Mehmet Göncü
8 Ekim 2014
Normal
0
21
false
false
false
MicrosoftInternetExplorer4
Kıymetli
okuyucularım, rahmetli hacı babam bu günkü yazımın konu başlığındaki “Kaşık
yarası geçmez, kılıç yarası geçer” sözünü bizlere devamlı nasihat şeklinde
söylerdi.
Bir
gün kendisine sordum;
-Hacı
baba, bu sözün ne anlama geliyor?
Bana
şöyle bir açıklama yaptı:
Bu
sözü iyi açıklamam için ilkin insan davranışlarına etki yapan önemli faktörleri
incelememiz gerekiyor.
Bunları
şöyle sıralayabiliriz:
1-Genel
ve özel eğitim-öğretim
2-Çevre
ve aile olgusu
3-Genetik,
yani kalıtım yolu ile geçen davranışlar
İlk
ikisi değişim kuralına tabidir. Üçüncüsü ise değişmezlik kuralına bağlıdır.
Yani
bir adamın göz ve ten rengini değiştirmek nasıl mümkün değilse, kalıtım yolu
ile geçen bazı pozitif ve negatif davranışlar da değiştirilmez.
Bu
davranışların nicelik ve niteliklerinin neler olduğunu zaman içerisinde sizler
yaşayarak öğreneceksiniz”
Bu
bağlamla ilgili olarak; rahmetli babam, genetik yatkınlığa ve negatif uygunluğa
örnek olarak da; “Behil, yani cimrilerden ve muhannet, yani yaptığı iyiliği
başa kalkanlardan da uzak durun” derdi.
Cimrinin
ikramını asla kabul etmeyin. Çünkü cimrinin yapacağı ikram da gözü vardır.
Ayrıca
cimrilik tedavisi olmayan kötü bir hastalıktır. Bu nedenle; cimri de şeref ve
itibar da olmaz.
Muhannet,
yani yaptığı iyiliği sürekli başa kalkanların da size iyilik asla yapmalarına
fırsat vermeyin.
Çünkü
bu gibiler yaptıkları en ufak bir iyiliği dahi ölünceye kadar başınıza
kalkarlar. Bu sebeple çok üzülürsünüz ve onurunuz da çok zedelenir.
Hakikaten
zamanla hayat yolculuğunda öyle negatif kimselerle karşılaştım ki, babama yüzde
yüz hak verdim.
Sevgili
okuyucularım, bu hususta ilimiz Urfa’da anlatılan ve yaşanmış çok ibret
alınacak örnek bir olay var;
Adamın
biri Urfa’da çarşıda gezerken, aniden yağmur bastırır.
Adam
yağmurdan ıslanmamak için bir sığınak ararken, elinde şemsiyesi olan bir
tanıdığına rastlar.
Şemsiyeli
şahıs, kendisini çağırır, şemsiyenin altına girmesini sağlar ve böylelikle bir
nebze de ıslanmaktan kurtulan şahıs şemsiyeli tanıdığına teşekkür eder. Bir
müddet sonra ayrılır.
Aradan
günler ve aylar geçer. Ne var ki bu şemsiyeli şahıs nerede bu adamı görse
yağmurlu günü hatırlatarak, “Ben olmasam o gün çok ıslanacaktın” diyerek
yaptığı iyiliği başa kalkar.
Netice
de adam bu başa kalkmalardan o kadar ızdırap duyar ki, bir gün Balıklıgöl’de
rastladığı şemsiyeli şahsın gözü önünde elbiseleri giyinik bir halde suya atlar
ve ıslanır.
Gölden
çıkar ve şemsiyeli şahsa, “O gün senin şemsiyen olmasaydı bu kadar ıslanmazdım.
Ben şimdi ıslandım. Bir daha yaptığın iyiliğini başıma kalkma” der.
Buna
benzer bir öyküyü de, “Diyet” isimli bir hikâye romanıyla Ömer Seyfettin kaleme
almıştı.
Özetle;
Rahmetli babamın; “Bu gibi kimselerin ikramlarını ve iyiliklerini kabul etmeyin
ama elinizden geliyorsa siz onlara hem ikramda bulunun, hem de iyilik yapmaya
çalışın.” nasihatini aklımdan hiç çıkarmadım.
Onun
dediği gibi davranmaya özen gösteriyorum.
Bu
hususta en güzel sözü de, Hacı Bektaşi Veli söylemiştir:
“Sen
yaptığın iyilikleri kesinlikle unut, sana yapılan iyiliği ise asla unutma”
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok
olması dileği ile kalın sağlıcakla…