Köşe Yazısı

“Küllü Şeyin Yerciu İla Asıhı”

İbrahim Halil Okuyan

İbrahim Halil Okuyan

Tüm Yazıları Gör

Hızır;
Türk, İslam ve Ortadoğu inançlarında adı geçen bir Peygamberdir.

Hıdır
veya Kıdır olarak da söylenir.

Zor
anlarında insanların yardımına koşan, başkalarının kılığına bürünebilen,
olağanüstü özellikleri olan bir peygamber.

Ölümsüzlüğü
aradığı söylenir.

Dua
ettiğinde veya verdiği bir elma yenildiğinde kısır kadınların çocuğu olur.

Bilgelik
ve Hikmet sahibidir.

İnsanlara
yardımcı olan kutlu bir kişidir.

Başı
sıkışan iyi insanların yardımına koşar.

Kuran-ı
Kerim’de adı doğrudan geçmez.

Peygamber
olduğu da belirtilmez fakat bu yönde işaretler vardır.

Sümer
kökenli bir kişi olduğu da iddia edilir.

Sümerlerden
beri var olduğu öne sürülmektedir.

Sümerlerdeki
“Hasısatra” ile aynı kişi olduğu düşünülebilir.

Ölümsüzlük
suyunu içtiği için ölüp yeniden dirilebilir.

Elbiseleri
yeşildir.

Bu
anlamda doğayı simgeler.

Hızır
Ata da denir.

Havada
dolaşır, su üstünde yürür.

Kılıktan
kılığa girebilir.

Doğadaki
varlıklara söz geçirebilir.

İnsanlara
göründüğünde kendini tanıtmadığı müddetçe kimse onun gerçek kimliğini bilemez.

İnsanları
sınavdan geçirir,

Bazen
bir derviş,  bazen bir yoksul kılığına
bürünür.


olduğunu söyler, iyilikle karşılık verenleri ödüllendirir,  tam tersine kendini kovup açlığını
gidermeyenleri cezalandırır.

Türk
mitolojisinde savaşlarda kurt kılığına girip öndere veya komutana görünür.

Yaraları
iyileştiren ilaçlar yapar veya içeriklerini tarif eder.

Bazen
kör olarak tarif edilir ama göze ihtiyacı yoktur,  Çünkü o kalp gözüyle her şeyi görür.

Bir
padişah Hızır’ı görmek istiyordu.

Bir
gün bunun için tellallar çağırttı,

“Kim
bana Hızır’ı gösterirse onu armağanlara boğacağım” dedi.

Birçok
oğlu uşağı olan Fakir bir Adam bu işe talip oldu.

Karısına
dedi ki:

“Hanım
ben Padişaha Hızır’ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsaade alacağım.

Bu
kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para
alırım

Kırk
günün sonunda Hızır’ı bulamayacağım için benim kelle gider,  ama siz rahat olursunuz”

Adamın
karısı kanaatkâr biriydi.

“Efendi
biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye,

Bundan
sonra da idare ederiz vazgeç bu tehlikeli işten” dedi.

Ama
adam kafaya koymuştu.

Padişaha
gidip Hızır’ı bulacağını söyledi.

Bunun
için kırk gün izin istedi.

Hızır’ı
bulmak için koşuşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için Sarayın
ambarından tonlarca yiyecek, içecek ve nakit para aldı.

Bunları
evine teslim edip kırk gün ortalıktan kayboldu.

Kırk
günün bitiminde padişahın huzuruna çıkıp her şeyi itiraf etti:

‘Benim
aslında Hızır’ı falan bulacağım yoktu,

Ailece
sıkıntı çekiyorduk Hızır’ı bulacağım diye sizden Dünyalık almak istedim” dedi.

Padişah
buna çok kızdı:

“Padişahı
kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi?” diye bağırdı.

Adam
da her şeyi göze aldığını söyledi.

Bunun
üzerine padişah yanında bulunan üç veziriyle görüş alış verişinde bulundu.

Birinci
Vezire sordu:


Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?


Efendimiz, bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp çengellere asalım.

Bu
sırada peyda olan, nurani, aksakallı bir ihtiyar vezirin sözleri üzerine söyle
dedi:

“Küllü
şeyin yerciu ila asıhı”

Padişah
ikinci vezirine sordu:


Bu adama ne ceza verelim?


Hükümdarım bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım.

