Mahmut Çepoğlu
6 Haziran 2007
“Karanlık” dedimse size karanlıkları anlatmayacağım. Biz aydınlığı ararken karanlıklara mum yakmanın erdemini anlatmak lazım. Çünkü mutlaka karanlıklar, aydınlığa yenilecek günü bekler. Söylem bir şiir kitabının ismi ınsanın yaşamı şiir duyarlılığını kendiliğinden ortaya çıkarıyor. Yazılanlar edebiyatın denizinden alınan bir tas su gibidir.
Bakın şair karanlıkları aydınlatan güneşine nasıl sesleniyor. “karanlık gecelerimi aydınlatan güneşsin/ yapayalnız ömrümde biricik ve tek eşsin. Yaşamam sana bağlı , hayat kaynağımsın benim. / sen yaşadıkça aldığım nefessin” deyip devam ediyor. Bu mısraların yaratıcısı Mehmet Bozan, Urfalı bir hemşerimiz.
ılk kitabı ve şiirde bir uğraş verme çabasında. şiirin bir takım kelimelerle bir şeyler yazma gayreti olduğunu bilerek sarılmış kaleme. Yaşamda gördüğü çarpıklıkları, düzensizlikleri, eksiklikleri, aymazlıkları yazmadan edememiş.
Kelimelerle sözün özünü, sözün erdemini sunma çabasında. şairin tek becerisi dili ve kelimeleri en iyi şekilde kullanmaktır. Yoksa kullanılmamış söz yok ama farklı kullanımlar farklı imgeler, ses ve biçim kimi şiire renk ve güzellik kattığını bilmekte yarar vardır.
Kitabına karanlıklar ismini vermişse de öyle içi karanlık değil. ınsanlar bir karanlık kuyuya düşmeyi görsün. Karanlık bir beyne laf anlatmaya kalkışın, karasevdaya düşmüşe sorun karanlığı. Karahaberi alana bakın. Karagözün yaradığı yürekleri düşünün. Ve daha nice karalar bu karaların yanında hiçtir. Düşündüren, kimi zaman güldüren ironilerle hicivleştirmiş şiirleri var. Bazen hızını alamayıp şiirsel bir anlatımla eleştiri dozunu bile yükseltmiş.
Modası geçmiş diyeceğim şiirlerle çağdaş modern şiir bir arada tutmak uğraşında. Okudukça nostalji yapmış oluyor insan. Kaçakçı şiiri ile bir nehir gibi şiiri akarken kimi dörtlüklerle vecizelerle karşımıza çıkıyor. “yaşıyoruz” şiirinden. “kıskanma hazır bu, bir halı değil. / şeker kutusunda gördüğün tuzdur. / bizim geçinmemiz pahalı değil / hayatımız bile sudan ucuzdur.”
Sayfa aralarında Pir Sultan abdalı, Karacaoğlanı, kimi zaman Yunus Emre’yi bulmak mümkün. Nazımca mısralar, Ahmet arifçe dağ rüzgarında bilenmiş sözler….şiir elbette insanların yüreğini hoşnut tuttuğu kadar; kederlendiren, öfkelendiren, direnmeye ve özgürlük mücadelesini insan yüreğine enjekte eden bir anlatımdır. Ressamın fırçası, heykel tıraşın elindeki keski, şairin kalemi ve dili.… Kendini zorlayarak böyle bir mecburiyeti girmesine anlam vermiyorum. Bazen nesire vararak şiirlerle sesini yükseltirken bir bakarsın Hayyam olmuş mısralarla karşına çıkıyor. “Ben” /sürekli vermeden alıyorsun / almak üzerine kurulmuşsa dünyan/ sana göre senden başka ben yoktur/ bende de ben yok, eğer sen yoksan.”
“Her mısra şiir değil her şiir yazan şair olamaz” düşüncesiyle her insanın şiir yanı olduğunu da unutmamak lazım. Söz sıra geldiğinde bazen tarihin sararmış yaprakları arasında unutulmaya yüz tutmuş bir şairden bir beyitle başlar. Bazen bu dörtlüğü ardından bir nehir gibi akar gider.
Mehmet Bozan; kafasını hayli yorduğu belli. Hancı şiirine nezire de bulunmuş. Hancı şiirini bizler okul yıllarında öğretmene yazardık. Bozan da “Kenanlardan bir paşaya” göndermelerde bulunmuş. Hızını almayıp Köroğlundan esinlenmiş, “bensen selam olsun” deyip kesmiş. ışsiz gemi adlı bir şiirle de Yahya Kemal’ı anımsamış. Okuduğunuzda sizi düşündüren mısralar gibi sizi güldüren; hicivli, esprili, nükteli şiirlerde var.
Urfalı olur da Urfa’yı mısralarına aktarmasına, doğup büyümek havasını kokladığı, gezdi sokaklardaki izdüşümleri yazmak elbette bir mecburiyet. Biraz bakarsız kendine yön vermezken Urfa çiğköftesine mezar taşına yapıştırılmasını istiyor. “çiğköfte yoğurup yiyin siz / bir parça da mezar taşıma yapıştırın / tavana yapıştırır gibi / taaa… ortadan.” Aslında bir Türkiye panoraması çizmek istiyor. Alışa geldiğimiz söylemlerden farklı bir renk bir üslup verme çabasında. Kendini çok zavallı bir konuma koyarak, sağdan soldan bir şey anlamadığını söyleyerek. Kendine göre bir hayat felsefesi çizmektedir. Zaten farklı düşünmese şair olmazdı dersek yerinde olur.
şairi bal arısı, şiiri uçurumda açan bir çiçek olarak kabul edersek tüm zorluklara göğüs germenin göstergesidir şiir. şiir yaşamı kolay görünse de zorlu sıkıntılı bir yoldur. Ne her yazılan, ne her okunan şiirdir. şiirde ses uyumu, içerik, imge, simge ve benzetmelerle süslenmesi şiire tat verir. Okuyucuya tat vermek şairin görevidir.