Konuk Yazar
8 Nisan 2010
Sıra gecesinden babalığa
Her karşılaşıldığında selamlaşma, hal hatır soruşma, birbirlerinin isteklerini imkan ölçüsünde yerine getirme, komşu kadın ve çocuklarına ayrı bir itina, hürmet ve şefkat gösterme sıra gecelerinin bizlere öğrettiği görgü kurallarıydı.
Böyle bir ortamda yetişerek babalığa adım atarlardı Urfalı gençler. Bu geleneğin içinde var olan ağırbaşlı ve sabırlı olmak, peygamberler şehri olarak bilinen Urfa’ya acaba burada yaşadığı söylenen bu yüce kişilerden beri mi süregeldiği çok defa beni düşündürmüştür. Kendi kavmini Allah dinine davet ettiği halde oğullarını ikna edemeyen baba Hz. Âdem bunların en ilkiydi. Baba olmanın en acı halini yaşamıştı. Biri öldüren, diğeri ölen iki çocuğa sahipti. Kabil kıskançlık yüzünden kardeşi Habili öldürmüştü. Bunların tufanda boğulmalarıyla yaşadığı acıya sabırla katlanan bir yüreğe sahipti.
Peygamberlerin atası olarak bilinen Hz. İbrahim daha gençlik yıllarında gerçeği bulmuştu. Babasını ikna edememesine, türlü türlü cezalarla karşı karşıya kalmasına rağmen inancından vaz geçmemiş, doğruyu büyük bir inançla savunmuştu. O da bir baba olarak imtihandan geçirilmişti. Kendisinden, oğlu İsmail’i Allah yoluna kurban etmesi isteniyordu. Baba-oğul bunu kabullenmişlerdi ki Allah İsmail’i bağışladı, sonunda baba-oğul yeryüzünün en şerefli atası oldular.
Sabır timsali Hz. Eyyub, mal mülk ve evlat sahibi iken, malı, mülkü, sağlığı ve bir de biricik oğlu elinden alınarak imtihan edildi. Ama o yine sabredenlerdendi.
Şüphesiz ki en yüce baba örneği peygamberimizdi. O, babaların en hayırlısıydı. “Erkek, aile efradının çobanıdır”, “En hayırlınız eşine ve çocuklarına en lütufkâr davrananınızdır” buyurarak insana baba olmanın sorumluluğunu hatırlatmıştı.
Din büyüklerinin, tarihe geçmiş ünlü kimselerin, Urfa’da yaşamış sufi ve evliyaların veya yiğit kişi ve kahramanların hayatları, bunların olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâyeler sıra gecelerini süsleyen edebi unsurlardı. Dini konuların büyük bir bölümünü Peygamberimizin hayatından, tutum ve davranışlarından kesitler oluştururdu. Uyarıcılık görevinin bir gereği olarak bizlere en güzel tavsiyelerde bulunmuş olan Hz. Muhammed’in, özellikle torunları Hasan ve Hüseyin’e karşı sevecen davranması ve onlarla çocuklaşması temalı hadisler, Urfada babaları, çocuklarını sevgi, merhamet ve şefkatle ama şımartmadan yetiştirilmesi, onlara eşit davranılması, aralarında adaletin gözetilmesi konusunda terbiye etmiştir.
Bugün sıra geceleri eski niteliğini kaybetmiş olmakla birlikte, kaynağını geçmişte bu ortamdan alan, insanı insan yapan temel tutum ve davranışlar, bir gelenek halinde hâlâ devam etmektedir.
Konu-komşu, baba-evlat ilişkilerine ait kavramlar henüz anlamını yitirmemiş, bir anlam kaymasına uğramamıştır.
Medyanın sorumsuzca maddeci görüş açısından devamlı sunduğu, yapay değerlerin ön plana çıktığı; insanların kendilerini, sahip oldukları maddeyle, mal-mülk ve parayla ifade ettikleri bir hayat tarzı henüz sıra gecelerinin kurduğu bu temeli yıkamamıştır.
Baba yine evin reisi; samimi, şefkatli ve güçlü bir yürek; çocuklar ve gençler de yine babalarından para ya da pahalı hediyeler yerine sevgi, şefkat bekleyen bir gönül taşımaktadırlar.
Sıra geceleri Urfalı gençlere öğretmiştir ki: Baba olmak kolaydır, ama babalık yapmak zordur. İşte böyle insanı ve insanlığı keşfeden bir okuldur sıra gecesi kurumu.
————————–
—————————
Kadayıf: Künefe.
Şıllık: Bir tür cevizli ya da fıstıklı katmer.
Küncülü akıt: Susam ve pekmezle yapılan bir tür akide tatlı.
Şire: Üzümden özel işlemlerle yapılan, pestil, çekçek, kesme, sucuk, muska gibi tatlı çerezlerin genel adı.
Daş ekmeği: Kızgın sac üzerine cıvık mayalı hamurun dökülmesi ile elde edilen küçük ekmekciler ile ceviz ya da fıstık ve şerbetten oluşan bir tür tatlı.
Palıza: Su veya süt ve nişastayla yapılan, şerbeti servis yapılırken üzerine dökülen, tepside bekletilerek domndurulmuş muhallebi, paluze.
Mırra: Kavrulmuş ve iri çekilmiş çekirdek kahvenin gümgüm’de (güğüm) kaynatılıp başka bir gümgüm’e süzülmesi ve dinlendirilmesi işleminden sonra tekrar süzülmesi ve hel (kakule tohumu) konularak kaynatılmasıyla elde edilen bir tür telvesiz acı kahve. Mırra mutlaka kulpsuz fincanlarda ikram edilir.
Tolaka: Avuç içine saklanan para veya yüzük gibi şeylerin kimde olduğunu bilme ve kaybedenin eline kemer veya burulmuş ve ucu düğümlenerek top haline getirilmiş havlu, atkı gibi şeylerle vurma esasına dayanan bir oyun.
Yüzük-fincan: 5-10 fincandan birinin altına saklanan yüzüğü bulma esasına dayanan ve karşılıklı iki grup tarafından oynanan bir oyun.
Çan çekiç Üzerinde çeşitli işaretlerin bulunduğu tavla zarı büyüklüğündeki birkaç zarla, bir sini üzerinde oynanan, çeşitli prensipleri olan bir oyun.