Biraz
önce ansızın ortaya çıkan ihtiyar yine

“Küllü
şeyin yerciu ila asıhı” dedi.

Padişah
üçüncü vezire sordu:


Ey vezirim sen ne dersin, beni kandıran bu Adama ne ceza verelim?


Padişahım bana göre, bu Adamı Affedin.

Size
yakışan, sizden beklenen budur.

Bu
adam önemli bir suç isledi.

Ama
sanıldığı kadar da kötü biri değil.

Çünkü
çoluk çocuğunun rahatı için kendini feda edebilecek kadar da  iyi yürekli.

Nurani
İhtiyar yine söze karıştı:

“Küllü
şeyin yerciu ila asıhı”

Bu
defa padişah o yaşlı zata yöneldi:


Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?

İhtiyar
cevap verdi:


Senin birinci vezirinin babası kasaptı.

Onun
için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti.

Yani
Aslını gösterdi.

İkinci
vezirin babası yorgancı idi.

Yorgan
yastık, yatak yüzlerine yün, pamuk vb doldururdu.

O
da babasına çekti.

Üçüncü
Vezirin ise Babası da Vezirdi.

O
da Soyuna çekti, Büyüklüğünü gösterdi.

Benim
söylediğim söz “Herkes Aslına (Soyuna) Çeker” demektir.

Vezir
istersen (üçüncü veziri göstererek) işte Vezir,

Hızır
istersen (kendini göstererek) işte Hızır,

Bu
Adamı Mahcup Etmemek İçin Sana Göründüm, dedi ve kayboldu.

Kıssadan
Hisse

İnsanlar
kendilerini geliştirmekle,

Okumakla,  öğrenmekle ya da çok gezmekle aslından farklı
bir kimliğe bürünemezler.

İlla
ki kendi soyuyla benzer özelliklere sahip olurlar.

Bunlar
iyi özellikler olabileceği gibi, kötü özellikler de olabilir.

Ne
kadar nefret edilirse edilsin yapacak bir şey yoktur.

Ne
kadar törpülenirse törpülensin,

Genetikte
olan özelliklerin tamamıyla yok edilmesi mümkün olmadığından,

Her
türlü Atalarımızın dediğine gelinir,

Kısaca
“Armut Dibine Düşer.”

1.041 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazısı

“Küllü Şeyin Yerciu İla Asıhı”

İbrahim Halil Okuyan

İbrahim Halil Okuyan

Tüm Yazıları Gör

 


 


Hızır;


Türk, İslam ve Ortadoğu inançlarında adı geçen bir Peygamberdir.


Hıdır veya Kıdır olarak da söylenir.


Zor anlarında insanların yardımına koşan, başkalarının kılığına bürünebilen, olağanüstü özellikleri olan bir peygamber.


Ölümsüzlüğü aradığı söylenir.


Dua ettiğinde veya verdiği bir elma yenildiğinde kısır kadınların çocuğu olur.


Bilgelik ve Hikmet sahibidir.


İnsanlara yardımcı olan kutlu bir kişidir.


Başı sıkışan iyi insanların yardımına koşar.


Kuran-ı Kerim’de adı doğrudan geçmez.


Peygamber olduğu da belirtilmez fakat bu yönde işaretler vardır. Sümer kökenli bir kişi olduğu da iddia edilir.


Sümerlerden beri var olduğu öne sürülmektedir.


Sümerlerdeki “Hasısatra” ile aynı kişi olduğu düşünülebilir. Ölümsüzlük suyunu içtiği için ölüp yeniden dirilebilir.


Elbiseleri yeşildir.


Bu anlamda doğayı simgeler.


Hızır Ata da denir.


Havada dolaşır, su üstünde yürür.


Kılıktan kılığa girebilir.


Doğadaki varlıklara söz geçirebilir.


İnsanlara göründüğünde kendini tanıtmadığı müddetçe kimse onun gerçek kimliğini bilemez.


İnsanları sınavdan geçirir,


Bazen bir derviş,


Bazen bir yoksul kılığına bürünür.


Aç olduğunu söyler, iyilikle karşılık verenleri ödüllendirir,


Tam tersine kendini kovup açlığını gidermeyenleri cezalandırır.


Türk mitolojisinde savaşlarda kurt kılığına girip öndere veya komutana görünür.


Yaraları iyileştiren ilaçlar yapar veya içeriklerini tarif eder.


