
K. Eren Akalın
28 Mart 2009
Urfa’da bizler için hayat, Kazım Koyuncu’nun son çığlığı gibiydi Çağla, tıpkı duyamadığımız senin çığlığın gibi;
İşte gidiyorum bir şey demeden,
Arkamı dönmeden,
Şikayet etmeden.
Hiçbir şey almadan,
Bir şey vermeden,
Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum….
Biz zaten kana çok aşinaydık bu coğrafyada, hele kadınların öldürülmesine, tek tek alıştırılmıştık daha çocuk yaşımızda. Bizler için şerefti katil olmak; katil olurduk ‘namus’ için, verirdik namlunun ağzına insanlığımızı, basardık tetiğe. şeref olurdu, şan olurdu bize. ınsanlığımızı tüketmişiz kimin umurunda!
Fakat hiçte öyle olmadı Çağla. Gel gör ki biz alışkın değildik bir kızın sevildiği için öldürülmesine. Yılmaz Odabaşı gibi, ezberimiz bozulmuştu, afallamıştık, ne hissedeceğimizi bile bilemedik ilk anda. Hayatlarımıza açılan koca oyuklardan su aldı yaşamlarımız., denizin dibini boyladık birer birer.
Sana isabet eden her bıçak darbesi, bu kentinde böğrüne saplandı seninle. Seninle birlikte öldüğümüzü bile fark edemedik uzunca bir süre Sen bunu hiç bilmeyeceksin ama, ardında kalan yaşamlara, ıstırap ekildi sen ölünce.
Tahmin etmek güç değil Çağla, beyaz önlüğünle beklerken seni ailen, sen beyaz kefenle ayrılıyorsun bu şehirden.. Beceremedik, olmadı, yaşatamadık seni. Biz kendimizi misafirperver bilirdik, koruyup kollayamadık seni.
Hepimizde senden bir parça var artık Çağla , hepimiz biraz seniz , aslında hepimiz artık sensiziz. Yatağın cennet olsun.