İbrahim Dülger
22 Mayıs 2008
Bir toplumu yok etmek veya ona egemen olmak istiyorsanız geçmiş ile bağlarını koparıp kültürel mirasını yok etmekle bu amacınıza kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Savaş yapıp kan dökmek çoğu zaman çözüm yolu olmayabiliyor bir kültürü yok etmede. Aksine bu saldırı toplumu birbirine sıkı sıkıya bağlayan ve direnme gücünü arttıran bir etki yaratabiliyor, Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında ve sömürgecilere karşı direnen ulusların tepkisinde görüldüğü gibi.
Toplumun yazılı bellekleri olan kütüphanelerde; Hristiyan skolastizminin kıyımına uğrayan Eski çağda Roma, Yunanistan ve Anadolu’da, Müslümanların ilk dönemlerinde putperestlik sayıp yaktırdığı ıskenderiye’de. Moğolların Alamut kalesinde, Harran, Bağdat’da, Osmanlıların Anadolu Türkmenlerinin direnişini kırmak için Bektaşi-Alevi tekkelerinde, Cumhuriyet döneminde; kapatılan tekke ve zaviyelerde, 1946’lardan sonraki dönemlerde Köy Enstitülerinden başlayıp diğer iktidarlar döneminde devam eden; geçmişi aydınlatan kitapların yakılıp yok edilişleri gibi…
Müzelerini, arşivlerini yok etmeli geçmişle bağlarını sağlayan. Bugün müzelerimizde olması gereken önemli kültür varlıklarının çoğu yağma ve talan sonucu yurt dışına kaçırılmış, pazarlanmışken, il merkezlerimizde ancak var olan müzelerimize, toplum olarak değer vermeyişimiz, geçmiş ile bağlarımızın olmayışından değil mi sizlerce ?
”Birkaç taş parçası ve kandil” diye gezerken bile önemsemeyip üstünkörü baktığımız eserlerin insanlık kültür mirasının bir parçası olduğunun bilincine varamayışımızdan bence…
Binalar, surlar, köprüler, su kemerleri, tapınaklar ve benzeri yapılar. Çoğu yok şimdi Çarşı, pazar, pasaj, yol meydan, alışveriş merkezi niyetine yok etmişiz çoğunu. Yüzyıl önceki fotoğraflarda görülen Yakubiye’deki görkemli Manastır’ın yok edilişi gibi…
Başka ülkelerde Türk kültürünün eserlerinin yıkılıp yok edilişine de öfkeleniriz hani. Eserlerimizi yok ediyorlar, izlerimizi siliyorlar diye. Sanki onların ve bize ait kültürlerin Anadolu’da izlerini bırakmışız gibi. “Bu eski köhne evin yerinde ne güzel lokanta olur, dükkan olur” der yıkarız hemencecik. “Önemli olan para, geçmişte neymiş”, ”her şey olacağına varır” kaderci mantığıyla gelişmiş ülkelerin hegemonyasında kalırız bu anlayışla.
Veya dostlar alışverişte görsün misali korumaya aldığımız binalardaki restorasyon rezaletlerine ne demeli? Bilim haline gelen bu konuda aceleyle yapılan yenileşme çalışmaları, tarihi binayı yok ederken, birkaç duyarlı vatandaş ve uluslararası kuruluşların tepkisi duyulur. Geçmişi yaşatmak bilincinden yoksun toplum ve yığınlar suskundur her zaman olduğu gibi..
Restorasyonu yıllardır bitirilemeyen Mahmut Nedim Konağının Kurtuluş Müzesi olarak hizmete sunulması, Sayın Valimizin Urfa’ya yaptığı en büyük hizmetlerden biri diye düşünülürken, Urfa’yı işgal eden Fransızlarla yapılan çatışmalarda duvarda açılan 88 yıllık tarihsel belge değerinde olan kurşun izlerinin yetkili ancak bu konularda bilgili olmayan yönetici tarafından kapatılması, geçmişin öneminin toplumun geleceğindeki yerinin kavranmamasından olsa gerek.
Öğretmenlik yaptığım yıllarda Urfa kurtuluşunun belgeleri olarak öğrencilerime gösterdiğim tarihsel kanıtların kapatılmasına üzüldüm Sayın Cihat Kürkçüoğlu’nun, Sabri Dişli, Uğur Beyazgül’ün duyarlılığı, yerinde müdahalesi sonucu bu yanlışın önüne geçildi.
Urfa’nın yüzyıl önceki fotoğraflarını içeren Yıldız Sarayı albümlerinin kamuoyuna sunulması için gösterdiği 20 yıllık mücadele için Cihat Hocama ve bu çabalara destek veren Rektörümüz Prof.Dr. ıbrahim Halil Mutlu’ya şükran borçluyuz.
Bu fotoğrafları konuyla ilgili yöneticilerin izlemesini tavsiye ederim.
Osmanlı devletinin son dönemlerinde tutulmaya başlanan nüfus kayıtları, yönetim ve mahkemelerle ilgili arşivlerin önemi çok büyüktür. Bunlara da gereken önemi vermediğimiz ortadadır. Bodrumlarda, kanalizasyon borularının geçtiği ortamlarda dağınık ve düzensizdir. Olası bir yangın veya sel gibi bir durumda kurtarılmaları pek mümkün olmayacaktır. Geçmiş yıllarda yaşanan olaylarda belgeler yok olmuş veya yok edilmişti.!?