Bazen kör olarak tarif edilir ama göze ihtiyacı yoktur,


Çünkü o kalp gözüyle her şeyi görür.


Bir padişah Hızır’ı görmek istiyordu.


Bir gün bunun için tellallar çağırttı,


Kim bana Hızır’ı gösterirse onu armağanlara boğacağım” dedi.


Birçok oğlu uşağı olan Fakir bir Adam bu işe talip oldu.


Karısına dedi ki:


“Hanım ben Padişaha Hızır’ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsaade alacağım.


Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para alırım


Kırk günün sonunda Hızır’ı bulamayacağım için benim kelle gider, ama siz rahat olursunuz”


Adamın karısı kanaatkâr biriydi.


“Efendi biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye,


Bundan sonra da idare ederiz vazgeç bu tehlikeli işten” dedi.


Ama adam kafaya koymuştu.


Padişaha gidip Hızır’ı bulacağını söyledi.


Bunun için kırk gün izin istedi.


Hızır’ı bulmak için koşuşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için Sarayın ambarından tonlarca yiyecek, içecek ve nakit para aldı.


Bunları evine teslim edip kırk gün ortalıktan kayboldu.


Kırk günün bitiminde padişahın huzuruna çıkıp her şeyi itiraf etti: ‘Benim aslında Hızır’ı falan bulacağım yoktu,


Ailece sıkıntı çekiyorduk Hızır’ı bulacağım diye sizden Dünyalık almak istedim” dedi.


Padişah buna çok kızdı:


“Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi?” diye bağırdı.


Adam da her şeyi göze aldığını söyledi.


Bunun üzerine padişah yanında bulunan üç veziriyle görüş alış verişinde bulundu.


Birinci Vezire sordu:


– Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?


 


– Efendimiz, bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp çengellere asalım.


Bu sırada peyda olan, nurani, aksakallı bir ihtiyar vezirin sözleri üzerine söyle dedi:


Küllü şeyin yerciu ila asıhı


Padişah ikinci vezirine sordu:


– Bu adama ne ceza verelim?


– Hükümdarım bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım.


Biraz önce ansızın ortaya çıkan ihtiyar yine


Küllü şeyin yerciu ila asıhı” dedi.


Padişah üçüncü vezire sordu:


– Ey vezirim sen ne dersin, beni kandıran bu Adama ne ceza verelim?


– Padişahım bana göre, bu Adamı Affedin.


Size yakışan, sizden beklenen budur.


Bu adam önemli bir suç isledi.


Ama sanıldığı kadar da kötü biri değil.


Çünkü çoluk çocuğunun rahatı için kendini feda edebilecek kadar da İyi yürekli.


Nurani İhtiyar yine söze karıştı:


“Küllü şeyin yerciu ila asıhı”


Bu defa padişah o yaşlı zata yöneldi:


– Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?


İhtiyar cevap verdi:


– Senin birinci vezirinin babası kasaptı.


Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti.


Yani Aslını gösterdi.


İkinci vezirin babası yorgancı idi.


Yorgan yastık, yatak yüzlerine yün, pamuk vb doldururdu.


O da babasına çekti.


Üçüncü Vezirin ise Babası da Vezirdi.


O da Soyuna çekti, Büyüklüğünü gösterdi.


Benim söylediğim söz “Herkes Aslına (Soyuna) Çeker” demektir.


Vezir istersen (üçüncü veziri göstererek) işte Vezir,


Hızır istersen (kendini göstererek) işte Hızır,


Bu Adamı Mahcup Etmemek İçin Sana Göründüm, dedi ve kayboldu.


Kıssadan Hisse


İnsanlar kendilerini geliştirmekle,


Okumakla,


Öğrenmekle ya da çok gezmekle aslından farklı bir kimliğe bürünemezler.


İlla ki kendi soyuyla benzer özelliklere sahip olurlar.


Bunlar iyi özellikler olabileceği gibi, kötü özellikler de olabilir.


Ne kadar nefret edilirse edilsin yapacak bir şey yoktur.


Ne kadar törpülenirse törpülensin,


Genetikte olan özelliklerin tamamıyla yok edilmesi mümkün olmadığından,


Her türlü Atalarımızın dediğine gelinir,


Kısaca “Armut Dibine Düşer.”


 


Saygılarımla.


 


İbrahim Halil Okuyan


İnşaat Yüksek Mühendisi


28.Nisan.2012 Şanlıurfa


 

954 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir