Av. İzzet Doğan
18 Mayıs 2021
Urfa’nın mahalle yolları çok dardır. Çocuktum. Bir gün o dar mahalle yollarından bir insan seli geçti. O insan seli, o kalabalık, sokağa sığmıyor gibiydi, ucu bucağı yoktu.
Sordum. Kasap Emin’e tuzak kurulmuş ve hançerle vurulmuş, hastanede kan kaybından ölmüş dediler.
Peki kimdi bu “Kasap Emin”.? Öğrendim; bir kabadayı.
Kabadayılıktan önce Osmanlı döneminde külhan beyi varmış. Şimdiki kuşak belki bilmez diye külhanın; hamamın altında bulunan, hamamı ve suyunu ısıtan, kapalı ve geniş ocak olduğunu, külhanbeyinin ise; kendilerine özgü giyinişleri ve konuşma biçimleri olan, başıboş ve haylaz takımından kimse, kabadayı, serseri, hayta kişilere denildiğini belirtelim.
Kabadayı ile mafya biri birinden farklıdır.
Kabadayı; mahallede kötülüklere karşı koyan, yiğit, iyiliksever, yardımsever insanlar olarak tanınır. Durumdan vazife çıkarıp kendilerini mahallenin namusunu korumaktan ve düzenini sürdürmekten sorumlu sayar. Çevredeki insanların sorunlarına racon keser, sorunları çözmeye çalışır. Gereğinde zenginden alıp yoksula verir, kendilerine göre adil kararlar alır, gerektiğinde kavga etmekten, vurmaktan, vurulmaktan çekinmezlerdi.
Kabadayı, büyüklerine karşı çok saygılı, ciddi, güvenilir ve mütevazi kişilerdi. Parayla pulla zengin olmakla işleri yoktu. Ancak aralarında barbut oynatan, mano toplayan ve haraç alanlarda olurdu.
Devletle de işleri olmazdı. Sınırlı da olsa mahalle karakolu ve jandarması ile tanışırlardı.
Genellikle bilek gücüyle kavga ederlerdi ama hançer, ustura taşıyanları da vardı.
Kabadayılık döneminden sonra mafya dönemine geçmeden bir ara dönem olarak “baba”lar dönemi başladı. Babalar en büyük baba “Don Carlioni” gibi parasal işlere önem verdiler, kendi alanlarında iş adamı bile oldular. Kaçakçılık ve kumar, gazino işletmeciliği gibi alanlara da el attılar. Kabadayılar yalnızdılar ama babaların tetikçileri vardı. Kabadayıların karakol ile ilişkileri varken babaların üst düzey bürokratlarla ilişkileri başladı.
Babalar döneminden sonra örgütlenen mafyanın kabadayı ile ilgisi yoktur. Mafya liderinin silahlı korumaları vardır. Ayakta durabilmek, adamlarına ve bazı kişilere para ödeyebilmek, parayı konuşturarak iş yapabilmek için yurt içinde veya dışında büyük ekonomik güce sahip olmaları zorunludur. Bu nedenle ihalelere de girerler, ticari faaliyetlerde de bulunurlar, bazen adları uyuşturucu ticaretine de çek-senet tahsili ve benzeri kirli olaylara da karışabilir. Villalarda yaşar, otomatik silahlarla pusu kurabilir, kadınları bile öldürebilirler. Kolluk güçleri ve siyaset ile iç içedirler.
Son mafya haberleri arasında Kolombiya’dan Türkiye’ye bir gemi dolusu kokain gönderildiği, bir iktidar milletvekilinin ricası ile iktidarı eleştiren Fevzi İşbaşaran’ın kemiklerini kırıncaya kadar dövülmesi, servet çapında kazanç transferleri iddiaları vs var.
İşte yukarıdaki farklardan ötürü kabadayılar sevilir. Yeşilçam filmlerindeki kabadayı tiplemesini halk alkışlardı. Urfa’da halk Kasap Emin için yas tutmuştu. Bazı kabadayılar için ağıtta yazılmıştır.
Urfa da en bilinen ağıtlılardan biri Nezif’in ağıtıdır. Nezif, yiğit, güçlü-kuvvetli, cesur, iyi kalpli, zenginlerden aldıklarını fakirlere dağıtan, dost canlısı, mazlumların hakkını bileğinin gücüyle alan bir delikanlıdır. Urfa Kurtuluş savaşında gönüllü Jandarma olarak görev yapmıştır.
Halkın sevdiği kabadayı Nezif için yakılan ağıtın sözleri şöyle başlar;
“Yaylalar içinde Erzurum yayla/ Şehirler içinde ne hoştur Konya/ Nezif’i vurmuşlar ağlasın Urfa.”
Ayrıca, Abdo’nun ağıtı ve Arap Reşo’nun oğlu Mehmet’in de ağıtı meşhurdur.
Mehmet’i bana göre kabadayı diye tanımlayamayız. Onun öyküsü başka, temeli önce kan davasına dayanıyor sonrası daha değişik. Ama adına ağıt yakılmış ve bu ağıt türkü olmuş. Sözleri şöyle başlıyor;
“Cabur dağdan kuş geliyor/ Mavzer sesi hoş geliyor/ Bölük bölük giden asker Geri dönmüş boş geliyor.”
Yeri gelmişken bir çocukluk anımı daha anlatayım. Urfa’da Yıldız Meydanında halk evlerinden yetişen ve halk tarafından sevilen Mustafa Dişli adlı tanımış bir kişi bir partinin seçim konuşmasında:
“Ben babamdan başkasına babo demem” diye dinleyicilere sesleniyordu.
O tarihte bir kısım Urfalıların babo dedikleri kişi sırtlarında bile taşıdıkları Vali Kadri Eroğan’dı. 7-8 kişiyi öldüren Arap Reşo’nun oğlu Mehmet’in son vukuatından sonra saklandığı mağaranın yeri belirlenince Vali Kadri Eroğan askeri kuvvetle Cabır yakınlarında gizlendiği mağarayı sarar ve Mehmet’i yakalarlar. Mehmet’in atına vali Eroğan biner ve Mehmet’i de elleri atın kuyruğuna bağlı olarak şehre getirir. Hükümet konağının balkonunda da Mehmet’i teşhir edip halka yuh çektirir. Mehmet yargılama sonucu idama mahkûm olur ve Adana’da idam edilir.
Suç işleyen biri yasada varsa idam edilir. Ama idam mahkûmu olsa bile yargılanmamış birinin Amerikan kovboy filmlerinde görüldüğü gibi atın kuyruğuna bağlanması, elinde kamçı taşıyan ve şaklatan hukuk okumuş bir vali tarafından halka teşhir edilmesi hem insan haklarına aykırı ve hem de etik değildir.
“Millet plan değil, pilav istiyor” sözleri ile de ünlü olan vali-milletvekili Eroğan ayrıca TBMM’deki Anayasa Mahkemesinin kuruluşu hakkındaki görüşmeler sırasında:” Bütün senatör ve milletvekilleri ön avluda Meclis binasının dibine dizilsinler ve hep birlikte Meclis’in duvarına işesinler!” demişti. (Bknz:” Sistemin Sigortası” Erdal Şafak. 3 Mayıs 2005, Sabah Gazetesi)
Bir Urfalı köşe yazarının övdüğü o vali unutuldu ama idam edilen Mehmet için yazılan ağıt halkın dilinde türkü oldu.