Ali H. Demir
10 Ekim 2006
Yaşadığımız dünyada olup bitenlere karşı ilgili olmak veya ilgisiz olmak kişisel gayrete bağlı bir şeydir. Yakın çevremizde gördüklerimize karşı ilgi gösterip ne olup bittiğini merak ederek de yaşayabiliriz. Hiç ilgilenmeyip kendi iç dünyamıza kapanarak da yaşayabiliriz. Dışımızdakilere ilgili olmak veya olmamak tamamen bizim elimizde olan bir durumdur. Yaşadığımız yerde etkin veya edilgin bir şekilde yaşayışımızı sürdürürüz. Etkin katılım olaylara seyirci olmamayı getirir. Edilginlik ise sürekli seyircilik rolünü tercih etme durumudur. Hemen her konuda kendimize tercih ettiğimiz role göre yaşamımızı sürdürürüz. Olayların önünde sürüklenmek veya olaylara yön vermek işte bu iki durum kişilerin hayata bakışlarıyla da ilgilidir. Kişilere bu bakışı verecek olan aldıkları eğitimdir. Eğitimi önceki yazılarımızda hep sadece okulda eğitim olarak algılamamak gerektiğini dile getirmiştik. Eğitim kavramı kişinin sahip olduğu her tür potansiyelin geliştirilmesinde kullanılan her türlü yol, yöntem, etkinlik, çalışma olarak algılanabilir. Algılanmalıdır. Bu şekilde algılanırsa eğitim sadece okulun, öğretmenin işi olarak görülmez. Eğitimde bireyler ne kadar çok farklı tecrübe ile karşılaşırsa, ne kadar çok yaşantı zenginliği içine girerse o kadar çok daha iyi gelişir, becerileri güçlenir. Sahip oldukları potansiyel ortaya çıkar. Eğitim topyekün toplumsal yaşamın tümünde ortak bir biçimde algılanırsa etkisi de top yekün olur. Toplum içinde öyle değerler vardır ki toplumda herkes tarafından benimsenir, korunur, gözetilir. Bu değerler insana heyecan verir. Bireyler bu değerler uğruna yaşamaya, mücadele etmeye, fedakarlıkta bulunmaya hazırdırlar. ışte toplum içinde bu tür değerler, idealler oluşturulabilirse ve bu değerler ve ideallerin yayılmasında eğitime önemli işlevler verilebilirse eğitim toplumdaki herkes tarafından büyük bir özveriyle desteklenir. Eğitimi resmi kalıpların içinde bir diploma sahibi olmada tamamlanması gereken bir süreç olmaktan çıkarmak, ona yukarıda saymaya çalıştığım işlevleri yükleyebilmek gerekir. Eğitime bu işlevi verebilmek için ise insanın birey olarak ve toplum olarak çok iyi tanınması gerekir. ınsanın doğası, istekleri, arzuları, yapısı, sosyal ve psikolojik özellikleri tanınmalı ve bu özelliklerle uyumlu bir eğitsel ortam oluşturulabilmelidir. Ancak insan tek başına yaşamadığı için içinde bulunduğu toplumsal yapının özelliklerini de unutmamak gerekmektedir. ınsan içinde yaşadığı topluma bir anda çıkmaz. Toplum yıllar ve yıllar boyu bir arada yaşamanın getirdiği bir takım ortak değerler etrafında birleşmiştir. Dolayısıyla birey, toplum, toplumun geliştirdiği her tür değer sistemi eğitim faaliyetinde dikkate alınmak zorundadır. Tüm bu unsurlar insan yaşamını az veya çok, uzaktan veya yakından mutlaka etkiler. Bu unsurları dikkate almadan yapılacak bir faaliyet toplumsal zeminde kök salamaz. Destek bulamaz. Köksüz, desteksiz bir faaliyet ise toplumsal yaşamın için iğreti durur. Uzun soluklu olamaz. Bu tür faaliyetler toplumsal birlik beraberliği sağlamak yerine çatışma kaynağı olur. Toplum içinde çatışma kaynağı olan her tür faaliyet ise toplumun