İbrahim Halil Okuyan
6 Mart 2008
Günümüzde her insanın bir iş sahibi olması, helalinden kazanıp yemesi ve ailesine yedirmesi hoş karşılanmış, takdir edilmiştir. Meşru olmayan yollardan elde edilen kazançlara iyi gözle bakılmamıştır. Hangi dinden olursa olsun, insanın bir sahibi olması ve alın teri ile kazanarak geçimini sağlaması arzu edilmiştir. Bunun dışında elde edilen kazanç normal sayılmamıştır. Ne şekilde olursa olsun para gelsin diyen iş sahipleri cemiyetin itibar edilen kişileri olmaktan çıkmış, helal kazanca sevgi ve saygı ile bakılır olmuştur. Tarihimizde de helal kazanç önemli bir faktördü. Osmanlı Padişahları hiç ihtiyaçları olmadığı halde bir meslek edinerek helal yoldan kazanmak istemişlerdir. Bir çoğu “hat sanatı”nı öğrenerek yazdıkları ile para kazanma yoluna gitmişlerdir. Marangozluk yaparak kazanmak isteyenler vardır. Bunun en olumlu örneği Padişah II.Sultan Abdülhamit olup en helal rızık olarak mesleğinden edindiği para ile mutlu olmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.) ise gerek yaşayışı ve gerekse hadisleriyle çalışan insanları övmüş, bir işle geçinmelerini tavsiye etmiştir. “Veren elin alan elden hayırlı” olduğu her zaman söylenegelmiştir. ınsanların helâl yoldan kazanıp geçimleri ile meşgul olmaları arzu edilmiştir. Gerekli-gereksiz şekilde ele avuç açmalar toplumda iyi karşılanan bir hareket değildir. Müslüman daima çalışıp kazanan kişi olmalıdır. Tarihin her çağında hep çalışan insanlar makbul sayılmışlardır. ıslâmi prensipler insanın üretici olmasını ve çevresinin bundan faydalanmasını öngörmüştür. Dilenme “Ayıp” sayıldığı için geçmişte atalarımız bunun da yolunu bulmuşlar, Camilerde “Sadaka taşları”nı devreye sokmuşlardır. Buna göre sadakayı (Parayı) veren ve alan biribirini görmemekte, sadaka çukurumsu bir taşa bırakılarak ihtiyaç sahiplerinin istifadesine sunulmaktadır. ıhtiyacı olan da bu parayı alıp ihtiyacına sarf etmektedir. Zamanla bu usul tarihe karışmış, “dilencilik” ortaya çıkmıştır. Bugün Zabıtanın takibi sonucu ortaya çıkan paralardan anlaşıldığına göre “Dilencilik”, yapabilen için “Kârlı bir Zenaat” haline gelmiştir. Ortaya çıkarılan tapu senedi ve Banka cüzdanlarından anlaşıldığına göre de Dilenciler birer iflas etmeyen tüccar garantisine kavuşmuşlardır. Ki bu iş vergilendirilemediği için takibi gerektirir. Bu tip insanlar sömürü düzeni kurarak halkı aldattıkları için de Zabıta’nın takibinde olmalıdırlar. Bilhassa dinimizin mukaddes saydığı günlerde işlerinin en kazançlı (!) günlerini yaşayan bu garip(!)lere iyice dikkat edilmelidir. Dilenmez fakirlerin ihtiyaçlarını ve onların hayatlarını da elbetteki göz önünde bulundurmak lâzım. Yoksa bu afet önü alınmaz bir hal alır gider.