Mahmut Çepoğlu
26 Ocak 2007
Menfur cinayetin katili cezaevine gitti. Soruşturma devam ediyor. Kim yaptırdı? Nasıl oldu, beklemeye gerek yok. Zaman bu unutmak için ele geçmeyen soyut bir olgu. Sonuç hepimizin bildiği malum netice “zamana yaymak.” Hayal aleminde yaşayan birkaç zibidiye ülkenin koruması kalmışsa vay halimize. O zaman bu güvenlik niçin vardır? Bir de biz niçin bu kadar Avrupa Birliğinin peşindeyiz. Kaos yaratarak medet umunlar, havanda su dövdüklerini bilsinler. Devlet kendini korumaktan aciz olmadığı gibi, hiç kimsenin Allah’ın verdiği canı “inançları ve milliyeti adına” almaya hakkı yok. Bu katil kimin, neyin nesiymiş onu konuşalım. Menfur cinayetin altındaki çapanoğlunu arayan yok, onun kimliğiyle uğraşmak kaldı. Kimisi “samast” soyadından belli, “o da Ermeni” deyip çıkıyor. Yani bize ne!… Öldüren de bir Ermeni. Kimisi; “yok efendim adamın soyadının gerçeği “sam-esti” imiş sonra bozularak “Samast” olmuş. Özbeöz Türk’tür. Sanki başka konuşulacak yazılacak bir şey yokmuş gibi. Kimse delikli ayakkabının azmin zaferi olduğunun farkında değil. Delikli ayakkabılar onların korkulu rüyası olduğunu görecekler. Zorunlu açıklamayı yapıp devam edeyim. (Ermeni bir ırktır, Türklük gibi. Ancak her millette ayrı dinlere sahip insanlar vardır. Yani bir Ermeni Müslüman olsa yine Ermeni’dir, ancak dini ıslam’dır. Böyle insanlara Müslüman toplumunda “dönme” denir ki; bu onun dini için söylenir. Irk doğuşla gelir, yaşamla sürer, ölümle biter. Din sonradan edinilir.) Hak ve özgürlüklere düşman, hukuk, adalet tanımaz, her şeyi silahla halledeceğini zanedenler yanılıyorlar. Bilsinler ki ne devletin onlara ihtiyacı var, ne Allah can alma görevini onlara vermiştir. Üstelik bunlar ıslam adına yapıp ıslam’ın dünyadaki güvenini sarsmakta da hicap duyuyoruz. Bir Karadeniz gezisinde, Karadeniz insanı kadar doğasını da yakından izleme fırsatım oldu. “Bir haftalık gezide ne anlaşılır” demeyin. Artılar, eksiler, olumsuzluklar, haşarılıklar, güzellikler, olgunluklar, çirkinlikler hemen göze çarpar. Hele son günlerde linç girişimleri, sebepsiz galeyanlar, bu bölgenin toplumsal patlamaların eşiğinde olduğu gerçeği de göz önünde tutmakta. Bir arabanın arkasında “ya sev ya terk et” yazısı vardı. Neden, niçin yazdığına bir anlam veremedim. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Hani atalarımız demiş ya “zorla güzellik olmaz.” şu mecburiyettir ki; beraber yaşamak zorundayız. Beraber yaşamak, sevgiden daha öte, tahammül ve saygıdan oluşmaktadır. Ayrılıkçı, bölücü, kin nefret yayıcı söz, slogan insanları birbirinden soğutur. Bunu Karadeniz de bariz şekilde görmek mümkün. Türk, Ermeni, Arap, Kürt, Arnavut, Çerkez vesaire milletler iç içe yaşamakta. Çoğu beraberlikler kurmuş evlilik yapmış milletlerdir. Bu milletler arasında ki saygı ve sevgi köprüsünü insanların kurduğu sevgi yumağını, bu saatten sonra bölüştürmeye, ayrıştırmaya kimsenin gücü yetmez. Hiçbir ayrılıkçı söz, slogan onları birbirinden koparmaya gücü yetmeyecek. Hele hak ve hukuk ölçülerinde, insan hakları çerçevesinde gönülle bir birliktelik varsa ne mutlu o insanlara. “Öldüren bir Ermeni” deyip konuyu farklı yöne çekmek isteyen ve bu nedenle komplo teorileri üretenler her zaman her olayda var olmuşlardır. Tarihin her sayfasında, her milletin önderleri yine kendi insanlarından ihanet ve zarar görmüşler, hatta ölümle sonuçlanan olaylar meydana gelmiştir. Bu demek değildir ki “bir insan kendi ırkından olan bir insanı öldürmez.” Hani diyoruz ya “ ağacın kurdu içinden.” ıslam öncesinde de ıslam döneminde de ve ıslam’dan sonrada böyle olaylar hep olmuştur. Anlaşıldığı üzere bu çocuğa bu iş yaptırılmış, hem de beyin yıkatılarak. Bu öldürme olayında diğer bir çok olay gibi bir ihaleyi alan, bir taşeron ve tetiği çeken bir maşa olmuştur. Bunun beynini yıkayanlar tv ekranlarında birilerine tehdit göndermekten de geri kalmıyor. Nasıl bir ülke olduk. Ölüm ucuz, tehdit aleni gel de sev. Trabzon’daki rahibin ölümü ses getirmedi. Kendilerini kabul ettirme adına yeni bir eylemle ve Türkiye’nin gündemine oturdu. Onlar ne kadar karanlıkta kalsalar bir gün kirli yüzleri ile adaletin karşısında hesap vereceklerdir. Zaman onun da ilacı.. Yalnız ben değil, benden önce binlerce bilim adamı, düşünür, filozof, edebiyatçı, şairin söylediği, “insanlık her şeyden önce gelir” özlü sözünü özümsemek lazım. Herkes insanlığın üstüne titremiştir. “Yaratılanı severim yaradan ötürü”den güzel bir şey mi olur? Yazılacak elbette çok şey var. Ama söylenecek son bir şey varsa demokrasiyi insan haklarının erdemiyle buluşturduğumuz gün ve de devletin varlığına güven verdiğimiz zaman, vicdanımızın sesini duyarak, ülkede başka bir tat, başka bir mutluluk alacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.