Bülent Okutan
29 Ocak 2007
1974 Yılıydı. Her yıl olduğu gibi yaz tatillerinde ailemin beni gönderdiği yer ızmir’deydim. Rahmetli Dedemlerin evi ise ızmir Körfezine en hakim semtlerden Eşrefpaşa’daydı. Öğretmen emeklisi dedemin o günlerde akşam eve elinde bir tomar Mavi Defter Kaplama Parşömeni ile geldiğini hatırlıyorum. Yine çok iyi hatırladığım ise o zamanlar şimdiki gibi renk renk defter kaplama kağıtlarının olmadığıydı. Sadece iki renk kap kağıdı vardı. Mavi ve kırmızı. Hava kararmadan evde hummalı bir faaliyet başladı. Dedem ayağının altına koyduğu bir sandalye ile evdeki tüm ampulleri bu mavi kağıt ile kaplıyordu. Dayanamayıp bunu niye yaptığını sordum. Yanıtı ilginçti ; Yunan Uçakları bombalamak için bizi görmesinler Ardından akşam saatlerinde evin salonunda ki Siyah-Beyaz Blaupunkt Marka Televizyonun önünde ki yerlerimizi aldık. ılk haberde Başbakan Ecevit’i Televizyona gelişinde yapılan karşılama görüntüleri vardı. Karaoğlan’ı açık renk takım elbisesinin içinde renkli gözleri gülerek bakan, Türkiye’nin en genç TRT Genel Müdürü karşılıyordu. Az sonra Ecevit açıklamasına geçti ; Tüm Türkiye nefesini tutmuş bu haberi izliyordu. Karaoğlan sözlerine şöyle başladı ; “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a indirme ve çıkarma harekatı başlamış bulunuyor. Barışı getirmek için adaya gidiyoruz” Ve o akşamın ardından hava saldırısı ikazı için çalan sirenler korkulu günlerimizin bir parçası oldu. Onu ilk olarak gördüğümü en iyi hatırladığım gün o gündü dediğim kişi, ısmail Cem’di. Sosyoloji ve Siyaset Bilimleri konusunda en yüksek tahsili yapmış, Türk Siyasetinin en kibar ve dürüst yüzü. O da ne yazık ki asrın vebası, kanserin kurbanı oldu. Kendisine çok yakışan özellikle Dışişleri Bakanlığı döneminde, gittiği Avrupa toplantılarında bile Avrupalılar arasında göze batan bir insandı, duruşu, zarafeti, kibarlığı ile. Çok değil kısa bir süre önce onu yine şöyle bir aklımdan geçirmiştim. şu Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının başlangıç sürecinde. Kafamda o koltuğa kimleri oturtabilirim sorusu vardı. ınanırmısınız aklıma ilk o gelmişti. Ama artık amansız hastalık onu iyice pençesine almıştı. “Çok geç” dedim sonrasında. Geçtiğimiz gün cenaze törenini haber bültenlerinden izlerken spikerin cenazeye Yunanistan’dan eski yöneticilerin katıldığını da söylemesi üzerine bir an duraksadım. Taa Yunanistan’dan onun için, son görevlerini yapmak için geliyorlardı. Aniden gözlerimin önünden bir film şeridi geçti. Dedemin ampullere mavi kağıt geçirmesi, ızmir’in karanlık geceleri, yerimizden fırlatan hava saldırısı ikaz sirenleri, ısmail Cem’in TRT girişinde Ecevit’i karşılaması ve o çocuk aklımla, gözlerim gökyüzüne kenetlenmiş bizleri bombalamaya gelecek Yunan Savaş Uçaklarını arayışım. Yıllar sonra o uçaklar gelmişti işte. Ama savaş için değil. Ege’ye barışı getiren ısmail Cem’in cenazesine onun Yunan dostlarını taşımak için. Ne kadar ilginç değil mi. Bürokrasi ve siyaset yaşamı Yunanlılarla bir savaş ortamında başlamıştı. Öldüğünde ise o savaş ortamını kaldırmış barışı sağlamış bir insandı. Ve ülkesine savaş uçaklarını değil, barış uçaklarını getirmişti. Rahat Uyu Türk Siyasetinin Aydınlık, Gülen Yüzü…