İbrahim Halil Okuyan
26 Ocak 2007
Kimsenin dalgasına taş atmayı düşünmeyiz ama bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasında alanları hatırlatmakta fayda umuyoruz. Ülkemiz kendi halinde bir “huzur adası” olmasına rağmen Ortadoğu ülkelerinde olanlar ve döndürülen dolaplar bizi de etkilemekte, Milletçe uyanık olmamızı gerektirmektedir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dünyada tek süper güç olarak kalan (veya kendini öyle sayan) Amerika Birleşik Devletleri (ABD), gözdesi ısrail’i korumak ve kendi gayrimeşru emellerini gerçekleştirmek için dünyaya ve özellikle Ortadoğu’ya sataşmağa başladı. Rusya’nın boşalttığı Afganistan’ı güya Talibandan kurtarmak için işgal etti. Sonra da Irak’a saldırarak sözde demokrasi getirmek(!) gayesi ile bu güney komşumuzu hakimiyeti altına aldı. Aslında iştihası petrole idi. ıngiliz’i de yanına almış olarak şimdi bunun paylaşımını yapıyorlar. Saddam’ın idam kararını da aldırıp uygulattırdıktan sonra 11 Eylül olayından itibaren bahanesi olan “El Kaide”yi takip ettiğini söyleyerek 2007 icraatına da girişti ve Somaliyi bombardımana başladı. Tabii Onun çömezi olan ısrail de boş durmuyor Lübnanın altını üstüne getirdiği gibi, ıran ve Suriye’de aynı mel’aneti gerçekleştirmek için ABD’ye zemin hazırlıyor. Tabii zikr’ettiğimiz olaylar yıllardan beri devam ediyor. Bugüne kadar Ortadoğu’da şu Amerika’nın serkeşliği sonucunda bir milyona yakın asker, sivil, çoluk-çocuk kadın öldü. Zayiat halen de devam ediyor ve yalnız Irak’ta günde 50-60 insan ölüyor. Bush’un katilliği diktatör Saddam’a sonsuz rahmet okutacak hale gelmiştir. Irak, Afganistan, Somali bombalarla fiilen ateşin içinde. Tahran ve şam’ın bulunduğu ıran ve Suriye ise ateş çemberine dahil edilmeğe çalışılan ülkeler. Yanan, yakılan bu bölgede bulunan Türkiye bu ateş çemberinden yara almadan kurtulur mu dersiniz? ABD ve AB ülkeleri bizimle dost(!) görünüyor ama içlerinde Sevr’i diriltmek isteyenlerin sayısı az değil ve özlemle bize tuzaklar kurma peşindeler. Bir top, bir füze atımı mesafede yanımıza yaklaşan ateş çemberindeki haşin ısıyı hissetmemek için ahmak, ya da gafil olmak lâzım. Başımıza sarılmak geçirilmek istenen yalnız bir çuval değil, örülmek istenen çoraplar var. Uzun yıllardır çözülemeyen Kıbrıs meselesi, milli misak içinde zikr’edilen Kerkük, Musul, Süleymaniye sorunları, bir türlü bitmeyen, Batılı dostlarımızın(!) körüklediği terör neyin nesidir? Ateş çemberine çekilmemize onlar için yarayacak çengeller değil mi? Biz asla rehavete kapılacak, gaflete dalacak bir bölgede yaşamıyoruz. Bunu hiçbir zaman unutmamalı; askerimizi de, sivilimizi de her zaman, her türlü risk’e hazır bulundurmalıyız. Bize göre çok daha sakin coğrafyalarda yaşayan Milletler evlâtlarını her türlü maddi ve manevi değerlerle kavi tutan ülkelerden ibret almalıyız. Vatan ve Millet sevgisini, vatan için ölmeği, şehitlik ve gaziliği boş şeyler saymamalı, gençlerimize bu ruhu aşılamalı, bu duyguları bir-iki Partinin himayesinden ziyade milli düstur haline getirmeliyiz. Bunları “şovenlik” sayanlara dost gözüyle bakılamıyacağını bilmeyiz. Namık Kemal ne güzel söylemiştir: “Sana senden gelir bir işde ancak dâd lâzımsa, Zaferden ümidin kes gayrden imdad lâzımsa…” “Hazır ol ceng’e eğer ister isen sulh-u salâh…”