İbrahim Halil Okuyan
20 Temmuz 2006
Göçmen kuşların orijinal ötüşlü, tipik duruşlu kuşları olan leylekler; yıllar öncesinde Urfa’mıza da gelir, minare tepelerinde, kubbelerde, Elektrik direklerinin uygun yerlerinde yuvalarını yapar, “lak-lak”larıyla ortalığı şenlendirirlerdi.
Yıllar oldu görmüyoruz, Öğrendik ki; leylekler pek uzağa gitmemişler, Karacadağı mesken tutmuşlar. Karacadağ köy ve mezralarına gidenler onlara bol bol rastlıyorlarmış.
Bu bizim için müjdeli bir haber oldu. Gidip gördük, ötüşlerini dinledik, anaların ve yavruların uçuşlarına gönül verdik.
Halk tarafından sevilen, korunulması amacıyla “Hacıleylek” sıfatı da yakıştırılan güzel doğal süslerinden birisi, halkın yaşlıları bazı yaramaz çocukların tasallutundan onları korumak için uyarılarını yapıyorlar, sevgi aşılamağa çalışıyorlar.
Aynı paralelde bir çaba gösteren Siverek ılçe Tarım Müdürlüğü de Karacadağ’a serpiştirilmiş 50 köy muhtarına birer mektup göndererek leyleklerin korunması için çaba gösterilmesini istemişler. Doğanın bir parçası olan faunanın, floranın korunması için uyarıların yapılması her bakımdan gerekli ve isabetlidir.
şehrimizin değişiminden , dönüşümünden ve gürültüsünden etkilenerek bizi terk’den kuşların her biri leylekler gibi böyle bir yerde toplanabilselerdi ne kadar güzel olurdu. Kuşların birçoğu nereye gittiler, bilemiyoruz. Bizim gördüklerimizi keşke çocuklarımız, torunlarımız da görebilseydi ne güzel olurdu.
Urfa’ya mahsus diğer önemli bir değer de ceylânlarımız. 1970 li yıllarda nesli tükenmek üzere iken Ceylânpınar TıGEM’de koruma altına alınan, sonraki yıllarda sayıları biraz artınca kontrollü olarak bir miktarı doğaya salınan ceylanlarımız da Payamlı nahiyesi dağlarında özgürce geziyorlar.
Köylü ve çobanların kontrolünde olan bu hayvanlara avcıların tasallutu halinde Çevre ve Orman müdürlüğü haberdar edilecek ve motorize ekipler zarara meydan vermeyecek bir hızla müdahaleyi sağlayacaktır.
Ceylânların yeterince çoğalması ile eskiden olduğu gibi Tektek dağları ve Ceylânpınar ovaları ceylânlara tabii mekânlar haline gelecek.
Eskiden olduğu gibi yine “Nesil tüketici bir avcılık” değil de Tektek dağlarında “sınırlı bir av turizmi”ne imkân verilebilecek. Ama gözümüz korktu. Zira hiçbir konuda eğitimimiz tamam değil… “Var denilince öldürüyoruz” yine bir nefeste yüzlerce ceylân vurulursa o çok üzüldüğümüz zamanlara döner, “ah vah” ederiz. Her işde dönüp dolaşıp aynı yere gelmek de hoş değil. Hiçbirşey kazandırmıyor bize… ınşallah sınırlı veya sınırsız bu ceylân avcılığından vazgeçilir. Zira doğal hayat kendi kanunları içerisinde zaten herşeyi dengeli bir şekilde bulunduruyor. Bunun içine insanoğlunun ayrıca bir “av tüketimi” katması herşeyi bozuyor ve işte istemeyen sonuçlar bu şekilde ufkumuzu karartıyor.