zayıflamasına, güçsüzleşmesine, kaynakların israf olmasına yol açar. Yöneticilere yönelik kendi tarihimiz içinde öğütler içeren ilk kitapları yazan, bu günkü üniversitelerin ilk çekirdeklerini taşıyan medrese sistemini teşkilatlı bir şekilde ilk defa kurmaya başlayan Selçuklu vezirlerinden Nizam-ül mülk eğitime dair yaptığı çalışmaları yeterince anlamayanlarca dönemin padişahına orduya yeterince önem vermediği yönünde şikayet edilmesi üzerine kendisine durumu soran padişaha size öyle ordular hazırlıyorum ki onların mızrakları çok çok uzaklara kadar ulaşabilecektir şeklinde cevap verdiği söylenir. Evet eğitimle öyle ordular oluşturulmalıdır ki bu orduların silahı kalem, bilgi olsun. Günümüzde böylesi ordulara sahip olan toplumlar gerçek anlamda dünyaya hakim olabilmektedir. Bu tarihi örnek aslında bilginin her dönemde çok önemli bir silah olduğunu gösterir. Bu gün bilgi çağında olduğumuz yönünde bir takım tespitler yapılır. Aslında her dönemde bilgi bir güç olarak sahibine değer kazandırmıştır. Bilgiye sahip olan kişiler her dönemde baş göz üstünde tutulmuşlardır. Belki bu gün bilgiye yapılan vurgu daha bir güçlü hale gelmiştir. Ancak bu vurgu bilginin geçmişte önemsiz bir meta olduğu anlamına gelmez. Geçmişte olduğu gibi bu gün de bilgiye susamış insanlara ihtiyaç vardır. Bilgi ise eğitimle, çalışmayla elde edilebilecek bir unsurdur. Bilginin dolayısıyla eğitimin sahip olduğu önemli yere oturabilmesi için toplumsal yaşamda pek çok desteğe ihtiyaç vardır. Ancak en önemli destek kurumsal yapılar tarafından sağlanmalıdır. Kurumsal yapılar içinde de en büyük kurumsal yapı olan devlet gelmektedir. Toplumda bilgi, görgü, eğitim her yerde desteklenmelidir. Ancak devlet kademelerinde çok daha fazla desteklenmelidir. Toplumda insanlar bilgileri, görgüleri, eğitimleri yani liyakatlerine göre değerlendirilirse ve buna göre kıymetleri takdir edilirse toplumu oluşturan tüm bireyler kıymet verilen bu değerlere yönelirler. Ancak toplumsal alanda yer alan kurumsal yapılar içinde liyakat, bilgi, görgü, eğitim yerine siyasal düşünceler, akrabalık ilişkileri, maddi güç unsurları, gayri resmi ilişkiler, tanıdık, dost, arkadaş veya ortak bir gruba dahil olma gibi kriterler ön plana çıkarsa o zaman bilgi, görgü, eğitim geçer akçe olmaktan çıkar, değer görmediği için kendisine değer verilen yerlere gider. Bu tür olumsuzlukların olmaması için toplumda herkese iş düşmektedir. Ancak kurumsal yapıları oluşturan, işleten kişilere çok daha fazla iş düşmektedir. Zira toplum içinde var olan kurumsal yapılar kişilerin tek başlarına yapamayacakları işleri yapmak için oluşturulmuştur. Bir bakıma bu yapılar toplum içinde var olan her tür toplumsal faaliyetin yürütülmesi amacıyla oluşturulmuş motor gücü elinde bulunduran önemli noktalardır. Motor gücün arızalı olması toplum aracının da yoldan çıkmasına yol açar. Motor gücünün sağlam olması topluma ve toplumu oluşturan bireylere güven verir. Onlara yol gösterir. Rehberlik yapar. Eğitimi de böylesi önemli bir güç haline getirebilmek için eğitim sistemini oluşturan, işleten ve düzenleyenlere büyük işler düşmektedir. Eğitime dair yazılarda buluşmak dileğiyle. Selam ve sevgiler.