Mehmet Göncü
21 Haziran 2017
Kıymetli okuyucularım, çok değil, 40-50 sene evveline kadar da devam ediyordu, bazı Urfa evlerinde sevap için eşkili üretilip, konu komşuya dağıtma geleneği..
Efendim, bilinen bir gerçektir. Bölgemiz sıcak iklimi üzüm yetiştiriciliğine çok elverişli bir konumdadır.
Bu nedenle; Atalarımız bölgemizde çok çeşitli üzüm türleri yetiştirmişlerdir.
Bunlardan “Besni” üzümü, Siverek, Diyarbakır “Şire” üzümü, Mardin’in ve Urfa’nın ülke çapında tanınan bazı güzel üzüm türleri vardı.
Aklımda kaldığı kadarı ile; Şanlıurfa’da şu üzüm çeşitleri yetişirdi. İlk yaz “Tehennevi” olgunlaşırdı. Ardından “Külahı, kabarcık, karakabarcık, Çiloreş, Tılgören, Hatun parmağı, Azezi, Gül gülü ve Siyah Gelin boğan gibi türler vardı. Bizim ailenin Karaköprü’de, Kızlar ve Maşuk köylerinde üzüm ve fıstık bağları vardı. Yazın daha ziyade Karaköprü’deki bağlarda “Hayma” kurarak mevsimi geçirirdik. Karaköprü köyünün batısında ki Akpiyar (Pınar) su kaynağından merkeplerle içme suyu getirme işi biz gençlere düşerdi.
Hey gidi günler hey.. Yeminle söylüyorum; Rahmetli bibim Zeliha’nın çırpı ateşinde pişirdiği kazan kebabını ve burcu burcu kokan bazlama ekmeğini, yemeğin yanında yenilen Urfa yeşil isotunun lezzetini hiçbir zaman başka bir ortamda tadamadım desem abartı olmaz.
Ne acı ki şimdi bu yerlerde artık bağ yetiştirilmiyor ve o üzüm çeşitleri de yok oldu gitti. Galiba üzüm asmaları bizlere biraz küstüler!
Eskiden şarkılara, türkülere konu olmuştu “Urfamızın dört etrafı bağlık bahçelik” diye… Şimdi bu bağ ve bahçelerin yerleri gecekondularla doldu.
O devirde üzüm o kadar çok yetişirdi ki Urfa’da. Hatırlıyorum amcam, Hacı Bakır kendi yetiştirdiği üzümü kamyonlarla Diyarbakır’a gönderir halde sattırırdı. Ben görmedim ama aile büyüklerinden duydum. Rahmetli dedem Şıh usta Ramazan efendi de, beslediği asil atlar için damlar dolusu üzümü kışın yedirmek üzere ambarlara koyarmış..
Neyse, biz gelelim yazımızın konu başlığına..
Yukarıda bahsettiğim üzüm çeşitlerinden biri olan olgunlaşmış kara üzümden yapılırdı. “Eşkili” dediğimiz turşu içeceği..
Taylarla (Büyük sepet) kara üzüm evlere getirilir. Mahalleli kadınlar imece usulü evin hanımına yardıma gelirler, üzümler saplarından ayrılır, yıkanır, adam boyundaki küplere doldurulur. Küplerin en üst bölümlerinde de üzümün sapları konur, küplerin kapağı hava almayacak şekilde kapatılır ve ağızları sıvanırdı. Küpler, Zerzembe’de bulunan saman, kurutulmuş kepek vs. ile küpler yarıya kadar alt kısmından itibaren bu metaryelere gömülür, takriben kırk gün bekledikten sonra küpün kapağı açılır. Fermente olmuş üzüme belli ölçüde tuz atılır ve bir müddet sonra süzülen bu üzüm suyu artık kara üzüm renginde eşkili olmuştur. Bu suya yeterli miktarda iğneyle delinmiş, yeşil Urfa isotu atılır. İşte bu elde edilen küplerle eşkili de hayır için isteyene ve komşulara bikir veya sulandırılmış vaziyette dağıtılırdı.
O devirde bağı olan hemen hemen her Urfalının evinde, dağıtmak için eşkili bulunurdu. Eşkili tutmakta bir beceri isterdi. Rahmetli Hacı Bakır amcamın eşi Rahmetli Hacı Emine bibimle Rahmetli Mehmet Nuri amcamın eşi Zeliha hanımın tuttukları eşkililer, aile ve komşular arasında çok beğenilirdi.
Şimdi ne o kadar üzüm mevcut, ne de o eşkiliyi yapacak hanım var.
Şimdi ne yazık ki insani ve ahlaki değerler erozyona uğramış ve tabir caizse eşkilinin çöpe atılan kısmı bile aranır hale gelmiştir.
İyi biliyorum. Halen eşkili yapabilecek kadar üzümü ve bağlı olan kimseler var. Var olmasına var ama gel gör ki, Atalarının davranışlarındaki o cömertlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhu kendilerinde yok.
Bu manada; ne acı ki; bencillik toplumun büyük bir bölümüne egemen olmuş vaziyettedir.
Kıymetli okuyucularım. Yazımın içeriğinden de anlamışsınızdır.
Benim özlemim eşkiliye değil, o dönemde yaşamış atalarımızın insani ve ahlaki değerlerinin güzelliğindedir.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…
14.7.2015/Mehmet Göncü (Arşivden)
Mehmet bey. Maalesef eski ve güzel geleneklerimizi modernite karşısında ortadan kaybolmaya başlamıştır. Yine yazınızda belirttiğiniz gibi maalesef Hz. İbrahim’in torunları olarak misafirperverlik ve cömertliğimizi de yitirtik. Kısaca Urfa’lı olmanın gerektirdiği hasletlerimizi kaybediyoruz. Yeni nesiller bu eski ve güzel geleneklerimizi ancak hikayelerde dinleyecekler. Ne kadar acı bir durum. Siz büyüklerimiz yeni nesillere zaman zaman bu eski ve güzel geleneklerimizi yazılarınızda veya sohbetlerinizde konu edinirseniz bir nebze de olsa koruma şanşı bulabiliriz. Kaleminize sağlık.