Ali H. Demir
9 Ekim 2007
Eğitim sektörü ülkemizdeki en büyük ve en önemli sektörlerden birisi. Devletin bütçesinde özellikle son zamanlarda en fazla pay eğitime ayrılıyor. Bu durum eğitime büyük önem verildiğinin bir işareti olarak algılanıyor. Kamu yöneticileri bu konu üzerinde hassasiyetle duruyorlar. Bu kadar önemli bir sektörde yapılması gereken işleri yerine getiren kişilerin nitelikleri, bu niteliklere dair yapılacak değerlendirmeler ayrı bir önem taşıyor. Toplumun sahip olduğu kaynakların büyük çoğunluğunu tüketen bir alanda yapılacak çalışmaların, harcanacak çabaların boşa gitmemesi gerekiyor.
Eğitim faaliyetini yerine getiren personelin niteliklerine dair değerlendirme yapabilmek için elde veri olması bir zorunluluktur. Veri olmaksızın yapılacak bir değerlendirme değerlendirmecileri doğru sonuçlara dolayısıyla da doğru kararlara götürmez. Eğitim faaliyetini yerine getiren personelin niteliklerine dair değerlendirme yapılması, yapılacak değerlendirmenin yararları üzerinde mutlaka ciddiyetle durulması gerekiyor.
Eğitim faaliyeti herkesin yapabileceği bir iş değildir. Hani iş arayanlara ne iş yaparsın diye sorulunca ne iş olursa yaparım diye cevap verirler ya işte eğitim böyle herkesçe yapılabilecek bir faaliyet değildir. Ülkemizdeki uzun vadeli planlamada yaşanan büyük eksikliklerin getirdiği bir takım zorunluluklardan dolayı dönem dönem neredeyse her önüne gelen eğitimci kimliği ile sisteme dahil edildi ama çok şükür artık bu tür garipliklerle karşılaşmıyoruz.
Eğitim özellikle son zamanlarda bir bilim dalı haline gelmiştir. Bilim dalı haline gelen bir alanın kendine özgü kuralları, ilkeleri, yöntemleri, araçları vardır. Bu kurallara, yöntemlere, ilkelere uymaksızın yapılacak bir faaliyet gelişigüzellikten kurtulmaz. Elde edilecek sonuçlar istenenin çok altında kalır. Çağdaş dünyada ekonomiklik, verimlilik, sürat, nitelikli üretim, bir defada ve en doğruyu yapma gibi kavramların anlam ve önemini biraz araştıranlar bilir. Dünya üzerinde sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan insanlık emek, zaman, para ve her türlü maddi ve manevi varlıktan da en iyi şekilde yararlanmaya çalışıyor. Büyük bir köy haline gelmiş dünyamızda her alanda en iyiye sahip olan toplumlar diğer toplumlara karşı üstünlük sağlamakta, sağladığı üstünlüğü de her konuda kendi menfaatine kullanmaya çalışmakta, bir bakıma geri kalmış toplumları her yönden sömürmeye çalışmaktadır. Böylesi bir dünyada gelişigüzellikten, maddi ve manevi her türlü israftan kaçınmak, sahip olduğu her türlü imkanı, kaynağı en doğru bir şekilde kullanmak aklı başında her insanın birinci görevi haline gelmektedir. Bu nedenle de çalışılan alanda kural, kaide, ilke, yöntem ne diyorsa onu tam ve zamanında yapmak, ele alınan bir işin gereğini doğru bir şekilde yerine getirmek bir zorunluluk haline gelmiştir. Artık başkaları ne yaparsa yapsın beni ilgilendirmez, ben kendi yaşadığım hayata bakarım, her koyun kendi bacağından asılır, ben kendi kişisel hayatımı istediğim gibi düzenler ona göre yaşarım, başkalarının yaptıkları beni bağlamaz diyemiyoruz. Dünyanın en ücra köşesinde olan bir olay, değişim kısa bir süre sonra bizim özel yaşamımızı etkisi altına alıyor. Dünya üzerindeki bu sıkı iletişim ve etkileşim her insanın yaptığını önemli hale getirmektedir.