Aile kütüğümüzün olduğu Viranşehir’e bir vesile ile gittiğimde Nüfus Müdürlüğüne uğradım. 1930’lu yıllarda vefat etmiş, çok merak ettiğim dedemin nüfus kütüğündeki fotoğrafını görmek istediğimi söyledim. Görevli memur ilgi gösterdi, memnuniyetle dedi. Yetkili görevliye isteğimiz iletildi. Kızgın ve birazda öfkeli ancak bana da saygı göstererek bunun mümkün olamayacağını ifade etti. Neden olarak da birkaç yıl önce Kuruma vekâleten atanan müdürün pek de fazla yer tutmayan eski arşivleri tutanak tutup yaktığını, bu duruma kendisinin de üzüldüğünü belirtti.
Öfkelenmemek elde değildi. Son 100 yılın tarihi sayılan belgeler, Cumhuriyetin ilk yıllarına ait ilçe ile ilgili eski kayıtlar yoktu artık. Bunların kime ne zararı vardı? ılerde tarihçiler için hazine sayılacak belgeler yok edilmiş, benim gibi geçmişini merak eden birinin masum bir dede, nine fotoğrafı görme isteği engellenmişti.
Nasıl açıklanacağını bilemiyorum.. Ancak, yasalarımızda kültür mirasını yok edenlere verilebilecek her hangi bir ceza yok mu?
Arşivler, yapılar gibi tescillenmediği için kültür mirası sayılmıyor mu?
Verilecek cezaların yok edilen bu belgeleri geri getirmeyeceği ortada. Geçmişimizle ilgili kültür mirasının yok edilmesi, toplum olarak hepimizi köksüz bir ağaca, benliğini çok çabuk yitiren bireylere dönüştürür.
Eski Kentimin etrafını saran surlar, açık göz birilerinin yaptığı konutların temel taşı olurken, Balıklıgöl’de taziye evlerinin bitişiğinde; tescilli, aslı fotoğraflarda sabit, eski yıkık yapının gelir getireceği öngörüsü ile ortadan kaldırılıp, işyeri yapılmaya çalışılması, yetkililerin kültürel mirasın önemini kavrayamamasından kaynaklanmaktadır.
Altındaki mağaralar ve karstik oyuntuları ile başlı başına korunması gereken doğal bir varlık olan kalenin bitişiğindeki Çift Kubbenin üzerindeki kayalığın, yapılan yüksek beyaz duvarlarla anıt mezarları (Çüt Kubbe) gölgelemesine, doğallığını bozmasına karşıyım.
Ulu cami saat kulesini gölgeleyen yüksek yapılı binalar ve kebap dumanı tüten bacaların, belediyece neden uygun duruma getirilmediğini, durmadan sökülüp yapılan yüksek kaldırımlara harcanan paralarla açıklamak mümkünken, Eski kent dokulu yapıların yanı başında fayans ve granit taşlarla kaplanan yapılara izin verilmesini anlamak mümkün değil.
Divan yolu caddesi ve Köprübaşı’ndaki tescilli iki eski taş yapı; köhne, kaderine terk edilmiş hali ile bir punduna ve ya iktidar değişikliğine denk getirilip devasa bir binaya mı dönüşmeyi bekliyor?
Bu işin uzmanlarından oluşan Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca kültürel miras olarak tescillenmiş, 70 yıllık Eski Kız Meslek Lisesi binasının Sayın Valimizce yıktırılıp, gelir getirecek işyerlerine dönüştürme ısrarını; yaratacağı trafik yoğunluğu ve bazılarımızda var olan olumlu, olumsuz anıların yok olacağı kaygısıyla anlayamıyorum.
Geçmişte binanın karşısında özgün bir Urfa Konağı bulunuyordu. Dönemin Valisi tarafından yıktırılıp yerine Cebeci ışhanı yapıldı. O güzelim yapı yerinde kalsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Kültürel mirasımızın ana öğelerinden biri olan eski kent dokusuna acımasızca verdikleri zarardan dolayı, ilk kazmayı vuran Valileri, 12 Eylül caddesini açıp onlarca mimarî özellikli evi yıkması nedeniyle atanmış Belediye Başkanını duyarlı bireyler olarak kültürel mirasımızı yok ettikleri için affedemiyoruz.
Bir 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor bayramını kutlarken, bir bölümü dindarlaştırılıp usu doğmalarla bunaltılan, bir bölümü de çok kötü batı taklitçiliğiyle öz değerlerinden uzaklaşmış, umut bağlanan Gençliğimiz: Hızla gelişen teknolojinin nimetlerinden bolca faydalanıp, kendi toplumunun gelecekteki yaşayacağı karmaşa ve bunalımlardan bi haber, kazanmaya çalışmak için girdiği sınavlarda seçenekler içinde cevabı arayıp bulma telaşı ve sıkıntısıyla, içine düştüğü durumun nedenleri için kafa yoramazken, yormazken, Cumhuriyetin emanet edildiği gençlik görüntüsünden uzak görünmektedir.
Ülke toplumu olarak; ekonomi, güvenlik, işsizlik, gelecek kaygısı, kültürel değerlerin önemsenmemesi, etnik, dinsel bölünmelerin, çatışmaların yarattığı kargaşa ve karabasandan kaynaklanan; Yaşadığımız Toplumsal Alzaymir’dan (unutkanlık, bunama) kurtulmamızın en sağlıklı yolu; bilinçli ve kültürel zenginliklerle dolu ülke şartlarına uyan bilimsel köklü bir eğitimin vakit geçirilmeden sağlanmasıdır. 19.05.2008
(ıletişim Cep: 0 536 980 66 64/[email protected])