerin yerine koyarmısınız bir an. Biricik evladınız henüz otuzlu yaşlarda ve ekmek parası için Irak gibi bir cehennemin ortasına gidip geliyor. Ve bir gün hiç geri gelemiyor. Gelenler ise DNA’sıhdan saptanmış vucüt parçaları. Biz bu savaşın daha doğrusu Ortadoğu’nun neresindeyiz Allahaşkına? MıT Müsteşarı geçtiğimiz günlerde artık patladı. Ve şunu söyledi “Bekle gör ve tutum al politikası gibi bir lüksümüz yok”diye. Yahu tutum alamıyoruz ki o lüksümüz olsun. Burada insanın şunu diyesi geliyor. ıyi hoş bekliyoruz, görüyoruz, ama tutum almaya gelince onun lüksünü yaşayamıyoruz. Otuz insanımız orada hiç yoluna gitmiş, bir kara kutularına ulaşamıyoruz. Bizlere o kara kutuyu vermeyenlere, ilginçtir onlarca kara kutulu F-16’larını ıncirlik havaalanına indirme iznini ise o günlerde veriyoruz. Analar, babalar, oğulları kızları, ne uğruna, nasıl ölmüş diye yüreklerini dağlıyorlar, ve ne yazık ki “Senin oğlunu bir Katyuşa füzesi vurdu, yada hava sisliydi, pilot da sarhoştu, alanı göremedi” diyebilecek kadar bir bilgiye sahip değiliz. Birileri olayın üzerine yine çuval geçirmiş Yani lüks hakikaten yok. Lüks olsa tutum alabilecekmiyiz orası zaten bir kara kutu. Ama kara kutu yok ki. Yapılan tüm stratejik araştırmalar son dönemde Çin, Hindistan ve ıran’da ki güçlenmeye dikkat çekiyorlar. ıran’ın ökçesi kırık ABD’ye kafa tutan Başkanı bar bar bağırıyor biz buradayız diye. Saddam”ın ipi o kırık ökçeli ayakkabıların, birer tek olarak, ayrılması için erkenden çekilmemişmiydiki. Burada tabi ökçeler kırık olduğu için Stratejik araştırmada çöpe gidiyor elbette. Coğrafik yapısı nedeni ile bu ülkelerden daha kritik bir noktada bulunan biz ise bu araştırmanın hiçbir yerinde yokuz. Çünkü birileri çekemiyor, bizim güçlenmemizi, silahlanmamızı. Bana göre bir ülke silahlanmalı. Ama bir tek şey için. O da savunma amaçlı olmalı. Bu inkar edilebilir mi. Hele bu günün dünyasında, hele de Ortadoğu’da. Gelelim yine şu Antonov meselesine. 30 insanımızın hiç yoluna gittiği kaza, alamadığımız kara kutu sonrası yine o ulusal “burada şu ULUSAL kelimesine dikkat çekmek istiyorum” medyamızdan bir gazetemiz aslan gibi tavır koyuyor olaya , ama ne tavır. Kara kutuyu alamadık ya. ABD’ye kızgınız ya. Konu da Irak ya. Urfalı hemşerilerimizin dediği gibi Yankee’leri balağından “paçasından” yakalamışız. Gazetenin birinci sayfasında ABD’nin Bayan Siyahi Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’nın bir fotoğrafı. Fotoğrafta Rice’nın mini eteği sıyrılmış, bacakları baldırlarına kadar açık. Ve başlık şu ; “Rice niye açtı?” Rice’ın açtığı aslında etekleri değil. Bunu da haberi okuyunca anlıyorsunuz. Meğer Rice PKK’yı tanımlarken “Kürdistan ışçi Partisi” demiş. Gazetede ondan niye açtın diye sorup, o fotoğrafı koymuş. Konu kara kutu ya!…Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı. Offf offf… Hal mesele bu kadar karışık iken, kimse de olayın hakkından gelemeyip, sapı samanı karıştırırken, şimdi bende burada sormazmıyım ; “Neredesin be Polat Alemdar!…”