Bilim dalı haline gelmiş bir alanda iş görecek kişiler bu alanın gerektirdiği her türlü niteliğe de sahip olmak zorundadır. Sıradan insanda var olmayan bilgi, beceri, tutum ve davranışlar çalışılan alanın özelliğine göre iş görecek kişilerde bulunması gerekir. Konumuz eğitim alanı olduğu için eğitim alanındaki kişilerin de istenen niteliklere en iyi şekilde sahip olması gerektiği şüphe götürmez bir gerçektir. Eğitim alanında iş görecek kişilerin istenen niteliklere sahip olup olmadığını belirlemek için istenen niteliklerin neler olduğunun öncelikle kararlaştırılması gerekir. Bunu kararlaştıracak olan eğitim işinin sorumluluğunu üzerine alan yetkili birimlerdir. Aslında çağdaş dünyada özellikle de gelişmiş toplumlarda eğitim toplumda sadece belli bir kişinin, grubun, zümrenin, birimin işi olmaktan çıkmıştır. Gelişmiş toplumlarda eğitim işi toplumdaki hemen her bireyin derdi olarak görülür. Eğitime dair konular, sorunlar ve çözüm önerilerine dair çalışmalar bireylere birilerinin verdiği görev ve sorumluluk olmaktan çok kişisel sorumluluk sahibi bireylerin kendiliklerinden edindikleri bir uğraş, dert, bireylerin kendiliğinden hissettikleri bir sorumluluk duygusu haline gelmiştir. Ancak ülkemizdeki durum sadece eğitim alanında değil hemen pek çok alanda bu anlamda henüz oldukça gerilerde diyebiliriz. Bırakın toplumun tüm kesimlerini bu anlamda bir sorumluluk sahibi olmasını resmi olarak sorumluluk taşıyan, taşıması gereken kişilerde bile henüz bu düzeyde bir bilincin varlığından söz etmek zor görünmektedir. Bilinç düzeyindeki bu düşüklükten dolayı eğitim faaliyeti ülkemizde resmi kurum ve kuruluşların, resmi görevli kişilerin görev ve sorumluluğunda olarak görülüyor. Bu nedenle de eğitime dair yapılacak çalışmalar öncelikle bu kurum ve kuruluşlarla resmi görevlilerin işi haline gelmiştir. Bu durumda yukarıda sözünü ettiğimiz eğitim personelinin sahip olduğu niteliklerin kararlaştırılması işi bu resmi kurum ve kuruluşlarla resmi görevlilerin üzerine düşmektedir. Aranan niteliklerin kararlaştırılması sonrası mevcut iş görenlerin, personelin bu niteliklere sahip olup olmadığının belirlenmesi gerekiyor. ıstenen niteliklere sahip olanların daha iyiye yönlendirilmesi, teşvik edilmesi, niteliğin devamlılığı yanında işin de kalitesini artıracaktır. Ancak istenen niteliklere sahip olmayanlarla ilgili olarak yapılacak çalışmaların ayrıca kararlaştırılması, planlamaların yapılması ve buna göre faaliyetlere girişilmesi gerekiyor.
Eğitim sistemimize, sistemimizin çalışmasına baktığımızda personelin niteliklerine dair herkesin bir anda aklına gelen, köklü, oturmuş, gelenekselleşmiş, üzerinde anlaşılmış, kararlı bir düzenlemeden söz edememekteyiz. Çıkarılmış mevzuat düzenlemeleri bir takım niteliklerden genel hatlarıyla söz ediyor gibi ancak bunlara dair oluşmuş bir ortak bakış açısı yok. Her düzeydeki kişilere göre bunlar değişiyor. Sistem içinde bu nitelikleri ön plana alarak oluşturulmuş ve herkesi bağlayan rasyonel yapılar, değerlendirme ölçütleri, kriterler yok. Ne olduğu, ne anlaşılması gerektiği belli olmayan subjektif değerlendirme kriterleri ile personelin bir takım niteliklere sahip olması gerektiğine dair düzenlemeler getirilmiş ancak bunlar verimliliği, kaliteyi, niteliği ön plana alan, çalışılan alanda var olması gereken nitelikleri tam olarak belirleyebilen araçlar olmaktan çok uzak. Özetle toplumsal kaynakların önemli bir kısmını tüketen eğitimin en can alıcı kısmı olan insan gücü unsurunun niteliğini geliştirmeye dair yapılacak çok önemli işler hala olduğu gibi duruyor. Bu alandaki belirsizliklerin giderilmesi için hala yapılması gereken bir çok iş var. Her yıl yirmi otuz bin kişiyi bünyesine alan eğitim camiası içinde istenen niteliklere sahip olanlar elbette var. Ancak bu yargı kişisel bir ön kabulden ileri gitmiyor. Sistem içinde gerçekten istenen niteliklere sahip olanlarla olmayanlara dair etkin bir değerlendirme sistemi olmadığı için her yıl olduğu gibi bu yıl da okullar açılacak sekiz ay sonra kapanacak. Ancak ne elde edildi sorusu yine cevapsız kalacağı gibi verimsizler yine bu sistemin içinde yerlerini korumaya devam edecek. Verimli olduğunu düşünenler ise çalışanla çalışmayanı bir tutan sistem içinde yine vicdani görevlerini yerine getirmeye devam edecekler. Ancak günümüzde tıpkı gelişmiş toplumlarda ve çağdaş dünyada olduğu gibi işlerin sadece kişilerin vicdanlarına bırakılmayarak sistemli, rasyonel ve ciddi olarak ele alınması gerekiyor. Umarım bu ve benzeri temel konularda daha ciddi adımlar bir an önce atılır. Selam ve saygılar