İbrahim Dülger
6 Aralık 2006
Halk arasında, yeni doğacak çocuklar için anne ve babaya yapılan temenni mükemmeldir. “Kız olsun, oğlan olsun, mühim değil, eli, ayağı düzgün olsun yeter.” Böylelikle doğacak bireyin kendi kendine yetmesi, hayatını kazanması, üretime katılması dilenmiş olunur. Özürlülük veya engellilik; kişinin uzuvlarının, organlarının tamamen veya kısmen kullanılmama durumudur. Genetik, doğum, akraba evliliği, yanlış tedavi ve bakım, çocuk felci, bebeklikte kundaklama sonucu kalça çıkığı, yüksek ateş (Havale geçirme) sırasında yanlış uygulama, menenjit, trafik kazaları, iş kazaları (maalesef toplumumuzda oranı yüksek) terör olayları ve mayınlı bölgelerde patlama, deprem gibi nedenlerle oluşabilmektedir. Özürlü vatandaşlarımızın sayısının resmi 8,5 milyon, saklı tutulanlarla birlikte 10 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayı nüfusumuzun % 15’i civarında olup, azımsanmıyacak miktardadır. Yapılması gerekenler; Engellilerin gizlenmeleri, yardımlarla yaşatılmaları yerine, eğitilerek normal bir birey gibi toplum içinde üretken olarak başkalarına yük olmadan yaşamalarının sağlanmasıdır. Bu; saygın, onurlu yaşamak isteyen engellilerin de en büyük isteğidir. Maalesef toplumumuzun bazı kesimlerinde engellilik; acınılacak durum ve yardıma muhtaçlık, aileye ve topluma yük gibi değerlendirilmektedir. Bazı ailelerde özürlü çocuklar; sürekli evde tutulmakta, bazılarında horlanıp ezilmekte veya bakım evlerine terkedilmekte, bazılarında da engellilik istismar edilerek dilencilik, işçi v.b. şekilde kullanılmaktadır. Öncelikle engelli yurttaşlarımızın eğitimi sağlanmalıdır. Eğitim sonucu daha üretken duruma gelecek kişiler daha kolayca iş bulabilecektir. Ülkemizde engellilerin sadece yüzde 7’si eğitim imkânlarından faydalanmaktadır. Büyük şehirlerimizde son yıllarda engelliler için gerekli olan fiziki alt yapı çalışmaları hızlanmış, bina ve yollarda gerekli düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. şehrimizde ve ilimizde engelliler için; yol, ulaşım, okul, resmi binalar, spor te-sisleri gibi alanlarda düzenlemeler az ve yetersizdir. Bazı yollarda kaldırım basamak yükseklikleri engelli olmayan vatandaşlarımız için bile engel durumundadır. Asansörü çoğu zaman çalışmayan belediye, asansörsüz vilayet binası, okullar, resmi dairelerden engellilerin bizzat faydalanmalarını olanaksız kılmakta, bu alanlarda yapılacak işlemler başkaları tarafından yapılmakta, çocuklar fiziki engeller nedeniyle okula gönderilememektedir. Belediyelere su, TEDAş’a elektrik borcunu, Bağ-Kur işlemlerini yaptırmak isteyen engelli vatandaşlar zorluklarla karşılaşmaktadır. Son çıkarılan Özürlüler Yasası’nda devletin yaptığı düzenlemeler yeterli görünmekle birlikte, pratikte, uygulamalarda; toplumsal anlayış ve duyarlılığın yetersizliği nedeniyle istenen sonuçlar alınamamaktadır. Büyük oranda insanımız; bedeli devlet tarafından karşılanan fizik tedavi, rehabilitasyon hizmetlerinden ve birimlerinden, kullanabileceği yasal haklarından habersizdir. Bir kısım vatandaş da engelliği ailesi için bir ayıp saymakta, hizmetlerden faydalanmama pahasına aile içindeki özürlü bireyi toplum içine çıkarmamaktadır. Çeşitli nedenlerle engelli durumda olan insanlar bizim gerçeğimizdir. Engelli birey sayısının artışını önleyecek her türlü sağlık, sosyal ve fiziki tedbirler alınmalı, topluma katılım ve üretkenlikleri sağlanmalı, insanca yaşamaları için toplum olarak üzerimize düşeni yapmalıyız. Özürlüye acımak değil, üretken kılmak esastır. Unutmayalım ki bizler de bir çok kuralın çiğnendiği, savsaklandığı, trafik, iş hayatı, günlük yaşam, sportif faaliyetlerde, sağlık tedavisinde meydana gelebilecek bir kaza, ihmal olasılığı ile (Ki, ülkemizde yüksek bir olasılıktır) engelli duruma gelebilir, normal yaşantımızı kaybedip çaresiz durumda kalabiliriz. Engellilerin sorunlarını çözmek, onların topluma normal birer fert olarak katılımını sağlamak herkesin üstlenmesi gereken görevdir. Engelliler Günü’nde engelli tüm insanlara az sorunlu, sağlıklı yaşama dileklerimle… 3.12.2006