İbrahim Halil Okuyan
15 Temmuz 2015
Bayram
deyince aklıma geldi, Şenay’ın bir şarkısı vardı:
“Şu dünyadaki en mutlu kişi,
mutluluk verendir.
Şu dünyadaki sevilen kişi,
sevmeyi bilendir.
Şu dünyadaki en bilge kişi,
kendini bilendir.
Şu dünyadaki en soylu kişi,
insafa gelendir.
Bütün dünya buna inansa, bir
inansa hayat bayram olsa.
İnsanlar el ele tutuşsa,
birlik olsa, uzansak sonsuza.”
Ne
güzel günlerdi hep coşku ile söylerdik.
Bu
güzel dileklere katılmamak mümkün mü?
Bayramların
bir başka güzelliği de dostların hatırlanması olmalı.
Eskiden
babam bayramlarda arkadaşlarına bayram tebriki atardı, bayram tebrik zarfları
da daha küçük olurdu.
Öyle
özel kartlar olmazdı.
Kartvizit
arkasına duygular yazılırdı.
Hatta
babamın bayramınızı kutlular lafını hatırlarım.
Kutlar
değil kutlular yazardı.
Benim
için gelen cevaplardaki pullar ilginç olurdu.
O
zamanlar pullarda her şehrin resimleri olurdu onları ıslatarak yırtmadan
çıkarırdım ve biriktirirdim.
PTT
bayram tebriklerine özel fiyat uygulardı.
Durumu
iyi olanlar telgraf çekerdi.
Telefonla
şehirlerarası kutlama zordu hatta imkânsızdı.
Sonra
teknoloji arttı hazır kartlar yaptırıp dostlara postalamaya başladık, pulada
ihtiyaç kalmamıştı artık.
Derken
SMS yollama devri başladı ve devam ediyor.
E-maille
tebrik yollamak daha çok imkân yarattı.
Böylece
dosyalarımıza bayram tebriki yanında hayatla ilgili birtakım görüşleri de
iletmek imkânı doğdu.
*
Can Yücel’e ait “FARK ETMELİ İNSAN” şiiri ile
Bayramınızı en iyi dileklerimle kutluyorum, geleceğimizin çok daha iyi ve barış
dolu olacağı inancıyla saygılar sunuyorum.
“Farkı
fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen…
Bir
damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne
karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere
nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu
çok geniş görünen dünyanın, ahrete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark
etmeli.
Henüz
bebekken ‘Dünya benim!’ dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken
de aynı avuçların ‘her şeyi bırakıp gidiyorum işte!’ dercesine apaçık kaldığını
fark etmeli.
Ve
kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın
yeteneğini fark etmeli sonra.
Azrail’in
her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan.
Hayvanların
yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir
sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Yaratılmışların
en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.
Gülün
hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde
kedi, köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını
fark etmeli.
Eşine
‘seni çok seviyorum!’ demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında
asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o
beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin
ve bereketin, sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte
gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden
doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan
göbeğini fark etmeli.
Fark
etmeliyiz çok geç olmadan.
Ömür
dediğin üç gündür, dün geldi geçti, yarın meçhuldür…
O
HALDE ÖMÜR DEDİĞİN BİR GÜNDÜR, O DA
BUGÜNDÜR.
Saygılarımla.